Vitrinde bu afişi görünce duraladım.
“Hakiki Türk Derisi!”
Deri ceketler, deri çantalar, deri eşyalar satan bir mağazanın
vitriniydi.
Neydi yani?
İngiliz derisi, İtalyan derisi, ne bileyim Fas derisi farklı mı
oluyordu?
Herhalde insan derisinden söz edilmiyordu.
Koyunun derisinin de milliyeti mi vardı?
Birden aklıma Tarık Zafer Tunaya’nın
yapıtında söz ettiği “İnsan Derisiyle Kaplanmış Anayasa”
geldi.
Tarık Zafer Tunaya, aynı adlı kitabının önsözünde olayı
şöyle yazmıştır.
Paris’te müzeyi gezerken 1791
Anayasası’nın ilk basılı nüshasını görür. Altındaki
yazıyı okuyunca donakalır. Yazıda şu sözcükler vardır: “İnsan
derisi ile kaplanmıştır.” 1791 Anayasası, ilk İnsan Hakları
Anayasası’dır.
İnsanlar, 1789 devrimi gibi bir büyük hareketle tarihi değiştirirlerse,
elbette yapılan anayasa da insan derisiyle kaplanır.
Neyse, bizim öyle bir niyetimiz de yok, öyle tarihimiz
de...
Biz gene kendi derimizle kaplanmış eşyalarımıza dönelim.
***
Hakiki Türk derisi.
Hemen aklıma “dayanıklı deri”
geldi.
Dayanıklı.
Öyle kolay kolay bozulmaz.
İstediğin kadar yükle, gıkı çıkmaz.
Başına gelenlere yüksünmez, fazla dert etmez.
Beline kemer yap, bolca delik aç.
İşsiz kalırsan iki delik sıkarsın, olur biter.
Emeklisin, yılda 32 kuruş zam alırsan kemeri biraz daha sıkar,
dayanırsın.
Üniversiteyi bitirmişsin. İş yok, güç yok. Aldırma, sık kemeri, kafe
mafe idare et.
Hakiki Türk derisi bu. Dayanır.
Çanta yap mesela.
Ne koysan alır.
Patlamaz, yırtılmaz, sökülmez, dayanır.
Soğukta donmaz, sıcakta pişmez.
“Çok oldu, artık taşıyamıyorum”
demez.
Koy o kadar yükü bir İngiliz derisine de bak ne oluyor?
“Hop sir, dur bakalım. Bu yükü taşıyamam”
deyiverir.
Bizimki taşır. Gıkı çıkmaz.
En fazlası içinden geçirir.
Gene de “çok şükür” der taşır,
“öbür çantalar bomboş duruyor, halimize şükredelim”
deyip yüklenir.
Hakiki Türk derisi.
Cüzdan yap mesela.
İçine para koymasan da bozulmaz.
Gururludur.
“Neden böyle bomboş geziyorum” demez.
Kimseden hesap sormak aklına gelmez.
Hesap vermeye alışıktır.
Öyle dolu cüzdanlara bakıp da haline içlenmez.
***
Eldiven yap mesela.
Beş parmak bir olmaz diye öğrenmiştir.
Bizimki küçük parmak der, geçer.
Başparmağa tapar.
O ne yapsa yeridir, der.
Başparmaktır o.
Şahadetparmağına da itaat eder, onu küçüklükten beri
öğrenmiştir.
Ortaparmağı hiç kullanmaz.
Yüzükparmağı kutsaldır.
Küçük parmak ta kendisidir.
Çocukken anneannesinin parmak oyununu hatırlar.
Bu tutmuş.
Bu getirmiş.
Bu pişirmiş.
Bu yemiş.
Küçük parmak da “hani bana, hani bana”
demiş.
Bunu hatırlar, eldiven gülümser.
Ara sıra gülmeden bu hayatın çekilmez olduğunu bilir.
Beş parmak bir olmaz, der.
İçini rahat tutar.
***
Ama ben dayanamadım. İçeriye girip sordum:
“Nedir bu hakiki Türk derisi?”
“Bizim koyunların derisi” dediler.
Neyse, çok rahatladım.
Bizim koyunların derisiymiş.
Rahat rahat kullanabiliriz.
Uysal hayvanlardır...
Yorum Gönder