Devlet, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker
Başbuğ’u, kuvvet ve ordu komutanlarını, askerleri,
sivilleri, “Terör örgütü üyesi olmak”, “Darbeye
teşebbüs” gibi suçlamalarla Silivri ve uzantılarında hapiste
tutuyor...
Aynı devlet, Türkiye Cumhuriyeti’ni terör
örgütüyle tehdit eden PKK lideri, mahkûm Abdullah
Öcalan’la, terörü sonlandırmak adına, yeni bir devlet
biçimi için görüşme masasına oturuyor.
Silivri-İmralı eksenindeki bu AKP politikası ne anlama geliyor?
***
Türkiye’de bugün olup bitenleri, tek bir anı
saptayan bir fotoğraf olarak değil, süregelen süreçlerin,
geçici, değişken sonuçları olarak, bir film gibi, daha
doğrusu bir filmin belli bir zamandaki sahneleri gibi algılamak
gerekiyor:
Bu film, geçmiş yıllardan gelen, bugün bazı görüntüler veren ve yarın
devam ederek, yeni fotoğraflar üretecek olan süreçlerin filmi!
Türkiye belki de durağanlıktan en uzak olduğu, en hızlı ve beklenmedik
değişmelerin yaşandığı bir dönemden geçiyor...
Bu nedenle filmin sonunu kestirmek olanaklı değil, ama en azından ne
seyrettiğimizi anlamaya çalışabiliriz.
***
Filmi anlamak için başlangıcını aradığımızda bir hayli geçmişe gitmek
gerekiyor:
Örneğin İmralı’nın arkasındaki olayların
genellikle 1984 Eruh baskınıyla başladığı söylenir...
Elbette çok eksik bir söylemdir bu.
Biraz geri gidenler 1980 darbesini ve bu dönemde yapılan zulmü
bulurlar.
O da bir faktördür, ama başlangıç noktası değildir.
Daha gerilere gidenler Dersim olaylarına, Şeyh Sait isyanına
ulaşır...
Onların gerisinde de, Birinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan
“Yeni Dünya Düzeni” çerçevesinde paylaşılan
Osmanlı, bu paylaşmayı bozarak Anadolu’da kurulan yeni
ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti yatar.
Nitekim bu yüzden, İmralı’dan da, bazı
politikacılardan da, bazı gazete köşelerinden ve televizyon yorumlarından da
yükselen sesler, Türkiye Cumhuriyeti’nin yerini artık
yeni bir devlete bırakacağını dillendirmeye başlamışlardır.
Ama Kurtuluş Savaşı da, Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluşu da, Lozan da bir başlangıç
noktası değildir...
Süreçler çok daha önce, Osmanlı’nın
‘Endüstri Devrimi’ni kaçırması, güçsüzleşerek
yoksullaşması, milliyetçilik akımlarının gerisinde ve etkisinde kalmasıyla
başlamıştır!
***
Bu süreçlerden oluşan filmin yapımcısı ve yönetmeni de zaman içinde
değişmiştir:
Başlarda Büyük Britanya İmparatorluğu’nun
işgal ettiği hem yapımcı hem de rejisör koltuğuna, sonradan Amerika Birleşik
Devletleri oturmuştur.
Ne bu film biter ne de bu süreçler sonuçlanır...
Akıp giden bir tarihi filmdir bu; insanlığın varoluşuyla başlayan ve o
var oldukça da sürecek olan bir film!
Ne yazık ki bu filmin baş aktörü, yapımcı yönetmenin çok iyi
kullandığı “kaba kuvvettir”:
Kimi zaman savaş, kimi zaman işgal, kimi zaman da terör biçiminde
kendini gösteren “kaba kuvvet”!
***
Silivri-İmralı eksenindeki olayları bu
“yönetmen-aktör” ilişkisinde görmek, filmi anlamaya
önemli ölçüde yardımcı olacaktır.
Hem genel süreçleri hem de belli bir zaman aralığında olup bitenleri
anlamamıza yardım edecek iki kitap daha var “Silivri
Edebiyatı” bağlamında; biri biraz eski, biri çok
yeni...
Biraz eski olan Lütfi Kaleli’nin
kitabı:
“Ergenekon, Soygun, Şeriat ve Terörle, ŞAMARLANAN
TÜRKİYE” adını taşıyor, 2009 yılında Yazıt
Yayınları tarafından basılmış.
Kaleli makro süreçleri, mikro örneklerle açıklayarak anlatıyor
ve yorumluyor.
Yeni olan İkrami Özturan’ın
“ELVEDA” adlı kitabı, 2013 Ocak
ayında Bilgi Yayınevi tarafından
basılmış.
Kitabın adı, “ELbirliğiyle
Vatanında Esir Düşürülmüş
Askerler” cümlesinden
oluşturulmuş.
Balyoz davasını ve bir cezaevi olarak
Hasdal’da yaşananları anlatıyor.
***
Aslında film herkesin gözü önünde çekiliyor; bu ve benzeri kitaplar
aracılığıyla da toplumsal bilince ve tarihe mal oluyor...
AKP’nin Silivri-İmralı eksenindeki politikasını anlamak için
filmi iyi izlemek gerekiyor !
Yorum Gönder