Ülkemizin geleceğine ilişkin genel bir karamsarlığımız, böyle
olmamız için de birçok haklı nedenimiz var. Başta Başbakan olmak üzere
iktidar sözcülerinin Türkiye’yi güllük
gülistanlık gösteren sözleri bize inandırıcı gelmiyor; bu ülkede hayatın
içinde olan; kısıtlanmış özgürlüklerimizle, iğdiş edilmiş
demokrasimizle, tanık olduğumuz hukuksuzluklarla, her gün biraz daha
artan savaş korkularımızla, teröre verdiğimiz ölülerimizle, dinmek
bilmeyen acılarımızla bu hayatı doğrudan yaşayan bizleriz.
Ne Çamlıca Tepesi ile Göztepe Özgürlük Parkı’na kondurulacak camiler, ne Taksim’e yapılacak kışla, ne her gün dinlediğimiz “duble yollarla ördük anayurdu dört baştan” şarkıları...
Belki birilerinin hoşuna gidiyor, fakat bizler o birileri gibi
olmadığımızdan, onlar gibi oldurulmaya direndiğimizden karamsarlığımız
iyimserliğe dönüşmüyor.
***
18. yüzyıl sonlarına doğru Prusya, Rusya ve Avusturya arasında Polonya’yı üçüncü bir kez bölüşme planları yapılmaktadır. Bu arada bir grup subay İtalya’ya kaçar ve orada “Polonya ölmedi daha/Bizler yaşadıkça” diyen,
bugünkü Polonya ulusal marşını besteler. Bu marş bir meydan okuyuştur
ve zamanla Avrupa toplumlarının kolektif belleğine yerleşir.
Tevfik Fikret’in Millet Şarkısı adlı şiirindeki şu dörtlük de topluma umut ve kararlılık aşılayan dizelerden oluşur:
“Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa,
Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır;
Göz yumma güneşten, ne kadar nûru kararsa
Sönmez ebedî, her gecenin gündüzü vardır.”
Dün, Kitap Fuarı’nın ana giriş holüne bakan üst balkonunda durup aşağıdaki binlerce ilköğretim öğrencisini seyrederken aklıma geldi bu dizeler.
İlgili arkadaşlarıma sordum, yalnızca dün 27 bin ilk ve ortaöğretim öğrencisi gelmiş fuara.
***
“İşte onlar,” diye geçirdim içimden, “Türkiye’nin geleceği işte onlar…” Belki
tümü değil ama büyük bir bölümü kitaplarla büyüyecek; yarın onları
duble yollarla, kondu camilerle, çakma kışlalarla, hayatta karşılığı
olmayan palavra sayılarla, büyük güç şişinmeleriyle kandırmak bugünkü
gibi kolay olmayacak.
Onlar soracaklar, sorgulayacaklar, hayata, insana, topluma,
ülkeye ve ülkeyi yönetenlere ilişkin yargıları kendileri oluşturacaklar.
Sanırım, karamsarlığımızı iyimserliğe dönüştürmenin tek güvencesi de onlar… Bizim çocuklarımız…
Türkiye’nin aydınlık geleceğini bir kez daha kararmamak üzere yeniden kuracak olanlar…
Yorum Gönder