Üç Aliler Divanı ve Silivri yargısı! - Sabahattin Önkibar

Kimilerince Üç Aliler Divanı olarak sunulan bu mahkemenin en belirleyici vasfı olağanüstü mahkeme olmasıydı. Kuşkusuz İstiklal Mahkemeleri’nde bazı hukuksal

Üç Aliler Divanı ve Silivri yargısı! - Sabahattin Önkibar
Siyasal İslamcıların şeytan misali taşladıkları İstiklal Mahkemeleri’nin ilk kuruluşu Mondros sonrasında asker kaçakları ile ilgilidir.
Bu mahkeme 1925’de Şeyh Sait ihanetinin hemen akabinde çıkarılan Takrir-i Sükun kanunu ile yeniden ihya edilmiştir.
Başkanının Afyon Mebusu Ali Çetinkaya, üyelerinin Gaziantep Mebusu Kılıç Ali, Rize Mebusu Ali Zırh’ın olduğu bu mahkemenin savcısı da Denizli Mebusu Necip Ali idi. Kimilerince Üç Aliler Divanı olarak sunulan bu mahkemenin en belirleyici vasfı olağanüstü mahkeme olmasıydı.
Kuşkusuz İstiklal Mahkemeleri’nde bazı hukuksal eksiklikler olmuştur lakin yukarıda değindiğimiz gibi bu mahkeme Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni kurulduğu ve emperyalizmin   inanç ile etnisiteyi kullanıp mayası tutan milli-üniter devlet kimyasını bozma adına üstümüze dolu dizgin geldiği olağan dışı bir dönemde görev icra etmiştir. Dolayısı ile İstikal Mahkemeleri usul açısından eleştirilse de amaç açısından tarihsel hizmetlere vesile olmuş  yani bütünlüğümüzü sağlamıştır.
Gelelim bugünkü Silivri yargısı ile İstiklal Mahkemeleri’nin kıyasına:
Doğru yanlış bilmem ama kamuoyunda var olan kanaat, Silivri yargısının gayrı milli etkilerle kurulduğu ve milli olan İstiklal Mahkemeleri’nden adeta rövanş almaya çalıştığıdır.
Öyle çünkü tıpkı İstiklal Mahkemeleri gibi olağanüstü mahkemeler olan Silivri  mahkemelerinin hangi olağandışı sürece hizmet ettiği sorusu gündemdedir. Başka bir anlatımla İstiklal Mahkemeleri milli-üniter Türkiye Cumhuriyeti’ni kaosdan arındırılıp kurumsallaşmasına katkı sunarken Silivri mahkemelerinin ne için kurulduğu yani milli-üniter  mayayı bozma ve Türkiye’yi dönüştürme adına mı ikame edildiği sorusu artık koroya dönüşmüştür.
Altını çizerek yazacağım bir başka şey de, İstiklal Mahkemeleri’nin bugünkü Silivri  mahkemelerinden çok çok daha  fazla hukuka ve ahlaka riayet etmesiydi.
Rehinelerin iadesi neyin karşılığı?
PKK dün rehin aldığı kamu görevlilerini serbest bıraktı!
Tamam hadise insani açıdan sevindirici lakin PKK bunu niye yaptı?
Cici görünüp kendini sevdirmek için mi yoksa bilmediğimiz bir takas mı var?
Amiyane tabirle bayram değil seyran değil, PKK Türkiye’yi niye öptü!
Diyeceksiniz ki barış süreç var ya!
İyi de bu süreçte Türkiye ne veriyor. Öyle ya hangi süreç ya da müzakere tek taraflı işler?
İşte cevaplanmayan soru budur yani Tayyip Erdoğan’ın Öcalan ile PKK’ya ne taahhüt ettiği sorusu askıdadır.
Aslında bu sorusunun cevabı Sayın Perinçek’in dünkü yazısında var.
Tayyip Erdoğan maraba konumunda olan Öcalan ve PKK ile değil, efendi ya da Ağa konumunda olan Paxamericana ile onun buyrukları doğrultusunda  hareket ediyor. Öcalan ile PKK Türk halkını yeni yapıya ve haritaya ikna etmek adına ambalaj malzemeleridir.
Medyadaki domuzlar!
Nazlı Ilıcak CNNTürk’te Enver Aysever’in programında aynen şu sözü ediyor:
“Başbakan hapşırsa medya domuz gribi oluyor!”
Kastı Başbakan’ın medya eleştirilerine medya dünyasının aşırı ilgi göstermesi ya da   korkmasıdır.
Bir işadamı dostuma göre korku en büyük rüşvetmiş!
Tayyip Erdoğan bunu iyi bildiğinden olsa gerek habire korku salıyor.
Sorulması gereken soru medyanın neden basit bir hapşırığa domuz gribi olduğudur.
Nazlı Ilıcak keşke çok iyi bildiği o domuzlukları bir bir sıralasaydı!
Öyle ya Aydınık gazetesi Başbakan’dan korkmuyor da  Holding Medyası niye korkuyor?
Medyanın bugünkü bu teslim olma halinde biraz da o domuzlukların yani Türkiye’deki  medya düzeni yapılanmasının payı yok mu?
Çevik Bir mi, Tayyip Erdoğan mı?
Gelin 28 Şubat’ın kudretlisi Çevik Bir ile bugünün kudretlisi Tayyip Erdoğan’ı korku salma bağlamında  kıyaslayalım.
Çevik Bir dönemi güya örtülü darbe dönemidir ama ne hikmetse anlatılanlara göre Çevik Bir Aydın Doğan medyasından talep etmesine rağmen tek bir yazarın işten çıkarılmasını bile  sağlayamamıştır. Oysa Tayyip Erdoğan iktidara geleli beri Aydın Doğan onlarca kelle vermiştir.
Aynı şekilde güya darbe döneminin hükümranı olan Çevik Bir döneminde örneğin Yenişafak gazetesine bugün Hürriyet grubuna verildiği gibi, değil milyarlarca dolar, bir kuruş bile vergi cezası verilmemiştir.
Keza bugünkü gibi olağanüstü mahkemeler kurulmamış, polisin içinde çeteler kurulup suç icat edilmemiştir.
İlaveten siyasi mühendisliklere gidilmemiş, bugün rakip görülen Murat Yalçııntaş misali isimlerin yargılınması gibi o dönem mesela Tayyip Erdoğan yüz kızartıcı bir suçtan mahkum edilmemiştir.
28 Şubat günlerinde bile Türkiye bugünkünden yüz kere daha özgür, Çevik Bir ise Tayyip Erdoğan’a kıyasla etki bakımından general çavuş misalidir.
Ama heyhat bu tabloya karşın çavuş yetkisindeki Çevik Bir darbeci, Başkomutan yetkisindeki Tayyip ise demokrasi kahramanıdır.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget