İnsanoğlu, alışarak çevreye uyum sağlayan bir canlı.
Uyum sağlamanın iyi yanı, değişen koşullara uyum sağlayarak hayatta
kalmak.
Uyum sağlamanın kötü yanı ise kötülüklere de alışmaktır.
Mustafa Balbay’ın 19 Ocak tarihli yazısı bunu
vurguluyordu:
“Silivri’nin bir toplama kampı olduğunu yıllardır
dile getiriyoruz. Haberal Hoca’nın vurguladığı gibi
çağdaş insanlık değerleri dikkate alındığında işkence kampı.
Bizler bu koşulların iyileştirilmesi, yargılamanın adil hale getirilmesi
için her fırsatta sesimizi yükseltsek de ne yazık ki toplumun önemli kesimi buna
‘alıştı’...
Direnç noktamız, alışmayanların, bunu kabul etmeyenlerin artmaya
başlaması.
İnsan işkenceye alışırsa...
İnsanlıktan çıkar...”
İşkenceye alışmamak.
Haksızlığa alışmamak.
Kötülüğe alışmamak.
İnsanlar her şeye nasıl alıştırılıyor?
Alışmayanlar neden alışmıyor?
***
Gene aynı gün (19 Ocak 2013) Kâmil
Masaracı’nın karikatürü var:
Adam soruyor 2x2?, çocuk yanıtlıyor: Hayırlısı neyse o
olsun!
Olay budur. Sorunun yanıtı da budur.
Toplum her şeye alıştırılmaktadır.
Önce eşitsizliklere alıştırılmaktadır.
(Beş parmak bir olmaz.) (Allahın dediği olur.)
Sonra her türlü yanlışlığa alıştırılmaktadır.
Deniz Feneri mi?
(Onlar dindaşlarına hizmet etti, suç işlemezler.)
Sonra her türlü haksızlığa alıştırılmaktadır.
Silivri’de çok uzun mu
yatıyorlar?
(Onların suçu farklı.)
Gazeteciler mi yatıyor?
(Onlar terör suçlusu.)
Generaller yıllardır yatıyor!
(Darbe yapıyorlardı.)
Deliller sahte çıkıyor!
(Onlar güncellenmiş de ondan.)
Suriye’de ne işimiz var?
(Halkına zulüm ediyor, demokrasi yok.)
Suudi Arabistan’da var mı ki?
(Artık beyaz ekmek yemeyeceksiniz.)
Ne alakası var?
(Muhalefet engelliyor.)
Öğrenciler neden hapislere atılıyor?
(En az üç çocuk yapmak gerekiyor?)
Her gün bir iki kadın öldürülüyor!
(Her kadına bir polis mi verelim? Onlar da çalışmasın.)
Toplum alışıyor.
Toplum alıştırılıyor.
Bir süre sonra bıkkınlık başlıyor.
“Bizde böyle, ne yapacaksın.”
“Böyle başa böyle tıraş!”
“Değişmez bu işler.”
“Muhalefet nerede?”
“Aydınlar ne yapıyor?”
“Pargalı neden boğduruldu?”
“Hep harem, hep harem, Osmanlı bu mu?”
“Bu hafta pazar da pahalı.”
“Cuma trafiği hiç çekilmiyor.”
Bitti gitti.
Alıştınız bile.
***
Dönelim Kâmil Masaracı’nın
karikatürüne:
“İki kere iki kaç? Hayırlısı neyse o olsun.”
İnandırırlar. İnanırsınız.
Bilinç kapanır.
Artık düşünmezsiniz.
Bu noktaya gelindi mi, bitmiştir.
Alışırsınız, geçer gider.
Alışmayan bilinçtir.
Sorgulayan bilinçtir.
Belleğe kafa tutan bilinçtir.
Vicdanın çalar saati bilinçtir.
O bilinç oluşmamışsa;
“Ben kimim? Ne yapıyorum?
Yaptığımı kimler için yapıyorum?
Yaptığımı neden yapıyorum?
Yapmadığımı neden yapmıyorum?
Neden üzülüyorum?
Neden seviniyorum?”
Sorularını sormuyorsa,
yaşamını sorgulamıyorsa?...
***
Hayırlısı mı olur?
Hayırsızı mı olur?
Yaşamının aynasında görür!
Yorum Gönder