Aklım başımdaydı ama nefes alamıyordum - Tünay Süer

Ergenekon davasını başlatan Haham Tuncay Güney’in bile “artık yeter, yazık yahu adamlar suçsuz “deyip imana geldiği ama halen Özel Yetkili Savcıların, Mahkemelerin inatla yurtseverleri mahkûm etmeye çalıştıkları için oradaydım.
Ergenekon düzmecesine inanmadığım için oradaydım. İçerde esir tutulan kahramanlarımıza yanınızdayız demek için oradaydım.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin kahraman komutanları, aydınlarımız, gazeteciler, içlerinde en genci Mehmet Perinçek te olmak üzere bilim adamları ve İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, milletin oyları ile seçilmiş 8 milletvekilinin ve de sayamadığım nice vatanseverin esaretlerine son verilmesi için oradaydım.
Orada işlenen hukuk cinayetine, faşizme, haksızlıklara “Artık yeter! “Demek için oradaydım.
Gizli tanıklık yapan PKK lılardan tutun erkek çocuklarını ırzına geçen, ablasını erkeklere pazarlayan şerefsizlerin, katillerin, işbirlikçilerin tanık olarak dinlenmelerinden tutun ve dijital iddialarla Türk Milletinin göz bebeği olan kahramanlarımıza esir muamelesi yapıldığı için oradaydım.
Yolundan sapan Adaleti evrensel hukuka davet için oradaydım.
Terör örgütü elini kolunu sallayarak şehirlerde dolaşırlarken, onlarla yıllarca mücadele eden komutanlarımızın zindanlarda olmasına isyan ettiğim için oradaydım.
 Bir yazımda “Sn. Başbakan yüreğin yetiyorsa, Silivri’de ki duruşmaları televizyonlarda naklen yayınlat. Diye seslenmiştim.
Bunu yapmadı, yapamadı zira ortada olmayan bir örgütün üyeleri olarak, darbe planları olmadığı gerçeğini halk anlar BOP projesi bozulurdu.
Ergenekon, Balyoz, Çekiç her ne isimde olursa olsun bu tutuklamalar sadece ve sadece Türk Milletini sindirmek, Türk Ordusunu zayıf kılmak ve de aydınların halk ile temasını kesmek için yazılan senaryolardı.
Önce Kürt açılımı, sonra İmralı süreci, Analar ağlamasın ve şimdi de Barış süreci başlıkları altında ABD nin Türkiye’yi parçalama senaryoları AKP’ye baş aktörlük verilerek ülkemizde oynatıldı.
ABD ‘in oyununa gelen AKP ortada gerçek bir suç veya suçlular olsaydı Silivri’deki mahkeme komedisini açık açık korkmadan yayınlatmaz mıydı?
Sonra şehirden kilometrelerce uzakta dağ başı gibi yerde Silivri’de gözlerden uzak bir mahkemede yargılamaları yaptırır mıydı? Hap kadar duruşma salonu olan bir mahkemede kamuyu çok ilgilendiren yargılamaları merak eden, takip etmek isteyenlere bir kolaylık sağlayamaz mıydı? En azından binlerce kişinin içerde ne olup bittiğini anlamaları için o kocaman uçsuz bucaksız alana barkovizyon kurduramaz mıydı?
Tabi bunlar benim aklıma gelen basit öneriler.
TBMM. Sinde ki yayınlara yasak getirdi, meclisteki konuşmaları izleyemiyoruz, medyayı tehditle, parayla satın aldı. Yargı desen kimin gücü altında tam belli değil.
Açıkçası halktan her şey saklandı ve enayi yerine konulduk.
 Tayyip Erdoğan İktidar olmanın tüm gücünü kullanarak bir korku imparatorluğu yaratmak istedi. Bunda da kısmen başarılı oldu, ta ki halk uyanana kadar.
AKP terör örgütü başı ile pazarlığa oturup Türkiye’yi parçalama, Kürtçülere özerklik. Statü, mecliste yasallaştırma çabaları ile işin suyu çıktı ve AKP duvara tosladı şimdi son çırpınışlarını görüyoruz.
                                                   ****
Sabahın alaca karanlığında Kadıköy ADD’nin Silivri’ye kaldırdığı otobüslerin tekinde yüreği vatan sevgisi ile çarpan, arkadaşlarımla yollara düştük.
Konuşmalarımızdan anladık ki hiç kimse bu büyük günün heyecanı ile uyumadan veya çok az bir uyku ile gelmişti.
Bir bayram yerine gidiş coşkusu sarmıştı hepimizi.  Yollarda bizimle birlikte oraya giden yüzlerce araç vardı ve birbirimize klakson çalarak selamlaşıyorduk
Silivri’ye 4 Km kala yüzlerce sağlı sollu çift sıra park etmiş otobüsleri gördük. Nihayet otobüsümüz durdu ellerimizde bayraklarımız aşağı indik. Çantalarımızda ne Molotof kokteylleri ne taş, ne de silah vardı. Sadece su ve biraz simit gibi yiyecekler vardı.
Gözümüzün alabildiği uzaklığa kadar çeşitli STK örgütlerinin yanı sıra ADD, CHP, İP, TGB, HE-PAR flamaları, şanlı al bayrağımız ve Atatürk’ün kalpaklı resminin olduğu bayraklarımız, sert esen rüzgârda ne güzel dalgalanıyorlardı.
Aman yarabbi! Bu ne güzel görüntüydü. Gelmeyenlerin bu anları yaşamalarını isterdim.
Tepeye doğru tırmandıkça hafif yağmur çiselemeye ve acayip bir soğuk bedenimizi üşütmeye başlamıştı. Üşüyorduk, ıslanıyorduk ama hiç birimizin umurunda değildi.
Yolun bir kenarında işportadan yağmurluk aldık üzerimize.
Yokuş yukarı tam bilemiyorum ama sanırım bir kilometre kadar yürüdük. Yolu kesen barikatlardan atlamıştık zaten, sonunda turnikelerden jandarma ve polis nezaretinde geçebildik.
Ortalık asker ve polis kaynıyordu. Sanki yabancı bir ülkeye ya maç izlemeye ya da işgal etmeye gidiyorduk.
Eller tetikte gözler üzerimizdeydi. Çok ağrıma gitti bu durum inanın.
Yahu daha birkaç gün önce Diyarbakır’da PKK paçavraları, Apo denen katilin posterleri alanı dolduranların ellerinde,  yüzleri poşularla gizlenmiş dağdan inmiş teröristler silahları ile ortalıkta cirit atarlarken gayet rahattılar. Güvenlik güçleri sessizce izlemekle yetindiler bir de bizim durumumuza bakın. Kendi ülkemizde bize terörist muamelesi yapılıyordu şu anlar.
Geceden diğer kentlerden gelen veya bizden erken oraya varan vatanseverler çoktan alanı doldurmuşlardı bile. Arkamızdan akın akın gelen konvoylar vardı.
Gerisini yazmama gerek yok Ulusal Kanaldan izlemişsinizdir.
Tam İstiklal Marşımızı okuyorduk ki ses kesilir gibi oldu ve ilk suyu attılar üzerimize. Bizler marşı okumaya devam ettik ve bitirdik. Ön tarafta ne oldu göremedim ama üzerimize gaz sıkıldı. TGB önceki başkanı İlker Yücel’den Tarlalara doğru yönelmemiz gazdan korunmamız komutu geldi. O taraf doğru yönlenenler ile ben de sürüklendim bir ara yere düştüm her tarafım çamur olmuştu.
Ciğerlerimin sanki ateş düşmüşçesine yanması gözlerimin yanmasını bastırmıştı inanın.
Nefesim gidiyordu acayip sesler, hırıltılar çıkıyordu boğazımdan. Çadırlara yakın bir yere sürüklenmişim. Sonra daha güçlü bir bomba atıldı ve ben kendimden geçmeye başladım.
Aklım başımdaydı ama nefes alamıyordum.
Allah’ın işine bakın bu sefer sıktıkları gaz rüzgârın ters esmesi ile hem duruşma salonuna hem de polislere doğru dönüverdi. Bundan ötürü ikinci gazdan az da olsa sıyrıldım.
Sonra birileri beni taşıdılar bir yere çadırda olduğumu fark ettim. Ambülans çağıralım diyorlardı. Son gücümü toplayıp hayır dedim. Zira sonuna kadar orada olmalı o anları yaşamalıydım.
Öksürükten konuşamıyordum bile. Orada benimle ilgilenen bileklerimi ovan yardımcı olan isimlerini bilmediğim yoldaşlara çok teşekkür ederim.
Size söylemeye unuttum ben alerjik astım hastasıyım. Ne işin vardı orada demeyin sakın. Gücenirim sizlere.
Zira ben olmasam bir eksik olurduk.
Neyse uzatmayayım kendimi iyi hissedince yine ortalığa attım kendimi o gazlar sırasında yanımdaki arkadaşlarımı kaybetmiştim. Üstelik çantam ve içinde telefonlarım çantanın içindeydi. Onlara ulaşamıyordum.
Hiçbir şey umurumda değildi inanın o anda kendimi bu mücadelenin içinde olduğum için mutlu hissediyordum.
Yüz bin kişiden fazlaydık, öylesine kalabalıktı ki arazide ayak basmadığım yer kalmadı ama arkadaşlarımı bulamadım. Yerler, hele tarlalar vıcık vıcık çamurdu.
Bastığınız yerden pabucunuz yapışıyor çıkmıyordu. Hani derler ya tam bir balçıktı.
Bu arada 41 CHP Milletvekili Silivri’ye çıkartma yapmışlardı adeta. Neşeme, mutluluğuma diyecek yoktu vallahi. Yürekli vekillerimi gönülden kutluyorum. Helal olsun onlara.
Koca alanı dört döndüm, konuşmaları dinledim, sloganlara eşlik ettim avaz, avaz.
Tehditlere boyun eğmeyen sadece vatan sevdalılarıydık biz.
Gaz bombalarına, soğuk havada üzerimize püskürtülen buz gibi sular bizi yolumuzdan döndürmedi, sonuna kadar orada kaldık. Kazanana kadar da mücadelemizi sürdüreceğiz. Güçlüyüz ve azimliyiz.
Eve yorgun bir savaşçı gibi, sesim kısılmış, üstüm başım çamur içinde ama inanın umutlu, mutlu ve başım dik geldim.
 Not: Botlarımdaki çamurlar bugün kurudu. O çamurları kazıyarak küçük bir kavanoza koydum. Ve üzerine 8 Nisan 2013- 2.Silivri zaferimiz diye not düştüm.
Sevgilerimle

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget