Aycı, Başbakan Erdoğan’ın başkanlığı döneminde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde çalışmış. Ardından AKP İstanbul İl Başkan Yardımcılığı görevinde bulunmuş.
2005 yılında Başak Sigorta, sonra da Güneş Sigorta Genel Müdürlüğü’ne getirilmiş.
2011’de ise Başbakanlık Yatırım, Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanı olmuş.
Her Cuma günü bazı personelin işine son verdiği için adı “Cumacı İlker”e çıkmış...
Başbakanlık Etik Kurulu tarafından...
Çalışanlara mobbing (psikolojik şiddet, baskı) uygulamakla...
Pastaneci olan kardeşine ve ailesine, sirenli makam aracı tahsis etmekle...
Yirmi kişiyi işten çıkarıp, aynı görevlere otuz yedi kişi atamakla...
13 bin Euro net maaşla danışman çalıştırmakla...
Kurum’un yurt içi ve yurt dışı seyahat ve konaklama hizmetlerini ihalesiz olarak bir firmaya vermekle suçlanmış...
Sonuç ne mi olmuş?
Hiç!
Yurt dışında görevlendirilecek temsilcilerin nitelikleri, ihtiyaç duyan kamu kurumu tarafından Türkiye Yatırım Ajansı’na bildiriliyor; Ajans da AMROP firmasından bu niteliklere sahip temsilcileri bulmasını talep ediyor.
AMROP, bulduğu her temsilci karşılığında Yatırım Ajansı’na KDV hariç 25 bin Euro’luk fatura kesiyor...
29 Şubat 2012 tarihini taşıyan ve KDV hariç 75 bin Euro’luk ödeme yapılmasını sağlayan bu faturanın bir kopyası elimde...
Faturadaki bilgiler AMROP firmasının, Ajans’a “üç temsilci bulma hizmeti” karşılığında kesildiğini gösteriyor.
Hatta Almanya için bulunan bu temsilcilerin isimleri de faturada yer alıyor:
Rezzo Schlauch, Ole von Beust ve Wollf Ruthart Born...
Bu hizmeti veren diğer firmalar kaç Euro alıyor bilmiyorum ama AMROP’la yapılan anlaşma, bulunan her temsilci için 25 bin Euro üzerinden yapıldığı için buraya kadar sorun yok!
Sorun şurada başlıyor:
Sonuçta Born ile de anlaşılıyor...
Ancak onu AMROP değil, bizzat bu ülkenin Dışişleri Bakanı bulduğu halde, faturaya bir “25 bin Euro” daha ekleniyor.
O ismi siz önermediniz mi?
Sayın İlker Aycı’ya soruyorum:
Bakan’ın önerdiği isim için, çalıştığınız şirkete neden ücret ödediniz?
Size soruyorum:
Rakam küçük diye bu “çapağı” görmezden mi gelmeliydim?
Kendime soruyorum:
Bakalım, sorduğum sorulara yanıt alabilecek miyim?
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Silivri’deki cezaevi yerleşkesinde yaptığı Ergenekon yargılamasının sonuna gelindi. Savcının artık mütalaasını vermesi bekleniyor.
Verdiği ifadelerle bu soruşturmanın açılmasına neden olan Tuncay Güney, SkyTürk 360’ta Şimdi Söz Sende programına Kanada’dan katılmış ve “Ergenekon davası bir projeydi, bitti artık. İçeridekilerin çıkması gerekir. Ergenekon’un temeli sayılan emniyette verdiğim ifadeler geçersizdir. Devlet beni kullandı” demiş...
Çok merak ediyorum; davanın tek kilit adamının bu sözlerinden sonra savcılar sanıkları suçlamaya nasıl devam edebilecek...
Kısacası; 18 Şubat, çok önemli bir tarih... Bugünden programınızı yapın ve ne yapıp edip o gün Silivri’de olun!
İzmir polisinin Askeri Casusluk Soruşturması’nda sanıkların ev ve işyerlerinde el koyduğu CD’ler, polis merkezine gidene kadar iki kat çoğalmış... Sorum size:
Nasrettin Hoca’nın devrinde kazanın doğurduğuna yıllardır inanıyorsunuz da bu teknoloji çağında CD’lerin doğurmuş olabileceğine neden inanmıyorsunuz?
Cuma günü yayınlanan “Yağcılık Rekoru” başlıklı yazımda,
Turizm Tanıtma Platformu (TUTAP) isimli bir dernekten söz etmiştim. Bu dernek, “Yılın Turizm ve Tanıtma Ödülü”nü, göreve başlamasının üzerinden sadece iki hafta geçen Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’e vermişti!
TUTAP Başkanı Fikret Yıldız bir açıklama göndererek, bir de yaptıklarını savunmuş. Aynen şöyle diyor:
“Hiçbir zaman siyasi ayrımcılık ve kayırmacılık yapmadık. Ödüllerimizi tamamen objektif değerlendirmelerle dağıttık.”
Bu herhalde sadece bizde olur!
Yorum Gönder