Yavaş yavaş... Sinsi sinsi! - Mehmet Faraç

Anlaşılıyor ki; birileri devletin kuşatıldığını, tüm kalelerin zaptedildiğini falan düşünmüş olmalı... Çünkü sırada toplumun cendereye alınması var!.. Evet... evet... Böyle düşünüyor birileri ki, milletin nerede içki içeceği meselesini bile zapturapt altına almaya çalışıyorlar...
Hani bunu “ileri demokrasicilik” yapıyor ya, meğerse biz yanlış anlamışız!... Sanmışız ki, bu slogan demokraside ileri gitmeyi, ülkeyi özgürleştirmeyi anlatıyor!.. Heyhat ki ne kadar aldanmışız...
Söyler misiniz; “Atatürk’te birleştik” diye slogan atanların, “cumhuriyet” ve “laiklik” diyenlerin topluca zindana atıldığı bir ülkede; üstelik siyasetin kaset tezgahıyla dizayn edildiği bir dönemde, demokrasinin “ileri”si neresi olabilir ki?..
Evet kesinlikle yanlış anlamışız!.. Baksanıza; meğerse “ileri demokrasi” denilen takıyeci anlayışın altında şu varmış; “Demokrasi iddiasıyla, gidebildiği noktaya kadar yani nereye kadar ilerlenebilirse işte orada rejimi mahvetmek!..”
Şu Türkiye’de bir taraftan kamu personeline türban giydirme projesi hazırlanırken, diğer yandan milletin sosyal yaşamını kuşatma projesinin adım adım ve sinsi sinsi yürütülmesi ne anlama geliyor sizce?..
Baksanıza; artık toplumu kuşatma projesinde, maskeleri net biçimde indiren uygulamalar yapılıyor ki, “nereye gidiyor bu ülke” sorusu artık yüz kızartıyor!.. İşte Afyon’dan sonra Isparta’da da içki yasağının alenen ilan edilmesi bunun göstergesi değil mi?..
Şu Memduh Oğuz adlı Said Nursi hayranı İsparta Valisi’nin; memleketin neredeyse her köşesinde içki yasağı getirmesinin gerekçesine bakar mısınız;
“Bu karar huzur ve güvenliğin, kamu esenliğinin sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi ve işlenen suçların aydınlatılması amacına yönelik olarak alınmış.”
İsparta Valisi “içki içen suç işler” anlayışında olmalı ki, bu durum cumhuriyetin valisi tanımlamasını yerle bir ediyor...
Vali; cinayetlerin, töre vakalarının, kapkaç ve hırsızlıkların, kan davalarının, cinnet olaylarının ve aile içi şiddetin en çok hangi bölgelerde, hangi sosyal yapı içinde yaşandığını araştırmış mı acaba?..
Araştırmış olsaydı, komik gerekçelerle milletin yemeğine- içkisine karışmazdı herhalde...
Afyon’dan sonra Isparta’da 4. Muratlığa oynayanlar da, ne yazık ki “2. cumhuriyet” denilen safsatanın taşeronluğunu yapıyorlar!... Mesele bu kadar nettir!..
CHP’nin konuştuğu kadın...
Siyasetteki karmaşa gelecekle ilgili karamsar bir tablo çizse de, politikanın kendi içindeki devinimi durmuyor... Konu önümüzdeki yıl yapılacak yerel seçimlerde ve “CHP özellikle İstanbul’da AKP hakimiyetini yıkacak mı?” sorusunda kilitlenince, aday adaylarının heyecanı da artıyor...
İstanbul’un tüm ilçelerinde CHP’nin aday adayları arasında yarış şimdiden başlamış. Ofis hazırlığı yapanlar, promosyon ürünleri hazırlayanlar üs seçtikleri ilçelerde nabız yokluyorlar. Bu konudaki gözlemlerimizi daha sonra da aktaracağız...
Ancak bu kez uyduruk anketlerle hep “birinci” (!) gösterilen ve tek kurtuluş çaresi gibi pazarlanan şovmenlerden söz etmeyeceğim...
