Din, insan hakları, taciz ve ibadet - Yaşar Nuri Öztürk

İnsan hakları ihlali, insanları tacizle ibadetler arasındaki ilişkiyi irdeleyen yoğun sorulara muhatap olmaktayım. Soruların omurgasında şu iki cümle var:
“Dünya genelinde, Müslümanlığın insan haklarına saygısız, insanları tacizi mubah gören bir din olduğu yolunda yaygın bir kanı var. İnsanı taciz ve insan haklarını ihlal pahasına yapılan ibadetlerin durumu nedir; bu ibadetlerden sevap ve Allah rızası beklenebilir mi?”
İnsanı taciz ve insan haklarını ihlal pahasına yapılan ibadetlerden elbette ki hayır beklenemez. Onlar, Tanrı katında, ibadet tabelası altına saklanmış insanlık suçları olarak kalırlar. Ve Mâûn suresine göre, sahibinin lanetlenmesinden başka bir işe yaramazlar. Nitekim Kur’an bu ibadetlerin yapıldığı mabet patentli yerlere‚ 'zarar mescitleri' diyor ve mensuplarını bu mescitlerde namaz kılmamaya çağırıyor.
Hz. Peygamber, soğan, sarmısak yiyenlerin camiye gelmesini yasaklamıştır. Çünkü onların ağız kokuları insanları taciz etmektedir. Soğan ve sarımsak kokusuyla taciz, ibadeti ibadet olmaktan çıkarıyorsa başka yollarla taciz veya insan haklarına tecavüz pahasına yapılan ibadet nasıl olur da “İslam’ın gözettiği anlamda ibadet” olur?! Esas ibadet, bu tacizlerin insan hayatından çıkarılmasının yolu ve reçetesi değil midir?!
İbadet bahanesiyle insanları taciz, gerçek dinin yerini sahte istismar dininin aldığı coğrafyalarda dikkat çeker. Ve bu tacizler giderek engizisyona dönüşür. Sonuç, din adına zulümdür.
O halde, insanların en küçük anlamda tacizine ve en küçük anlamda insan hakkı ihlaline sebep oluşturan bir ibadet, ibadet olmaktan çıkar, doğrudan veya dolaylı hak ihlali ve zulüm haline gelir. İslam, tüm bu olumsuzlukların doğmasını önlemek üzere çok radikal tedbirler almıştır. Ne yazık ki bu tedbirler, tarihin her döneminde, dini sömürü ve saltanat aracı yapanlarca ya tamamen yok edilmiş yahut da çeşitli oyunlarla işlemez hale getirilmiştir.

İBADET ADI ALTINDA TACİZİN TÜRLERİ

Kur’an’ın verileri açısından baktığımızda ibadet bahanesiyle taciz iki ana başlık arz eder: Birincisi maddî haklara tecavüzle taciz, ikincisi rahatsızlık vererek (ses ve tavırla) tacizdir.
Birinci başlık altına şunları koyabiliriz:
1. Mescit-mabet yapmak için insanların mülk ve mallarına çeşitli baskı ve hilelerle (örneğin, ahiret-cehennem korkusu salarak veya örtülü tehditler sergileyerek, din dışı, dine saygısız gösterme tehditleri işleterek) el koymak:
Bu olumsuzluklardan birinin veya birkaçının bulaştığı mabetlerde ibadet caiz değildir. Çünkü Kur’an, ibadet edilebilecek bir mabedin ancak takva üzerine kurulan bir mabet olabileceğini açıkça bildirmekte, Hz. Peygamber, takva üzerine kurulmayan mabetlerde ebediyyen namaz kılmaması için uyarılmaktadır. (Bk. Tevbe suresi, 107-108)
2. İbadet etmeyenlerden alınan vergi vs. türü paralarla mescit-mabet yapmak, maaşlı din görevlisi tutmak, mabet ve mescit masraflarını kamu hazinesinden karşılamak.
Tüm yurttaşların hakkı olan kamu mal ve imkânlarını sadece ibadet edenlerin yararlanacağı hizmetlere harcamak, Diyanet’in veya din cemaatlarının kullanımına vermek, açık bir Mâûn ihlalidir yani şirktir.
İkinci ana başlık olan ses ve tavırlarla tacizin başında bid’at ezanlarıyla taciz gelmektedir.
Şunu bilmeliyiz ki, namaz vaktinin cihazla duyurulması bizzat Peygamberimiz tarafından yasaklanmıştır. O halde, ezanı cihazla okumak İslam‘a tamamen aykırıdır. Bırakın ezanı, fakihler, cihazla okunan Kur’an’ı Kur’an saymamaktadır.
Ezanla taciz, makineyle ezan okumanın başlamasıyla başlamış ve başını alıp giderek bugün bazı zeminlerde âdeta anayasal suça dönüşmüş bulunuyor. Bu suça karşı çıkanlar, 'dinden, ezandan, namazdan rahatsız olmak' vs. gibi din dışı ithamlarla anında bastırılmakta ve hak ihlaline karşı çıkışlar bir tür dinsizlik gibi yaftalanarak insanlar susturulmaktadır. Oysa ki, birçoklarının 'aşırılık ve baskıcılık' ile suçladığı İran gibi bir ülkede bile ezanların dışarıdaki insanları taciz etmemesi için hoparlörlerin cami içine dönük hale getirilmesi esas alınmıştır. Üstelik İran’da, birer bid’at alameti Osmanlı türü olan minareler de yoktur. İran’da caminin iyice yakınına sokulmadıkça ezanı duyamazsınız.
Ne yazık ki, din konusunda artık İran kadar özgür değiliz.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget