Siyasal İslamcıların şeytan misali taşladıkları İstiklal
Mahkemeleri’nin ilk kuruluşu Mondros sonrasında asker kaçakları ile
ilgilidir.
Bu mahkeme 1925’de Şeyh Sait ihanetinin hemen akabinde çıkarılan Takrir-i Sükun kanunu ile yeniden ihya edilmiştir.
Başkanının
Afyon Mebusu Ali Çetinkaya, üyelerinin Gaziantep Mebusu Kılıç Ali, Rize
Mebusu Ali Zırh’ın olduğu bu mahkemenin savcısı da Denizli Mebusu Necip
Ali idi. Kimilerince Üç Aliler Divanı olarak sunulan bu mahkemenin en
belirleyici vasfı olağanüstü mahkeme olmasıydı.
Kuşkusuz İstiklal
Mahkemeleri’nde bazı hukuksal eksiklikler olmuştur lakin yukarıda
değindiğimiz gibi bu mahkeme Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni kurulduğu ve
emperyalizmin inanç ile etnisiteyi kullanıp mayası tutan milli-üniter
devlet kimyasını bozma adına üstümüze dolu dizgin geldiği olağan dışı
bir dönemde görev icra etmiştir. Dolayısı ile İstikal Mahkemeleri usul
açısından eleştirilse de amaç açısından tarihsel hizmetlere vesile
olmuş yani bütünlüğümüzü sağlamıştır.
Gelelim bugünkü Silivri yargısı ile İstiklal Mahkemeleri’nin kıyasına:
Doğru
yanlış bilmem ama kamuoyunda var olan kanaat, Silivri yargısının gayrı
milli etkilerle kurulduğu ve milli olan İstiklal Mahkemeleri’nden adeta
rövanş almaya çalıştığıdır.
Öyle çünkü tıpkı İstiklal Mahkemeleri
gibi olağanüstü mahkemeler olan Silivri mahkemelerinin hangi olağandışı
sürece hizmet ettiği sorusu gündemdedir. Başka bir anlatımla İstiklal
Mahkemeleri milli-üniter Türkiye Cumhuriyeti’ni kaosdan arındırılıp
kurumsallaşmasına katkı sunarken Silivri mahkemelerinin ne için
kurulduğu yani milli-üniter mayayı bozma ve Türkiye’yi dönüştürme adına
mı ikame edildiği sorusu artık koroya dönüşmüştür.
Altını çizerek
yazacağım bir başka şey de, İstiklal Mahkemeleri’nin bugünkü Silivri
mahkemelerinden çok çok daha fazla hukuka ve ahlaka riayet etmesiydi.
Rehinelerin iadesi neyin karşılığı?
PKK dün rehin aldığı kamu görevlilerini serbest bıraktı!
Tamam hadise insani açıdan sevindirici lakin PKK bunu niye yaptı?
Cici görünüp kendini sevdirmek için mi yoksa bilmediğimiz bir takas mı var?
Amiyane tabirle bayram değil seyran değil, PKK Türkiye’yi niye öptü!
Diyeceksiniz ki barış süreç var ya!
İyi de bu süreçte Türkiye ne veriyor. Öyle ya hangi süreç ya da müzakere tek taraflı işler?
İşte cevaplanmayan soru budur yani Tayyip Erdoğan’ın Öcalan ile PKK’ya ne taahhüt ettiği sorusu askıdadır.
Aslında bu sorusunun cevabı Sayın Perinçek’in dünkü yazısında var.
Tayyip
Erdoğan maraba konumunda olan Öcalan ve PKK ile değil, efendi ya da Ağa
konumunda olan Paxamericana ile onun buyrukları doğrultusunda hareket
ediyor. Öcalan ile PKK Türk halkını yeni yapıya ve haritaya ikna etmek
adına ambalaj malzemeleridir.
Medyadaki domuzlar!
Nazlı Ilıcak CNNTürk’te Enver Aysever’in programında aynen şu sözü ediyor:
“Başbakan hapşırsa medya domuz gribi oluyor!”
Kastı Başbakan’ın medya eleştirilerine medya dünyasının aşırı ilgi göstermesi ya da korkmasıdır.
Bir işadamı dostuma göre korku en büyük rüşvetmiş!
Tayyip Erdoğan bunu iyi bildiğinden olsa gerek habire korku salıyor.
Sorulması gereken soru medyanın neden basit bir hapşırığa domuz gribi olduğudur.
Nazlı Ilıcak keşke çok iyi bildiği o domuzlukları bir bir sıralasaydı!
Öyle ya Aydınık gazetesi Başbakan’dan korkmuyor da Holding Medyası niye korkuyor?
Medyanın bugünkü bu teslim olma halinde biraz da o domuzlukların yani Türkiye’deki medya düzeni yapılanmasının payı yok mu?
Çevik Bir mi, Tayyip Erdoğan mı?
Gelin 28 Şubat’ın kudretlisi Çevik Bir ile bugünün kudretlisi Tayyip Erdoğan’ı korku salma bağlamında kıyaslayalım.
Çevik
Bir dönemi güya örtülü darbe dönemidir ama ne hikmetse anlatılanlara
göre Çevik Bir Aydın Doğan medyasından talep etmesine rağmen tek bir
yazarın işten çıkarılmasını bile sağlayamamıştır. Oysa Tayyip Erdoğan
iktidara geleli beri Aydın Doğan onlarca kelle vermiştir.
Aynı
şekilde güya darbe döneminin hükümranı olan Çevik Bir döneminde örneğin
Yenişafak gazetesine bugün Hürriyet grubuna verildiği gibi, değil
milyarlarca dolar, bir kuruş bile vergi cezası verilmemiştir.
Keza bugünkü gibi olağanüstü mahkemeler kurulmamış, polisin içinde çeteler kurulup suç icat edilmemiştir.
İlaveten
siyasi mühendisliklere gidilmemiş, bugün rakip görülen Murat Yalçııntaş
misali isimlerin yargılınması gibi o dönem mesela Tayyip Erdoğan yüz
kızartıcı bir suçtan mahkum edilmemiştir.
28 Şubat günlerinde bile
Türkiye bugünkünden yüz kere daha özgür, Çevik Bir ise Tayyip Erdoğan’a
kıyasla etki bakımından general çavuş misalidir.
Ama heyhat bu tabloya karşın çavuş yetkisindeki Çevik Bir darbeci, Başkomutan yetkisindeki Tayyip ise demokrasi kahramanıdır.
Yorum Gönder