Medyaya Zulümde Cehennemin Taşları

Friedrich Ebert Vakfı’ndan “İfade Özgürlükleri” konulu panelin davetiyesini aldığımda, aklıma ilk gelen düşünce, “Acaba hangi dağda kurt öldü?” oldu.
90’larda Batılı vakıf-düşünce kuruluşları temsilcileri ve Avrupa parlamenterleriyle gazeteciler, basın özgürlükleri ihlalleri için sık sık Türkiye’ye gelir; burada demeçler verir, eleştirilerde bulunur, dönemin hükümetlerini yaylım ateşine tutmaktan kaçınmazlardı.
Ebert Vakfı’ndan “basın-ifade özgürlükleri” davet iletisini aldığımda, bu tür etkinliklerin çok uzun zamandır düzenlenmediğini düşündüm. Paneli izleyen başka izleyicilerin de benimle aynı duyguları paylaşıp paylaşmadıklarını merak edince, yanımdaki konuk “Doğrusu ben de” diyerek ekledi: “Başlarına bir taş mı düştü dedim!”
Türkiye 2002’de AKP marifeti ile “ileri demokrasiye”(!) terfi ettiğinden beri; Avrupalı odaklar Türkiye’yi “basın özgürlükleri” takibinden çıkarmışlardı...
Gazeteciler için bugün Türkiye’yi dünyanın en büyük hapishanesine dönüştüren yeni TCK’nin hazırlanması ve kanunun yürürlüğe sokulması dahil; basın özgürlüğünü katleden büyük dönemeçlerin hiçbiri, Avrupa’da yaratması gereken yankı ve etkiyi yaratmadı…
Süreçte çok sayıda gazeteci işinden oldu, iktidara endeksli yeni bir yandaş medya yaratıldı, eski dönem patronlarına rekor vergi cezaları kesildi. Avrupalı dostlardan gene de dikkat çeken çıkışlar olmadı.
Paul Auster dönüm noktası
Ta ki... geçen kış başı, Amerikalı yazar Paul Auster’ın açıklamaları gülle gibi gündeme düşene kadar.
Filmi geri sarıp baktığımda; AKP iktidarına açılan kredinin o noktada tükendiğini görüyorum.
Auster’ın 2012 başındaki; “Hapisteki gazeteciler yüzünden Türkiye’ye gelmeyi reddediyorum. Çin’den davetleri de bu yüzden reddediyorum. Bu ülkeleri protesto ediyorum” sözleri üzerine, kimse artık hiçbir şey olmamış gibi yapamadı. Ve “mış gibi” döneminin, eli mahkûm sonuna gelindi.
Türkiye’deki basın özgürlüğü sorunları ancak bundan sonra AB ilerleme raporlarına böylesine sert bir dille konu oldu. Gazetecileri Koruma Örgütü CPJ’nin raporunda ilk kez “krizdeki Türk basını” ifadeleri kullanıldı, Türkiye’deki gazetecilerin “yakın tarihin dünya çapındaki en büyük saldırısına” maruz kaldığı belirtildi ve baskıcılıkta Türkiye’nin dünya rekoru kırdığından bahsedildi.
Bunların akabinde uluslararası PEN örgütü heyetinin geçen haftaki ziyareti yaşandı. ’80 darbesi sonrasındaki gibi, PEN Türkiye’ye, düşünce ve ifade özgürlüğü ihlallerini incelemek için 20 kişilik bir heyet gönderdi…
‘Avrupa idam polemiğine kayıtsız!’
İvme sonuçta kırıldı ve “AKP’nin her yaptığını alkışlayan” ve sessizlikle karşılayan bir dönemin sonuna gelindi.
Şimdi “Buradan nereye” sorusunun sorulduğu noktadayız.
“Friedrich Ebert Stiftung”un basın özgürlüğü paneli, böyle bir konjonktür değişikliğini marke ediyor. Bu açıdan önemli...
Bunun ötesinde panelin yanıt aradığı; “Basın özgürlüklerindeki geri dönüşü düzeltmek için ne yapılabilir?”, “Olumsuz trendi geri çevirmek için hangi adımlar atılabilir” sorularının ise ne yazık ki bu saatten sonra fazla anlamı yok. Olanlar oldu çünkü. Hem yasal yapıda, hem yandaş medya yapısında; günümüz cehenemmine uzanan uzun yolun taşları bir bir özenle döşendi.
Şimdi oturup karşılıklı sadece ağlaşabiliriz. Dünkü panelde de bu yapıldı.
Avrupa Gazeteciler Federasyonu’nun İsveçli Başkanı Arne König; “Bir gazeteciler hapishanesine dönüşen Türkiye’nin şartlarında değişim yaratmanın tek yolu özgür medyadan geçer. O da elimizde yok!” diyerek söze başladı. Ardından kendi ekonomik ve siyasi krizin sonuçlarıyla cebelleşen Avrupa medyasının içinde bulunduğu içler acısı tabloyu anlattı. Özetle; “Kelin merhemi olsa, kendi başına sürer!” demeye getirdi.
Dehşet içinde izlediği RTE’nin “ölüm cezasına geri dönelim!” önerisinin Avrupa basınında kayıtsızlıkla karşılandığını; Avrupalı meslektaşların Türkiye’de olup bitenden haberdar olmadıklarını ve güle oynaya ülkemiz hakkında hâlâ sadece “turizm yazıları” yazmaya devam ettiklerini belirtti König!
Arne König bu nedenle yapılması gereken ilk şeyin, sorunları öncelikle daha büyük ve daha geniş kesimlere duyurmak/iletmekten geçtiğini söyledi. İç sorunlarıyla uğraşan Avrupa’dan her halükârda medya özgürlükleri mücadelesinde mucizeler yaratacak destek beklemenin fazla gerçekçi olmadığını çeşitli biçimlerde ima etti…
Uzun lafın kısası, bu iktidarın içyüzünü dünya artık görse de; bu mücadelede yalnızız. Konu üzerinde söyleyecek daha pek çok şey var. Ama yerim bitti. Başka bir yazıda devam ederiz.
Düzeltme:
Behiç Ak sergi adresinde dün “TÜRSAK” üstü diyeceğime yanlışlıkla “TÜRSAB” demişim. Sergi “Karşı Sanat”ta, Erol Dernek Sok. Hanif Han. Kat 3 Beyoğlu.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget