Sen istediğin kadar yaz. Köşeni acının acısı gerçeklerle doldur...
Her gözü olan okuyor, öğreniyor...
Duymayan, bilmeyen kalmadı.
Türkiye’de bir iç savaş, daha doğrusu bir iç kavga var. Kim dost kim düşman, kim kimin dostu ya da düşmanı belli değil.
Ama iki taraf da kıyıcı, acımasız, insafsız...
Şu hapishanelere, Hasdal’lara, Silivri’lere bakın!
Yüzlerce, nerdeyse binlerce genç-yaşlı insanımız yıllardır tutuklu... Savcılar, yargıçlar öyle istemişler, yasaları öyle yorumlamışlar...
Konuyu uzun uzun anlatmaya gerek yok! Kendimize kıyıyoruz, askerimize, ordumuza, aydınımıza, kendi insanımıza... Ne var ki kıyıcılar da bizden, yani insan denen yaratıktan!..
Ben, en az altmış yıldır gazetelerde yazıyorum; Kemalist devrimi, demokrasiyi, insanlığı, özgürlüğü savunuyorum. Bu yüzden mahkemelere gittim, az çok hapislerde de yattım. Ama vazgeçmedim. Yurt ve insan gerçeklerini yazmaktan vazgeçmedim.
Her şey geçer derler! Geçmez ya... Bir iğne batsa elinize acısı bile günlerce sürer, nerde kaldı üç yıl, dört yıl, 18 yıl, 20 yıl tutuklu olarak, mahkûm olarak hücrelerde, koğuşlarda çile çekmek...
Yönetim kadrosundakiler, yani işbaşındakiler, ülkeyi on yıldan beri yönetenler, yönettiklerini sananlar!.. Bu tür yazıları okumazlar mı? Niye kalkmış bu yaşlı başlı yazar ikide bir, bizleri uyarmaya kalkışıyor, diye hiç düşünmezler mi?
Evet, ben hep muhaliftim, yani iktidara gelenlerin hepsine değilse de pek çoğuna karşıydım. Benim savunacağım bir iktidar gelmedi! Geleceği var mı bilmem! Bu gidişle yurt yönetimi çok daha başka, çok daha beter bir yola sürüklenecek. İmam mektebinden çıkan doktoru, mühendisi, savcısı, yargıcı, yazarı ortalığa dökülünce, sen eli kolu bağlı kalacaksın! Demokrasicilik buymuş diye katlanacaksan diyecek söz yok! Ama direnç denen bir güce sahipsen boyun eğmeyeceksin! Doğruyu, doğruları yazacak, söyleyecek, uygulatacaksın...
Evet ben yazacağım, konuşacağım, gerektiğinde bağıracağım! Sesim, gücüm yettiğince!.. Ya sizler, başa gelen çekilir diye hep susacak mısınız, hep boyun eğecek misiniz?
Yorum Gönder