Çünkü parti tabanındaki yaygın düşünce şu; “CHP İstanbul’da, yıpranmış ve kitleleri bıktırmış belediye başkanları yerine, adları kamuoyunda tartışmasız olan isimlere yönelerek başarı elde edebilir...”
Ben ise bu köşede, büyük kentlerde kadın adayların öne çıkarılmasının hem cumhuriyet üzerindeki tartışmalara karşı bir direnç hem de toplum sempatisi açısından kazanım olacağına dikkat çekmiştim.
İstanbul’da da ilçeleri dolaşıyorum... CHP’liler her gittiğim bölgede etrafımı sarıyor ve “parti nereye gidiyor” sorusunun yanısıra konuyu adaylara getiriyor... Bazı ilçelerde ismi öne çıkartılanlardan biri de Aylin Kotil...
Öğrendim ki, bazı anketlerde de ismi sıkça geçmeye başlamış... Bu ismin tartışıldığı platformlarda da itiraz olmuyormuş... Peki kim bu Aylin Kotil?..
İstanbul Üniversitesi İngilizce İktisat Fakültesini bitiren Kotil, ABD Strayer Üniversitesi’nde uzaktan eğitimle Kamu Yönetimi alanında master yapmış.
Kotil’in; CHP il başkanlığından sonra 1977’de İstanbul Belediye Başkanı seçilen Aytekin Kotil’in yeğeni olması da, onun hangi siyasi süreçten geldiğini zaten anlatıyor...
Kotil’in adı önümüzdeki günlerde parti tabanında çok tartışılacağa benziyor.
Mars’ı da mars etmeyin!..
Ne zaman uzay yoluyla ilgili haber ya da Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi’nin  (NASA) bir açıklamasını görsem dikkatle okuyorum.
NASA’nın son açıklaması da, “Mars’ta yaşam izleri var mı yok mu” sorusuna yanıt vermeye çalışıyor. Örneğin NASA bu kez de kaya örneklerindeki minerallerin analizinin bu gezegende yaşamın “var olmuş olabileceğini gösterdiğini” açıklamış!.. NASA’ya göre tespit edilen minarellerin yapısı bölgede su olduğunun da kanıtıymış!..
Bilimin ve teknolojinin dünya dışı varlıklar ve mekanlarla ilgili çalışmaları keşke araştırma düzeyinde kalsa... Çünkü ben ne zaman uzayla ilgili bir çalışma görsem, hatta oraya fırlatılan bir uyduyla ilgili görüntüleri izlesem aklıma yalnızca şu geliyor;
“Denizleri kirleterek, doğayı katlederek, ağaçları keserek, ozon tabakasını delerek ve plastik cehennemine çevirerek dünyanın zaten içine ettiniz!.. Hiç olmazsa uzayı rahat bırakın. Gidip oraları da berbat etmeyin!..”
Pazar günü Bursa’dayım...
“Cumartesi Öyküleri”nden oluşan iki yeni kitabımın önümüzdeki hafta içinde piyasaya çıkacağını yazmıştım... Okurlardan bu konuda telefon, mail ve sosyal medya platformları üzerinden çok sayıda soru geliyor.
Kaynak Yayınları iki yeni kitabı Bursa Kitap Fuarı’na yetiştiriyor...
Ben de 17 Mart pazar günü, saat 13.00-17.00 arasında Kaynak Yayınları Standı’nda olacağım... Hem okurlarla sohbet edeceğiz hem de yeni kitapları imzalayacağım...
Bu arada okurlar kitapların adlarını da merak ediyor... “Ölü Akrepler Zamanı” adlı kitap Urfa’nın Kötüler Mahallesi’ndeki gizemli öyküleri içeriyor.
İkinci yeni kitap ise Güneydoğu’daki dramatik kadın öykülerini kapsıyor. Onun adı da “Yağmur Bekleyen Kadınlar”.
Bursa ve çevresindeki okurları ve dostları Kitap Fuarı’na bekliyoruz...

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget