Sizler şu sıralarda bir parmak kar yağdı diye evinizden çıkmaya
korkuyorsunuz ya. Bundan 100 sene önce Osmanlı ordusu; Trakya'da Bulgar
ordusu ile savaşıyordu. Ama perişan olmuş; İstanbul'a doğru çekiliyordu.
Bulgarlar Çatalca önlerindeydiler. İstanbul'da 600 senelik
Osmanlı'nın sonunun geldiği konuşuluyordu.
Bulgarlar ve bunlarla birleşen sırplar ve Yunanlılar Balkanlarda dehşetli bir Türk ve Müslüman katliamı başlatmışlardı.
Bu faciayı yaratanlar ise şu dindar, hilafetçi ve padişahçı Hürriyet ve İtilaf Partisi idi.
İşte bu bozgunu ve katliam günlerini görenlerden birisi de şair Mehmet Akif Ersoy idi. Bakın, Akif o günleri nasıl anlatıyor?
'Madem ki ey adl-ı İlahi yakacaktın
Yaksaydın melunları tuttun bizi yaktın
(Ey Tanrım, melunları yakacağın yerde sen bizi yaktın.)
Küfrün o sefil elleri ayatını sildi
Binlerce cevami yıkılıp hake serildi.
(Kafirlerin aşağılık elleri senin her belirtini sildi. Binlerce camiyi yıkıp yere serdiler.
Kalmışsa eğer bir iki mabed o da mürted
Göğsündeki Haç küfrine fetva-yı müeyyed
(Eğer bir iki mabed kalmışsa o da ebedi kiliseye çevrilerek mürted hale getirildi.)
Dul kaldı kadınlar babasız kaldı çocuklar
Bir giryede bin alemin matemi çağlar
(Kadınlar dul, çocuklar babasız kaldı. Bunların bir damlalık gözyaşlarında bin dünyanın matemi çağlıyor.)
En kanlı şenaetle kovulmuş vatanından
Milyonla hayatın yüreğinden gidiyor kan
(En kanlı eylemlerle vatanından kovulan bu milyonlarca insanın yüreği kan ağlıyor.)
İslam'ı elinden tutacak kaldıracak yok
Nahak yere feryad ediyor: Acize hak yok
(Müslümanlara yardım edecek hiçbir güç yok. Müslümanlar boş yere feryad ediyorlar; aciz kalana hak verilmiyor.)
Yetmez mi musab olduğumuz bunca devahi
Ağzım kurusun Yok musun ey adl-i İlahi'
(Başımıza gelen bunca felaketler yetmedi mi. Ey Tanrım senin adaletin nerede?)
(Safahat, 3. Kitap'taki 10 Nisan 1913 tarihli şiir)
Ordunun durumunu da şu beytle özetliyor:
'Dikildi karşına ecdadının mekabiri de
'Yolumda durma kaçarken!' dedin, basıp geçtin'
(Ey
asker; düşman önünden kaçarken yoluna atalarının mezarları çıktı da
sen; 'Yolumda durma!' deyip o mezarları bile çiğneyerek kaçtın.)
İTTİHATÇILAR KURTARDI
İşte Osmanlı Devleti'ni düştüğü bu sefil durumdan İttihad ve Terakki Partisi kurtardı.
İttihatçılar; 23 Ocak 1913'te kabineyi basarak yönetime hakim oldular. Mahmut Şevket Paşa başbakan olarak atandı.
Babıali
baskınıyla hükümetin değişmesinin ve ordunun hızla yenilenmesinin
ardından Enver Paşa, 22 Temmuz 1913'te Edirne'yi geri aldı.
Darbeyle
iktidarı alan İttihatçılar; Osmanlı ordusunun silahlarını yenileyecek,
eski subayları atacak, milliyetçi bir ordu kuracaktır.
2 yıl önce
Bulgar ordusu karşısında perişan olan dindar Osmanlı ordusu; 1915'te
Çanakkale'de İngiliz-Fransız ordularına karşı zafer kazanacaktır.
Bu
zaferi 'yeşil sarıklılar'a bağlamaya kalkışan televizyon soytarılarına
soruyorum: 1918'de aynı düşman donanması Çanakkale'den 1 kurşun bile
atmadan geçip İstanbul'a gelirken o yeşil sarıklılar neredeydiler?
Tarih ortadadır: Dinci İtilafçılar'ın pisliğini milliyetçi İttihadçılar temizlemiştir.
Ne
acıdır ki İtilafçılar'ın sonraki uzantıları ( Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkası, Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi; AKP)
İttihadçıları, darbeci diye karaladılar. İttihatçılar; Bulgarların
İstanbul'a girmelerini engellediler; hatta Edirne'yi de geri aldılar...
Bir de Çanakkale'de Haçlıları bozdular ya... Suç büyük!
Yorum Gönder