Balyoz Tartışmaları Altında Ergenekon’un Sonu!

Balyoz davası için Silivri hâkimlerinin verdiği kararın gerekçesini merakla bekleyelim.
O gerekçelerde savunulmaya çalışılan hüküm, Ergenekon’un da akıbetini göstermiş olacaktır!
Şüphelilerin ve duruşmaları “savunma haklarının kısıtlandığını söyleyerek” terk eden avukatların, o savunmalara dayanak olarak mahkemeye yönelttikleri talepler, gerekçe göstermeden tek tek reddedildi.
Olanak buldukça İstanbul’dan 105 kilometre uzaktaki o yerleşkede sürdürülen Balyoz ve Ergenekon adlı siyasi davaların duruşmalarını izlemeye çalışıyorum...
27 Mayıs darbesi sonrasında Yassıada duruşmalarını da izleyen bir hukukçu olarak, 41 yıl sonra her ikisinin de biribirinden farksız ve tamamen politik amaçlarla görev yapmakta olduğuna üzülerek tanık oldum.
Şu farkla ki; Silivri adaleti, kendisini “hukukun üstünlüğü”nün temsilcisi gibi göstermek isteyen bir strateji izlerken beriki bir ihtilal mahkemesinin yargıçları olduklarını gizleme gereği duymayacak kadar açık sözlüydüler.
Yüksek Adalet Divanı Başkanı merhum Saim Başol bu nedenle, sanıklara mertçe “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” diyebilmişti.
O mahkemenin hükümlerini değerlendiren yabancı basının yazdıklarını merak edenler, arşivlerden bulup çıkartırlarsa, cuma günü geç saatlerde açıklanan Balyoz kararları için yine aynı kaynakların yorumlarıyla nasıl örtüştüğünü anlarlar.
Düşüncelerine zaman zaman değer verdiğim TBMM Başkanı Cemil Çiçek, hem eski bir Adalet Bakanı hem de hukukçu olmanın yanı sıra bugünkü parlamentomuzun en deneyimli üyelerinden birisidir.
Ancak Balyoz mahkemesinin verdiği kararı yorumlamasını isteyen gazetecilere, anayasanın 138. maddesine gönderme yaparak orada mahkemelerin bağımsız olduğunun anımsatılmasının neyi ifade ettiğini önce kendi vicdanında yanıtlamalıdır.
Sayın Çiçek ülkemizde adalet mensuplarının bağımsız olduklarına inanıyorsa; kamuoyu yoklamalarında çoğunluğun “en az güvenilir kurum olarak” adalet kurumunu gösterdiklerinin açıklamasını da yapmalıdır.
Politikacılar, Balyoz davası için gerekçesi henüz yazılmamış olan kararı tartışırken, yine bulundukları mevzilere göre değerlendirme yapma alışkanlığından vazgeçmediklerini ortaya koyuyorlar!
CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, Balyoz davasının siyasi olduğunu ısrarla savunuyor ve ardından da “Siyasi olan bir davanın içinde hukuk yoktur” diyor.
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, kendi politik kampının bireylerinin çoğunluğundan az da olsa farklı bir yorum yaparak “Yargısal kararların adaleti hedeflemesi lazım. Bunun böyle olup olmadığını elbette ki hüküm kesinleştikten sonra göreceğiz” diyor ve kararı veren yargıçlara gönderme yaparak ekliyor:
“İnsanın yaptığı işlemlerin vicdanıyla örtüşmesi lazım. Yani gece yattığı zaman kalbi zınk zınk zorluyorsa, orada zorlama var. Ama rahat ediyorsa, vicdanına göre, hukuka göre karar vermiş demektir...”
Çetin Doğan’ın Amerikalı bir gazeteci olan damadı kararın açıklanmasından hemen sonra, duruşmalar sürerken de yapılan itirazları bir kez daha gündeme taşıdı.
Suçlama belgelerinin sahte olduğunun ABD’li, Alman ve Türk uzmanlar tarafından belirtildiğini tekrarladı.
Gerçekten, savcının sanıklar tarafından üretildiğini iddia ettiği CD’lerde bulunan imzalanmamış belgeleri kaynak göstererek darbenin 2002 ve 2003 tarihlerinde, yani AKP’nin iktidara geldiği dönemde planlandığı biliniyor.
Oysa o belgelerde kullanılmış olan bazı fontlar ve diğer özellikler, bilgisayar dünyasında Microsoft’un 2007’de kullanmaya başladığı bir sistem. Ama ne savcı hele ne de mahkeme yargıçları bu inceliği yargılama boyunca değerlendirmeye yanaşmayan önyargılı bir şekilde hareket ettiler.
Hele bazı asker sanıkların o belgeler düzenlendiği sırada, TSK’nin verdiği görevle okyanusta gemilerinde olmasını bakalım hangi babayiğit yargıç gerekçeli kararda, nasıl anlatacak?
Balyoz davasının kararları, maalesef Ergenekon duruşmaları için de “Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir” atasözümüzü doğrulamaktadır.
O davanın 16 duruşmadan men edilmiş olan gazeteci sanıkları Tuncay Özkan da, Mustafa Balbay da cuma günü Balyoz kararının henüz açıklanmadığı saatlerde bu olguyu birbirlerinden ayrı olarak bana ve Turgut Kazan’a söylediler:
“Olmayan adaletin bizim davamızda görüneceğini beklemiyoruz” dediler.
Üzerimde kalmasın diye ana muhalefet lideri Sayın Kılıçdaroğlu’na da telefonla ilettiğim Balbay’ın sözlerini kamuoyuyla paylaşacağım:
“Orhan Ağbey, bir çuvalın içinde her şey hazırlanmış. Yumurta, demir, pirinç. ‘Bunları taşıyın. Yolda bakarız diyorlar.’ ...Biz pirincin taşını istedikleri için ayıklarken, bir yandan çuvala bulgur, mercimek koyuyorlar.
Adaletin olmadığı bir yerdeyiz biz. O nedenle kendimi kasap bıçağını yalayan inek gibi hissediyorum.”
Sevgili Uğur Mumcu “Vurulduk Ey Halkım Unutma Bizi” diye vurgularken henüz o menfur suikast olmamıştı.
1993 yılının 24 Ocak’ında, söylediği gibi, vuruldu ne yazık ki?
O zaman haykırışını yansıtan yazısında bizlerle paylaşmak istediklerinin gerçekliğine inandık. Ancak ne yazık ki iş işten çoktan geçmişti.
“Şimdi mahpustayız. Bizi orada tutan irade, öyle görülüyor ki tutukluluğumuzu cezaya dönüştürecek” diyen meslektaşlarımızın haykırışlarına nedense yeteri kadar yanıt vermiyoruz.
Önce darmadağın olmuş medyamız.
Sonra sizler, okurlarımız ve özellikle de muhalefet partilerimiz.
Şayet bu sesleri duyuyorsanız, ilginizi alanlara taşıyın ve yargıdan gerçek adaleti isteyin!
O zaman belki Silivri hâkimlerine de duyurmuş olursunuz..
***
Not: Hatay’ı üs yapan Suriyeli silahlı sığınmacılar, kurtardıkları topraklarda çarpışmayı sürdüreceklerini söyleyerek nihayet ülkelerine göçtüklerini açıkladılar.
Bizim ülkemizin silahlı Suriyelilerin üssü olduğunu söylediğim için beni hedef seçen yandaşlar!
Size hayırlı sabahlar diyebilir miyim?

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget