Derviş Mehmetlerin - Vahdetilerin İktidarı - Galip Baysan

Çünkü artık onların torunları iktidar ( Nasıl olduğunu karıştırmayın ama iktidar) oldular ve genç Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının bin bir zorluğun üstesinden gelerek ve adeta bir mucize

Derviş Mehmet deyince belki hatırlanmayabilir. Hatırlatalım 1930 yılının Aralık ayında Menemende Kubilay adındaki genç asteğmenimizin başını kör bir testereyle kesip yanında getirdiği irtica sembolü yeşil bayrağın sapının tepesine geçirmeye çalışan, bunu başaramayınca silah zoru ile açtırdığı bir dükkândan temin ettiği iple bağlayan ve üzerine akan kanlarla tekbir getirip çevresinde katılanlarla turlayan imanlı! Adam. Derviş Vahdeti ise eski tarihle 31 Mart, miladi takvime göre 13 Nisan 1909 yılında o ünlü isyanı başlatan as elemanlardan biri olan, dini bütün! İmanı bütün! Bir insan. Bunların yanında Hilafet Ordusu komutanı, Milli Mücadeleye katılan hainlere! Karşı işgal güçleri ile onurlu anlaşmalar yapmaya çalışan Padişahımız Sultanımız efendimiz hazretlerinin emriyle mücadele eden Anzavur Paşa ve onun adamları, Milli Mücadele karşıtı İstanbul Basınının seçkin kalemleri, Milli Mücadeleye karşı yapılan bütün isyanlara katılan bütün elemanların ruhları şad olmuş olmalı. Çünkü artık onların torunları iktidar ( Nasıl olduğunu karıştırmayın ama iktidar) oldular ve genç Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının bin bir zorluğun üstesinden gelerek ve adeta bir mucize gerçekleştirerek kurduğu modern Türk Cumhuriyetini yani ilk Ulusal Devletimizi 10 yıldır yönetiyorlar.
Yönetimde çok farklı inançlar, görüşler sergiliyorlar, eminiz ki bu kadarını siz bile başaramazdınız. Bir kere kabul etmek gerekir ki Başbakan Merkezli AKP yöneticileri, sizlerin çektiğiniz sıkıntıların kat be kat öcünü alıyorlar. Özellikle sizlerin baş düşmanı olan askerlerin canına ot tıkamak için hiçbir fırsatı kaçırmıyor Türk Ordusuyla tıpkı liderlerinin söylediği gibi iktidarın bütün güçlerini ve özellikle Yargı gücünü kullanarak “Kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyorlar.” Bu oyunda ne hak ne hukuk ne de dürüstlük aranıyor, torunların beyninde sadece inanılmaz bir “Öç alma duygusu” var, ona göre hareket ediyorlar.
Hele son günlerde 4+4+4 diye adlandırılan bir yasa ile eğitimde Dinsel hâkimiyetin sağlanması ve “Balyoz Davası” ile Türk Ordusunun Komuta kademesine verilen binlerce yıllık hapis cezası ile yöneticilerimizin şanı bütün dünyaya yayıldı. İslam Âlemini fethetti. Bu cezalar öyle etkili oldu ki; ülkede Ordunun yaptığı reformları koruyan, İrtica tehdidini Laiklik ve modern yaşam için tehdit kabul eden Komutan ve devlet adamı kalmadı. Yargılama o kadar etkili oldu ki; şahit olarak çağırılan tartışılan dönemin Genelkurmay başkanı bile yargılamanın tarafsızlığını kabul ederek uygulamalara destek verdi. O yargılamadan mutlu olsa da hâkimlerimiz ve savcılarımız eksik olmasınlar güçlerini birleştirdiler ve yaramaz paşaların, üst rütbeli subayların canına okudular, cezaları mahkemedeki tavır ve davranışlarını bahane ederek en üst seviyeye çıkarıldı.
Hele İrtica ile mücadele amacıyla 2003 yılında İstanbul birinci Ordu karargahında yapılan bir seminere katılan büyük küçük bütün subayların caniler, katiller gibi 15-20 yıl mahkumiyetle cezalandırılmaları inanılmaz derecede etkili oldu. Hatta seminer sırasında yurt dışında bulunduğunu ispat eden subaylar bile bu darbeden kurtulamadı, delillerin düzmece olduğunu iddia eden kişilere de itibar edilmedi, çünkü onlar askerdi, subaydı, generaldiler. Sadece bu nedenle bile yıllarca cezalandırılmaları gerekiyordu. Çünkü bunların ataları dilden dile söylendiğine göre sizlerin yüz binlercenizi sehpalarda sallandırmış, Halife Sultan ve en büyük din âlimimiz Şeyhülislamın iradelerine karşı çıkmış, bu ülkeyi kurtarıp Cumhuriyeti, önce tek partili daha sonra da çoğunlukçu Demokratik Laik düzeni kurmuşlardı. Saltanatı ve Hilafeti kaldırmış ve efendilerimiz Osmanlı ailesini yurt dışına sürme cüretini göstermişlerdi, mutlaka cezalandırılmalıydılar ve işte bu son mahkeme kararlarıyla günlerini gördüler. Öyle ki tutuksuz yargılananlar bile yakalanıp hapse atılacaklar.
Hapis cezası yetmeyeceği gibi hayatta başarılı ve dürüst çalışmaları ile elde ettikleri bütün kazanımları, özellikle yöneticileri fıtık eden rütbeleri de alınacak o göğsü kabarık generaller er statüsüne düşürülecekler ve bütün sosyal haklarından mahrum edileceklerdir. İşte İrticaa karşı çıkmak isteyenlerin başı bundan sonra böyle ezilecektir. Askerlerin cezalandırılması devam eden Ergenekon adını verdiğimiz dava sonucunda daha da görkemli olacaktır, bundan kimsenin şüphesi olmamalıdır. Artık sıra Kemalizm veya Ulusal devlet hayranı sivillere gelmiştir. Başbakanımızı bizi şaşırtacağına emin olarak yakından izleyelim ve önümüzdeki günlerde neler olacak görelim.
Haksızlık yapmayalım bu ceza bazı yumuşak kalpli liderlerimizi üzmüş olmalıdır. Meclis kürsüsünden 12 Eylül harekâtı sonucu, cinayet suçu ile yargılanan ve idam edilen bir yandaş gencin son mektubunu nasıl hıçkırıklarla okumuş ve yardımcıları dâhil herkesi ağlatmışsa, Marimar adlı ülkede Müslümanlara karşı yapılan muameleden rahatsız olup ailece harekete geçmiş ve hüngür hüngür göz yaşı dökmüşse eminiz ki bu hazin yargılama sonunda mahkum edilen 330 subay için de göz yaşlarına boğulmuş olabilir. Bir astsubay çocuğu olduğu söylenen yardımcısı Bülent Arınç da gözyaşları ile ona eşlik etmiş olabilir. Daha da önemlisi AKP’nin meclisteki 330 milletvekili, mahkûm edilen 330 komutan için gözyaşı dökmekle görevlendirilmiş olabilirler.
Dervişlerin torunlarını neşe ve hüzünleri ile baş başa bırakıp biraz güncel gerçeklere dönersek Mahkeme ve kararlarının böyle olacağını yıllar önce yazmış, söylemiştik. Davalar kasıtlı olarak açılmış ve delil olarak iyi polis-kötü polis uygulaması başta olmak üzere bin bir oyun sergilenmişti. Amaç belliydi Radikal Dincilerin ve radikal Kürt ayrımcı akım mensupları ve hatta onlara yardım eden dış güçlerin de müşterek çalışmasıyla “ülkede Türk ordusunun etkinlik ve prestijine ağır darbeler vurularak ülke için gelecekte verilecek kararlarda devre dışı kalmasını sağlamak ve alınacak kararlara olası karşı çıkışları önlemekti.” Bunun için karar bütün katılan tarafların katkısıyla önceden verilmişti. Bu dava bir başlangıçtır asıl darbenin önümüzdeki davaların sonunda vurulması beklenmelidir.
Davaların Yargıtay safhasına gelince, bu konuda söylenecek tek söz şudur: Türkiye’de demokrasinin var olup olmadığını ve Yargının Hükümetin emrindeki kurumlardan birimi yoksa çağdaş, demokratik ve özgür bir ülkenin bağımsız bir Yargı gücünün temsilcilerimi olduğu hususunu hepimiz, bu dava için verecekleri kararla öğreneceğiz.

Dr. M. Galip Baysan

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget