Çalışamayan Gazeteciler - Şükran Soner

Çalışan Gazeteciler Günü 10 Ocakı bayram olarak kutlamamaya, meslek örgütlerimizin ortak kararı olarak başladığımdan bu yana kaç yıl geçti biliyor musunuz? Bayram olması gereken günü, sorunlarımızın yumağı olarak anmak zorunda kalışımızın yıllarının bildim bilelidiyecek kadar yinelendiğini söylersem, durumumuzun vahametini anlatabilmeye çalışmamı daha anlamlı kılacak. Sakın yanılgıya kapılmayın, gazetecinin özlük haklarını savunmada, düşüncelerini açıklamada, gazeteciliğin gereklerini yerine getirmede özgür olmamasının en ağır bedelini, gerçekleri öğrenme hakları gasp edilen, siyaset-sermaye, emperyal güç odaklarının kirli çıkarları adına güdülenen bireyler, toplumlar öder. Yani sorun öyle terzinin söküğünü dikememesi gibi bizim mesleğimiz açısından bireysel değil. Sorun toplumsal, ülkenin, halkımızın, çocuklarımızın geleceğini karartacak kadar anlamlı, işlevsel.
Gazeteciler olarak hak ve özgürlüklerimizin durumunu masaya yatırdığımızda, ünlü şarkı sözlerinde olduğu gibi Bir kedim bile yok..diye hayıflanacak kadar parlak durumda değiliz. Bizim özlük haklarımız için sendikal örgütlülüğümüzün bütün işkollarından daha kötü konumda, diplerde olması, sorunlarımıza ilişkin buzdağının sadece görünen yüzü... Sizin, birey olarak meslekte yıldız olmuş, özlük haklarını savunabilir konumda olduğunu düşündüğünüz kaç kişinin, çalışır göründüğü şirketin adını dahi bilmediğini, birçoğu için işveren şirketinin basın işkolunda bile olmadığını, bazılarının ise özel sözleşmelerle kendi kendine işveren gösterildikleri hakkında bir fikriniz var mı?
Piyasalar düzeninin kuralları içinde, alınan önlemlerdeki başarıları nedeniyle Merkez Bankası Başkanımız ödüllendirilirken, yani piyasalar düzeni içinde her şey tıkırında gider, ekonomimiz büyürken, insana yönelik tüm araştırmalarda, gelişmişlik ölçümlerinde Türkiye’nin en gerilerde bir yerde olmasının da açıklaması, çalışan gazetecilerin haklarında Türkiye’nin en gerilerde bir yerlerde olması olabilir mi? Kişisel yanıtım Hiç kuşkunuz olmasınolacak. Ancak hemen altını çizmeliyim, bu benim kişisel yargım değil, gazeteciliğe ilişkin dünya meslek örgütlerinin saptamaları ile de fena halde çakışmakta. Rejimi demokrasi olan ülkelerdeki gazetecilerin sendikal örgütlenmeleri ile karşılaştırıldığında Türkiye’nin en geride, üstelik daha önceki kazanılmış haklarını kaybetmiş konumda olduğunu anımsatmalıyım. En çok tutuklusu olan gazetecilik rekorumuzu, artık bütün dünya üst örgütlerimizden gelen raporlarla öğrenmiş bulunuyorsunuz...
***
Biz bu yıl meslek örgütlerimiz temsilcileri ile en çok tutuklu gazetecinin olduğu Silivri’de, Ergenekon yargılamasında olacağız... Sakın öyle duruşma izleyecek gazetecilere, basın tribününde yer kalmayacak türünden bir tablo beklemeyin. Fotoğraf çekme yasağı ile bağlantılı görüntülü belgesi olamayacak. Dünden bugüne yönelik içinde bulunduğumuz karanlık tablonun aynası anlamında, çoğunluk çok sayıda meslek örgütümüzün görev gereği orada olacak yöneticilerini, kimi iş riski olmayacak aykırı, muhalif, küçük yayın organları çalışanlarını çıkarırsak, bir avuç özgür(!) basın temsilcisi, meslek onuru, haklarının da savunulması eylemi anlamında yapılmış meslek örgütlerinden gelen çağrıya uymuş olarak orada olabilecekler.
Ekmek pazarı bu, şakası hiç yok. Orada sorunları dile getirmek, protesto etmek anlamında olabilmek, çoğunluk için işini kaybetmekle eşanlamlı. En hafifi ile işten atılmasa bile işyerindeki konumunu, kazanılmış haklarını kaybetme, uzun soluklu cezalandırılma, aforoz edilmek olabilir. Öyle olmasa bile gazeteciliğin etiği, ilkeleri anlamında çok daha ürkütücü bir boyut, sonuç anlamına gelecek otosansür algılaması böyle... Zaten gerek ulusal gerekse uluslararası gazetecilik örgütlenmelerinin raporlarında ayrıntılı sıralandığı gibi, çağımızda açık diktatörlüklerin açık sansür uygulamaları, tehditleri yok. Asıl tehdit, giderek daha büyük sermaye oluşumunu gerekli kılan medya patronajının çok daha güçlü, kirli çıkarlara hizmet veren konumları ile gelen otosansür düzeninden geliyor...
Gelişmiş demokrasilerde dahi kazanılmış insan haklarını çok ağır tehdit eden sonuç tabloda, silahlı güçten daha etkin güç haline gelen medya gücü ile toplumların güdülenerek, kendi haklarını savunabilemez boyutlarda teslim alınmaları kolaylaşıyor. Medya gücü insandan, haktan yana işletilmiyor. Doğal olarak en çarpıcı örneklerin başında, ülkemizde olduğu üzere, çalışamayan gazeteciler gerçeği, insan hakları, demokrasi, hukuk devleti düzeninin katledilişini kolaylaştırıyor...

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget