Karmakarışık - Zeynep Oral

Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası, Sascha Goetzel yönetiminde Yeni Yıl Konseriveriyor. 2012’nin son günlerinde aramızdan ayrılan Asım Kocabıyık’a adanan bir konser... Onun o bilge ve her daim gülümseyen yüzü yerleşiyor gözümün önüne... Babacan, hep sanatın, sanatçının yanında olan, evrensel değerleri misyon edinmiş bir kişilik... O portrenin gerisinde sahnede, ülkemin aydınlık, çağdaş yüzünü simgeleyen orkestra çoktan yerini aldı bile.
***
(Konsere zor yetiştim. Çağlayanda Adalet Sarayındaydım. PEN Yönetim kurulu olarak, savcılıkta ifade verme işlemi uzun sürdü. Biz ‘Şüpheli Şahıslar’, tek tek soruları yanıtladık. Fazıl Sayı niye destekledik, amacımız neydi, vb... Savcı bey çok nazik ve kibardı. Birimiz içerideyken, ötekiler kapının dışında birbirimizi bol bol güldürmeye çalıştık...)
***
Lütfi Kırdar Salonu’na Franz Lehar’dan Johann Strauss’a; İmre Kalman’dan Josef Strauss’a, valsler, polkalar, operetlerden uvertürler, aryalar yayılıyor... Konserin iki solisti Viyana’dan gelmiş, kendi alanlarının en iyilerinden: Soprano Alexadra Reinprecht ve tenor Herbert Lippert. Onlarla ve bu çok nitelikli, dinamik orkestrayla, biz ölümlü dinleyiciler de dalgalanmaya, için için dans etmeyebaşlıyoruz...
***
(İfademi verirken, gözüm hep, Savcı Beyin arkasındaki Atatürk fotoğrafına takılıyordu. Atatürkün bakışları ileriye, ufka yönelmişti. Ben ileriye bakamıyordum. Belki de utançtan. Atatürkten mi utanıyordum? Geldiğimiz durumdan mı? Devletten mi utanıyorum? Yoksa şimdi burada söylemek zorunda kaldığım sözlerden mi? 40 yıldır aynı duvarlara çarpmaktan mı? İnsanlık onurum ha bire darbe yediğinden mi?)
***
Her iki eser arasında maestro Sacha Goetzel, açıklamalar yapıyor. Ama kuru kuru müzikal açıklama değil, tuzu biberiyle, toplumsal yaşantısıyla, ekonomik politik göndermeleri, aşk meşk hikâyeleriyle örülü açıklamalar... Şefin müzikal yeteneğini bilirdim de, konuşma yeteneğini bilmezdim doğrusu! 19. yüzyıl Viyana’sı ve Orta Avrupa’sı gelip sahneye bir güzel yerleşiyor...
***
(İçimizden biri doktordu aynı zamanda, haftanın bir günü yaşlı annesini ziyaret edebiliyordu. Bu hafta ziyaret yattı çünkü ifadeye geldi. İçimizden biri öğretim üyesiydi, dersini bırakıp geldi. İçimizden biri karda düşüp belini incitti ama gelememezlik edemezdi... İçimizden biri Viyanada doğmuş olsaydım, şimdi “şüpheli şahıs” olmazdım diye geçirdi aklından ve aklından bu geçtiği için müthiş utandı. )
***
Konser sona erdi ama dinleyici bırakmıyor. Alkışlar alkışlar, yeniden yeniden bisyapılıyor... Coşku dorukta... Şef ve müzisyenler almışlar bizi bulutların üzerine çıkarmışlar. Orada güler yüzlü insanlar arasında dans ediyoruz... Lehar’ın Dein ist mein ganzes Herzaryasından beri benim gözlerim yaşlı. Çocukluğumda babam evde avaz avaz bu aryayı anneme söylerdi: Sen benim mutluluğumsun!”...
Bu konser bitmese hiç... Yeni Yıl Konseri... Peki ben neden ağlıyorum: Babamı çok özledim ondan mı ... Yoksa özlediğim Atatürk mü? Demin insanlık onurudedim ondan mı? Yoksa hapisteki meslektaşlarım, aydınlar yaşadıklarını yaşarlarken, aklımdan böyle şeyler geçtiği ve yazdığım için duyduğum o büyük utançtan mı???

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget