İslamcıların tarihi ihanetin ve işbirlikçiliğin tarihidir - Merdan Yanardağ

Mısır’da Mübarek rejiminin sona ermesinin ardından ülke yönetimine el koyan, Arap dünyasındaki en yaygın siyasal İslamcı hareket Müslüman Kardeşlerin niteliğini ve bizce malum olan siyasal çizgisini anlamak için fazla beklememiz gerekmedi.
Önceki ay Mısır Cumhurbaşkanı seçilen Müslüman Kardeşler örgütünün lideri Muhammed Mursi’nin, İran’ın Başkenti Tahran’da Bağlantısızlar Hareketi Zirvesi’nde yaptığı konuşma herkesi şaşırttı. Oysa şaşırmaya hiç gerek yoktu. Çünkü geçen perşembe günü yapılan , bizim de Yurt’ta yayımladığımız bu konuşma, İslamcı (Sünni) siyasal hareketlerin işbirlikçi, ilkesiz, siyasal ahlaktan yoksun ve dar ideolojik amaçları için her aracı kullanmaya uygun faydacı karakterini ortaya koyuyordu.
Mursi, zirvede buz gibi karşılanan ve tepki çeken bu konuşmasında şunları söyledi: “Zalim Suriye rejiminin karşısında, Suriye halkının yanında olmak, insanlığımızın ve imanımızın gereğidir. Suriye demokratik bir sisteme geçmelidir. Ülke iç savaş ve bölünme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bunu önlemek için Suriye muhalefetinin birlik olması gerekir.”
İran ve Suriye’nin sert tepki gösterdiği bu konuşma, ABD, Fransa, İngiltere ve Suriye’yi işgal ve imha etmek isteyen diğer Batılı emperyalist ülkelerin gerekçesiyle aynıdır. Yani ‘Müslüman Kardeş’ Mursi, Müslüman bir ülkeyi işgal etmek ve halkının iradesine karşın rejimi değiştirmek isteyen “Haçlı” ittifakı ile aynı cephede yer almakta ve aynı dili kullanmaktadır.
Şeriat için küçük bir taviz, tanınacak basit bir olanak, toplumu teslim almalarına yarayacak bir düzenleme, iktidara yaklaşmalarını sağlayacak sıradan bir makam için; sömürgecilerle, zalimlerle, haçlılarla, emperyalistlerle işbirliği yapmak; kendi kardeşlerini boğazlamak, ülkesine ve halkına ihanet etmek İslamcıların ideolojisine, geleneklerine ve siyasal ahlaklarına uygundur.
Suriye’de “demokrasi” isteyen Mursi, kendi ülkesinde kadınların kazanılmış haklarını gasp ediyor, özgürlükleri kısıtlıyor, diğer mezhep, din ve inanışlardaki toplum kesimleri üzerinde terör estiriyor. Burada tam bir ikiyüzlülük, “amaç için her araç meşrudur” diye özetlenebilecek bir ilkesizlik ve ahlaksızlık söz konusudur. Mursi gerçekte bir araç olarak gördüğü demokrasiyi değil, şeri hükümlere dayalı bir diktatörlük öneriyor. Siyasal İslamcıların demokrasi getireceğine zaten alık liberaller dışında kimse inanmıyor.
***
Mursi, Ortadoğu’da Filistin’i destekleyen ve İsrail ile “savaş durumu” devam eden tek Müslüman-Arap devleti konumundaki Suriye’ye, Siyonistlerin diliyle saldırıyor. Bu dünyada 60'lı yıllardan günümüze kadar Filistin halkının hakkını ve hukukunu savunan, onların emperyalizme ve Siyonizme karşı yürüttüğü mücadeleyi bütün gücüyle destekleyen soldur.

Türkiye’de de işgal altındaki topraklara giderek Filistinlilerle birlikte Siyonizme karşı savaşmanın onurunu taşıyan ve bu uğurda sayısız arkadaşını yitiren devrimcilerdir. Deniz Gezmiş'in Filistin gerilla kamplarında İsrail'e karşı savaşırken taşıdığı fotoğraflı El Fetih kimliği, tarihi belge olarak duruyor.
Abdurrahman Dilipak’ın katıldığı bir televizyon programında, "O zaman biz solcuları yeterince anlayamadık, onların Filistin için yürüttükleri mücadeleyi göremedik" diye konuşması, bir itiraftır.  Ancak Dilipak sami olarak itiraf etse de, yazdığı Vakit/Akit Gazetesi Soğuk Savaş artığı bir tutum ve üslupla hala sola küfür etmeyi sürdürüyor.
Devrimcilere karşı, yakın tarih boyunca "Allahsız kızıl komünistler, anarşistler, teröristler" diye saldıranların; ABD emperyalizmine ve derin devlete hizmet edenlerin, bugün Filistin davasını gütmeleri tam bir siyasal sahtekârlıktır. Çünkü onlar Filistin davasını değil, Filistin’deki İslamcıları destekliyor.

***

Tarihsel, sosyolojik, kültürel ve teolojik kökleri daha derinlere inse de Türkiye'de siyasal İslamcılık ve ırkçı milliyetçilik esas itibarıyla Soğuk Savaş ürünüdür. Kurucu ve demokratik milliyetçilik ile geleneksel İslam, 1950'li yıllardan itibaren muhafazakâr, gerici, anti-komünist, işbirlikçi ve oportinist bir karakter kazanmıştır.
Türkiye'nin en kıdemli İslamcılarından Mehmet Şevket Eygi'nin bazı yazıları, bu çevrenin CIA ile nasıl işbirliği yaptığının, nasıl ABD’nin güdümüne girdiğinin ve 'derin devlet' operasyonlarının bir parçası haline geldiğinin açık bir itirafı gibidir.
Eygi, 1969’da sahibi olduğu Bugün Gazetesi’nde, İstanbul'a gelen ABD 6. Filosu’nu protesto eden devrimci gençlere karşı bir cihat kampanyası yürüttü. Bugün Gazetesi’ndeki başyazılarında ABD emperyalizmini protesto eden solculara karşı halkı, "Allah için cihata" çağırıyordu.
Devrimci gençlik örgütleri 16 Şubat 1969 Pazar günü, İstanbul Beyazıt Meydanı'ndan başlayan ve yaklaşık 40 bin kişinin katıldığı -ki o tarihte çok yüksek bir sayıdır bu- dev bir 6. Filo'yu protesto mitingi düzenlemişti. Devrimci gençlerin, Taksim’e giren yaklaşık 400 kişilik öncü grubuna camilerden çıkan 3 bin kişilik gerici bir güruh, polis korumasında ve tekbir getirerek saldıracaktı. Ana kitleyle öncü grubun arası polis barikatı kurularak kesilmişti. Tipik bir kontrgerilla operasyonuydu. İşte bu saldırıda tam 200 kişi yaralandı ve 2 devrimci de öldürüldü. Bu olay siyasal tarihe "Kanlı Pazar" diye geçecekti.

***

Mehmet Şevket Eygi, yıllar sonra şunları yazmaktan utanmayacaktı: “İslâm hukukunun ve bilgeliğinin evrensel prensiplerinden biri de ‘Ehven-i şerreyn tercih olunur’ (iki kötülükle karşı karşıya kalınırsa, bunlardan az kötü olanı seçilir) kaidesiydi. Biz Müslümanlar, ülkemizdeki düzenin kötü bir düzen olduğunu kabul ediyorduk. Lâkin o tarihteki şartlar ve imkânlar içinde onu değiştirip yerine daha iyi bir düzen getirmek imkânlarına sahip değildik. O halde, o imkânlar elimize geçinceye kadar, ehven-i şerreyn yani Amerikan nüfuzu bölgesinde bulunmak zorundaydık...” (M. Şevket Eygi, Milli Gazete, 22 Kasım 2007)
İnsanın kanı donuyor. Herhalde tarihte böylesine utanç verici bir suç ortaklığı bu açıklıkla savunulmamıştır. Bu İslam münevveri, 12 Mart 1971 darbesini neden desteklediklerini ise aynı yazıda şöyle anlatıyor: “Bugün Gazetesi, Marksist kızıl teröristlere karşı Türkiye’nin bütünlüğünü, millî kimliği savunan bir gazete idi. 12 Mart hareketi Müslümanlara karşı değil, kızıllara karşı yapılmıştı.”
İşte bu kadar! Darbe, eğer “kızıllara karşı” yapıldıysa desteklenir! Çünkü İslamda “ehven-i şerreyn” geleneği var!  İslamcıların sicili budur. Allah Müslümanları böyle İslamcılardan korusun.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget