Neyse daha fazla canımızı sıkmadan, bir kaçamak yapalım, geçen hafta kendimi 19. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’ne attığımı söyleyip bir pazar günü biraz soluklanalım.
Bu yıl ikincisini yapılan ve süreklilik kazanmasından benim özellikle keyif aldığım Altın Koza Sinema Atölyesi’ndeki altı günlük yoğun bir çalışmanın ardından (atölyenin koordinatörü benim, teknik destekçi ise geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Konya Selçuk Üniversitesi) biraz sakinleşip bilgisayarımın başına oturuyorum.
Atölye çalışmalarını daha sonra anlatacağım, öncelikle söze yarışmalardan, jürilerden söz ederek başlıyorum. Bu yıl ulusal yarışma jürisi hem çok şanslı, hem şanssız. Çünkü çıtanın üstünde bana göre en az yedi film var, bazı yıllar iki film bile zor bulunur, başıma gelmişti bilirim. Yönetmen Ferzan Özpetek başkanlığındaki jüri Zeki Demirkubuz’un “Yeraltı”, Pelin Esmer’in “Gözetleme Kulesi”, Reis Çelik’in “Lal”, İsmail Güneş’in “Ateşin Düştüğü Yer”, Orhan Eskiköy ve Zeynel Doğan’ın “Babamın Sesi” adlı filmlerinin de içinde bulunduğu 14 filmlik seçkiye bakalım nasıl yaklaşacak. Kararlar ne olursa olsun, bundan Türk sineması fayda görecek. Neticede jüri ve yarışan filmler harbiden sıkı!
Kısa bir not: Sonuçları bugün gazetelerde okuyabilirsiniz, ben bu yazıyı yazarken henüz sonuçlar belli değildi ve jüri üyeleri de olması gerektiği gibi pek ketum.
Şimdi gözlerinizi kapatın size bir masal anlatacağım. Bir TIR yolda ilerliyor. TIR’ın içinde Eyvah Eyvah 2, Nefes, Anadolu Kartalları, Memleket Meselesi, Entel Köy Efe Köye Karşı, Beynelmilel, Mommo Kızkardeşim, Berlin Kaplanı, adlı filmlerin yüzlerce metrelik bobinleri, TIR Adana’dan yola çıkmış ama haritası çok geniş. Bu TIR 17 Temmuz-17 Eylül arasında, 61 günde 14 bin 500 kilometre yol yapıp Erzurum’dan İskenderun’a, Maraş’tan Safranbolu’ya kadar inanılmaz bir coğrafyada, 38 il ve 61 noktada durup, perdesini açacak ve dünyanın en güzel işini yapıp, çoluk çocuk, genç ihtiyar, kadın erkek herkese film gösterecek. Herkese binbir çeşit rüya, binbir çeşit hayal sunacak.
Bendeniz, bu TIR’ın içinde olup bu muhteşem ülkenin su başlarında, dağlarının doruklarında, geniş ovalarında hayal satmak isterdim. Altın Koza’nın bu yıl “Adana’dan Anadolu’ya Türk Sineması Yollarda” başlığı altında gerçekleştirdiği bu muhteşem işi akıl edenleri, hayata geçirenleri ve çekirdeğini alıp film izlemeye koşanları sevgiyle kucaklıyorum.
Of ne derin bir soluk bu!
Bitmedi, bu yıl festivalin sloganlarından biri “Engelsiz Festival.” Bu ne demek diye sormayın, Adana’da sayıları yaklaşık 17’ye varan, engelli yurttaşlarımızın sorunlarıyla ilgilenen, çözüm arayışı içinde olan sivil toplum kuruluşu var. Bu kuruluşlar, festivalde biz de varız demişler ve festivalin sloganlarından biri “Engelsiz Festival” olmuş. Yani hiçbir alanda engel tanımayan bir festival! Engelsiz Filmler Festivali!
Slogan bu ya, bu yılki Altın Koza Sinema atölyesine özellikle, engelli yurttaşlarımızın katılımı için her şey yapılmış. Bilmeyenler için birkaç söz, ortopetik engelli bir insanın bırakın bir atölyeye katılması, yolda dolaşması bile çok zordur. Yıllar önce, İzmir’de beşinci katta bir söyleşide ortopetik engelli bir okurumun sözlerini hiç unutmam. “Işıl hanım” demişti, “sizi dinlemek benim için büyük bir keyif ama arada ayrılmak zorundayım çünkü burada engelli tuvaleti yok.”
Evet, Adana’nın aynı zamanda bölgenin tek ortopedi hastanesi Ortopedia’nın salonunda biz engelli ve engelsiz yurttaşlar toplandık. Konumuz her zamanki gibi gökyüzüydü. Ben senaryo dersi verdim, usta yönetmen Theo Angelopoulos’un görüntü yönetmeni Andreas Sinanos ışığı ve görüntü estetiğini, eleştirmen Esin Küçüktepepınar bir filmin nasıl okunması gerektiğini, Amerikan sinemasının Amerikan yaşam tarzını nasıl filmler aracılığıyla dünyaya yaydığını, bunun tehlikelerini, kurgu yönetmeni Aylin Zoi kurgunun teknik bir işlemden daha çok bir ruh hali olduğunu anlattı ve sonuçta atölye öğrencilerinin yazdıkları senaryolardan üç kısa film çektik. Festivalin sitesine konulacak bu filmleri izlemenizi öneririm. Özellikle ressam olmayı kafasına koyan, bana göre şimdiden ressam ortopedik özürlü kızımız Sema’nın yaptığı resimler için… Ben en çok mavi ata binmiş Sema’yı beğeniyorum…
Yorum Gönder