Bira - Ali Sirmen

Sevgili,
PARİS - Jacques Brel’in “Londra’dan Berlin’e her yer bira kokuyor” diyen, sevdiğim neşeli bir şarkısı vardır.
Bu hafta başı, Jacques Brel’in aynı zamanda bir bira diyarı olan ülkesi Belçika’nın başkenti Brüksel’de idim. Bol bol bira kokusu teneffüs ettim.
Son iki yıla kadar iyi bir bira içicisiydim.
Biracı yaşamımın ilk yıllarında, ülkede bir tek bira vardı: Tekel Birası.
İstanbul ve havalisi ile Türkiye’nin çoğu yerine Şişli Bomonti’de Osmanlı zamanında yapılmış fabrikada üretilen biralar dağıtılırdı, Ankara çevresine ise Atatürk Orman Çiftliği (artık kalmadı ya) sınırları içinde kalan Ankara Bira Fabrikası’nın ürünleri satılırdı. Bir de Yozgat Bira Fabrikası vardı ki, içlerinde en son kapanan o olmuştu.
Ama benim ilk yıllarım tek bira markasıyla geçti.
Türkiye’de özel bira gelene kadar, ellili yılların ikinci yarısından itibaren, biralar köpüksüz kesik çıkmaya başlamış ve bulup almak sorun haline gelmişti. Bu yüzdendir ki, 1969 yılında ilk özel bira Efes Pilsen çıkınca çok sevindik.
O sayede, Tekel’in son yıllarında bulunmaz olan, bozuk çıkan biranın kalitesi düzeldiği gibi kolayca da ulaşılır olmuştu.

***

Yine de ülkemizde biranın kültürü de, markası da, satıldığı alanlar da sınırlıydı.
Tekel döneminde, İstanbul’da Osmanlı’dan kalma, Bomonti bahçesinde, içine katkı maddesi konmamış, genelde 5 litrelik tahta fıçılarda satılan biralar ile Ankara Atatürk Orman Çiftliği’ndeki aynı tür fıçı biraları çok ünlüydü.
İstanbul’un bira mabedi Galatasaray’da İstiklal Caddesi üzerindeki Çiçek Pasajı, Ankara’da ise Kızılay’daki Piknik Birahanesi’ydi.
Buralardan geçmemiş İstanbul ve Ankaralı hemen hemen yoktu.
İki özel biranın piyasaya çıkışından sonra yıllarca üç markayla gitti Türkiye. Bir ara birahaneler patladı. Ama bu bira kültürünün gelişmesi anlamını taşımıyordu. Sayıları artan birahaneler lümpenleşmekteydi.
Bira kültürünün gelişmesi son yılların ürünüdür. Nezih birahanelerin açılması, dostum Teoman Hünal’ın büyük katkısıyla “pub” kültürünün yaygınlaşıp gelişmesi, biranın Rönesansı oldu.
Hemen belirtmek gerekir ki, benzer gelişmeler ABD’de de oldu. Geçen yüzyılın sonlarında kalite olarak gerileme gösteren ABD piyasasında da son yıllarda bir bira kültürü Rönesansı yaşanıyor.
Türkiye’de artık bira içilen şık mekânlar, publar, braseriler var, bunun yanı sıra bir sürü de yabancı bira satılıyor piyasada.

***

Tuborg geçen yıl, Belçika’nın keşiş birası Leffe’nin yanı sıra İrlanda’nın ünlü birası Guinness’i sonra Hoegaarden’i ithal etti.
Bunun yanı sıra malt viskinin ve pub kültürünün olduğu gibi biranın da ülkemizde tanınmasına katkıları olmuş olan T. Hünal’ın ithal ettiği ABD’nin Brooklyn Lager’ı, Alman Schneider Aventinus’u, yine Alman olan isli bira Aecht Schlenkerla’yı da eklersen, hatırı sayılır bir bira çeşitlenmesi görürsün. Buna Efes’in ürettiği yeni biraları da ekleyince, oldukça geniş bir malt yelpazesi oluştu.
Efes, rakibi Tuborg’un bira getirtme hamlesine aynıyla karşılık vererek İtalyanların Perroni birasını getirtti. Zaten piyasada dünyanın en iyi lager’i olan Çek Budweiser de olunca (hiç de iyi kalite olmayan Amerikan Bud ile karıştırma) zengin çeşitlenmeye kavuştuk. Son olarak da Efes, Belçika’nın dünya bira kültüründe çok özel bir yeri olan, 90 günlük üretim süresiyle rekor kıran ve şişe içinde ikinci bir fermantasyon geçiren Duvel birasını ithal etmeye karar verince skala iyice zenginleşti.
Hafta başında işte bu ürünün tesislerini gezdik.
Bu değişik ürünün de gelmesiyle, Türkiye artık bira kültürünün daha da geliştiği bir diyar olacak; bu alanda yeni birahaneler, bira ile yenen özel yemekler yapıp özel mönüler ve bira çeşitleri sunan braseriler açılacak.
Bütün bunlar keşke gençliğimde olsaydı diye hayıflanırken şimdiki gençler bazı alanlarda bizden daha şanslı diyorum. Hiç değilse küçük mutluluklar konusunda...
Unutma biranın anavatanı da bu topraklar yani Mezopotamya’dır.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget