Her toplumda ama özellikle farklı etnik, din ve mezhep kökenlilerin birlikte yaşadığı toplumlarda, TOPLUMSAL BARIŞIN ÖNKOŞULU ADALETTİR.
Adalet olmadan, bırakın farklı kökenlilerin birlikte yaşamasını, tümüyle birörnek bireylerden oluşan toplumlardaki vatandaşların bile, barış içinde ortak bir yaşam sürdürmeleri zordur.
Adalet kavramı ile sadece yargı adaletini kastetmiyorum…
Fırsat eşitliği ve sosyal adalet önemlidir:
Fırsat eşitliği, yani her bireyin, doğumdan bile önce başlayan sağlık ve doğduktan sonraki eğitim fırsatları, eşit olmalıdır.
Herkes üretime katkıda bulunduğu ölçüde ulusal gelirden pay almalı, hastalık ve yaşlılık hallerinde sosyal güvenliğe sahip olmalıdır.
Gelir dağılımı adaleti de bir toplumun barış içinde yaşaması için önemli bir önkoşuldur.
Toplumsal sınıflar, katmanlar, gruplar, meslekler ve elbette son olarak bireyler arasındaki gelir uçurumları, toplumsal barışı bozan en temel öğelerden biridir.
Ama gerek sağlıktaki ve eğitimdeki fırsat eşitliği, gerekse sosyal ve gelir dağılımındaki adalet, yargı adaleti olmazsa hiçbir işe yaramaz.
Yargıdaki adalet, toplumsal barışın ilk ve en önemli önkoşuludur.
Yargı adaleti sağlanamadığı takdirde, bir toplumun barış içinde birlikte yaşaması olanaksızdır.
***
Türkiye’de bu adalet kavramlarının hiçbiri yoktur.
Sağlıktaki ve eğitimdeki fırsat eşitliği, Türkiye’nin çeşitli bölgeleri ve sınıfları arasındaki büyük farklar, hizmet eksiklikleri ve bütün bunlara ek olarak piyasa mekanizmasının çarpıtmaları dolayısıyla sağlanamaz.
Gelir dağılımı adaleti ise son derece bozuktur ve yıllar içinde ciddi bir düzelme eğilimi de göstermemektedir.
Ayrıca tarihsel olarak Türkiye’de, bütün azgelişmiş ve gelişmekte olan toplumlarda görülen, yoksullara, engellilere, kadınlara, gençlere, etnik, dinsel ve mezhepsel gruplara yapılan ayrımcılık, büyük yaralar açmıştır.
Siyasal iktidarların kendi yandaşlarını kayırma geleneği, bütün bu adaletsizlikleri daha da derinleştirmiştir.
Yargı adaleti dışındaki adalet mekanizmaları böyle sorunlu bir görünüm verirken, bunların üzerine bir de yargı adaletsizliği eklenirse, Türkiye ne hale gelir…
Düşünmek bile istemiyorum!
***
Ne yazık ki, AKP’nin on yıllık uygulamaları sonunda ortaya çıkan yargısal yapı, toplumsal barışı bozacak özellikler taşımaktadır:
Yargı reformu adı altında ceza ve usul yasalarında yapılan değişiklikler, Özel Yetkili Mahkemeler, 12 Eylül 2010 referandumu ile siyasal iktidarın etkisine açık hale getirilen yargısal yapı ve bu yapının siyasal etki altında yeniden düzenlenmesi…
Silivri davaları, ihlal edilen savunma hakları, kitlesel tutuklamalar, hapisteki bilim insanları, gazeteciler, yazarlar, politikacılar, subaylar, yıllarla ölçülen tutukluluk süreleri…
Masumiyet karinesinin rafa kaldırılması, herkesin suçsuzluğunu ispatla yükümlü kılınması…
Türkiye’de adaletin işlevini bozmuş, toplumsal barışı sağlamak bir yana, var olan toplumsal barışı bile bozma eğilimini ortaya çıkarmıştır.
***
Son “Balyoz davası” kararlarının (bu kararlar hukuka ne denli uygun ya da aykırı olursa olsun, hangi kesim tarafından nasıl görülürse görülsün) en önemli sonucu, toplumda hem eski yaraları kaşıması, “intikamcı duyguları” canlandırması, hem de yeni düşmanlıklara, kırılmalara, travmalara, kamplaşmalara, herkes için “gelecekteki yeni intikamcı beklentilere” yol açmasıdır.
Toplumsal barış adına kaygılıyım!
Yorum Gönder