Yineleyelim:
Balyoz kararları hükümsüzdür, geçersizdir.
Niçin hükümsüzdür?
En baştan başlayalım:
Balyoz Davası, 5 Kasım 2007 yılında Bush – Erdoğan görüşmesinde planlanmıştır.
Siyasi bir davadır.
Türkiye’nin Kürdistan, Ermenistan bölgelerine ayrılması, İkinci İsrail devletinin kurulup, BOP haritasının gerçekleşebilmesi için Türk Ordusunun parçalanması, “kafese konulması”, komutanlarının esir alınması gerekiyordu.
Bu amaçla bir suç dosyası oluşturuldu. Adına “Balyoz” denildi.
Buna göre ordu, kendi uçağını düşürme, kendi camisini bombalama suçu ile yargılanıyordu.
Ömrünü Türk Silahlı kuvvetlerine adamış, vatan savunmasında canını ortaya koymuş komutanlar çete kurmakla, darbecilikle suçlanıyordu.
Ortak özellikleri ise Atlantik, ABD karşıtı olmaları, Atatürk’e ve Atatürk’ün “Mazlum Milletler” politikasına sahip çıkmaları ve PKK teröristlerine karşı dişe diş bir mücadele vermeleriydi.
Ne var ki subaylara yapılan bu saldırılar, bu haksız suçlamalar karşısında Genel Kurmay o zaman sessiz kaldı. “Adalet gereğini yapar, adalete güvenelim, bekleyelim” dedi.
Tertipçiler, bir de Tuncay Güney adlı bir ruh hastası tanık buldular.
Bu haham bozuntusu, Türk Silahlı kuvvetlerini “Darbeci” ilan etti. “Ergenekon demek, Türk Silahlı Kuvvetleri demektir” dedi.
Komutanlardan yine ses çıkmadı. Herkes kös dinler gibi dinledi. Tepki veren olmadı.
700 bin kişilik Türk Ordusunun Genelkurmay Başkanının tutuklanmasından sonra da “ABD – AKP ORTAK YAPIMI DARBE” devam etti.
Bu davada önce subaylar esir alındılar, sonra mahkûm edildiler.
Komutanlar zindanlara atıldıktan sonra haklarında tam 4100 ihbar yapılmış, 2000 düzmece belge üretilmişti. Bavullar dolusu fotokopiler, CD’ler mahkemelere teslim edilmişti.
Üretim merkezi Amerika’ydı.
Ayrıca bu belgelerin uydurma olduğu da kanıtlanmıştı. Üzerindeki kuşkuların giderilip, adil bir yargılama yapılabilmesi için bu CD’lerin bilirkişilere gönderilmesi gerekiyordu.
Gönderilmedi.
Ne üretim yerleri ne üretenler ortaya çıktı. Ne de bu konuda herhangi bir girişim yapıldı. Çünkü bu davayı yargılayan yargıçlar, savcılar böyle bir gereksinim duymadılar.
Davanın bu yanı kuşkulu ve karanlık kaldı. Yargılama, bazı kanıtlar yok sayılarak yapılıyordu. Savunma yok sayılıyordu.
Zaten avukatlar 5 aydan beri mahkemeye gelmiyorlardı. Savunma yapmıyorlardı.
SAVUNMASIZ YARGILAMA, demokrasi ve hukuk tarihinde görülmemiş bir olaydı, bir ilkti…
Örneğin, “Seminer Çalışmaları”nın gerçekleştirildiği yıllarda Genel Kurmay Başkanı olan Özkök ve Kara Kuvvetleri Komutanı Yalman, avukatların ve tutuklu komutanların tüm ısrarlarına rağmen mahkeme tarafından çağrılıp, dinlenmedi.
Örneğin, “Balyoz Plan Semineri”nin yapıldığı tarihlerde görevli olarak gittiği Roma’da yaşayan ve Türkiye’ye hiç girip çıkmadığı saptanan ama yine de 18 yıl ceza alan Deniz Kurmay Albay Barbaros Büyüksağnak’ın bu kanıtı mahkeme yargıçları ve savcıları tarafından görmezden gelindi.
Ve eksik yargılamaların sonunda, Özel görevli yargıçlar ve savcılar, Türk Ordusuna ve Türk ulusuna, avukatların bulunmadığı bir duruşmada “BALYOZ”u indirdiler.
Zaten hüküm çok önceden verilmişti.
Balyoz Davasının sonucunun böyle olacağı, mahkeme başkanının görevden alınmasından belliydi.
Ayrıca Recep Tayyip Erdoğan, bundan 16 yıl önce, Ahmet Altan – Neşe Düzel ikilisinin yaptığı bir programda “Bu ülkede hür irade hâkim olacaktır, silah değil” sözleriyle orduya savaş açacağını daha o zamandan vurgulamıştı:
“… Bizim Refah Partisi olarak orduya bakışımız bu; yani biz orduyu Demokles’in Kılıcı gibi hür iradenin tepesinde sallanır olarak görmeyeceğiz ve geldiğimizde de göstermeyeceğiz… Çünkü bu ülkede hür irade hâkim olacaktır, silah değil…”
O, 5 Kasım 2007 yılında Bush – Erdoğan zirvesinden sonra bu görüşlerini hayata geçirmeye karar verdi.
Karar verdi, vermesine de ama bu özel mahkemelerin askeri davalara bakma yetkisi yoktu.
Çünkü AKP’nin 9 Temmuz 2009 yılında, bir gece yarısı operasyonuyla çıkarttığı “Sivil mahkemelere askerleri soruşturma ve yargılama yetkisi” veren yasa, CHP’nin başvurusuyla, 21 Ocak, 2010 tarihinde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişti.
Sonradan yerine hiçbir düzenleme de yapılmamıştı.
Buna göre Balyoz Davasına bakan mahkemenin bu davada ne yargılama ne de karar verme yetkisi vardı…
Balyoz yargılaması bitti artık. APO’yu ülkeye getiren, sorgulayan komutanlar zindanlara atıldı.
Bir bölümü de Güvenlik Kurulunda emekli edildi. Ortalık güllük, gülistanlık şimdi…
Çözüm, İmralı’da, APO’da aranıyor artık. Bunu hem Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, hem de Adalet Bakanı söylüyor.
Sıra, bebek katili ile dayanışma içerisinde Türkiye’yi eyaletlere bölmeye, parçalamaya geldi.
Bundan böyle artık biz, Balyoz davasının temyizini ve AKP’yi “HALKIN YARGITAY MAHKEMESİ”NE havale ediyoruz. AKP eliyle kurulan Yargıtay’a da güvenmiyoruz çünkü.
En sağlıklı, en doğru karar “HALKIN YÜCE DİVANI”NDA verilecektir…
ALİ ERALP
Yorum Gönder