Tayyip evinizde! - Emin Çölaşan
Sevgili okuyucularım, bugün AKP kongresi var ya, bu fırsatı propaganda ve oy avcılığına çevirmeyi amaçlayan Tayyip her gece ekranlarda boy gösterdi, konuştu, nutuk attı.
Her seferinde karşısında kendisinin istediği, özenle seçtiği yandaş gazeteciler vardı. Çıktığı kanallar yandaştı, karşısına oturttukları da özellikle öyleydi.
Tayyip’e sürekli olarak çanak sorular soruyorlardı.
Yahu insan her gece ekranlara çıkar da, karşısına bir tek adam gibi gazeteci oturtmaz mı! Adam gibi soru soracak hiç değilse bir kişiyi araya katmaz mı!
Biz o gazetecileri taaa geçmiş yıllardan biliriz. Özal, Demirel, Erbakan, Yılmaz, Çiller, Tayyip, kim olursa hiç fark etmez. Soru soracakları kişinin karşısına dizilip en yalama soruları sorarlar. Sorular hep çanaktır.
Tayyip konuşurken biri olsun araya girip “Şöyle dediniz ama işin bir de şu yönü var” diyemez. Onlar sadece dinleyicidir. Orada boy göstermesi istenen figüranlardır.
Nasıl seçildiklerine, öyle bir “Onura (!)” nasıl eriştiklerine gelince, bunun iki yolu vardır.
İlki, Tayyip onların isimlerini belirleyip çıkacağı kanallara bildirir. “Ben şunları istiyorum, karşıma onlar otursun” der.
İkincisi ise, çıkacağı televizyon kanalı isimleri yandaşlardan, Tayyip’in asla itiraz etmeyeceği kişilerden seçer ama bu da yetmez. Seçilen isimler ne olur ne olmaz diye yine kendisine bildirilip onayı alınır.
Ben böyle özel yetkili ve özel görevli “Gazetecileri (!)” sürahinin karşısına dizilmiş bardaklara benzetirim.
Sıkıysa onun sözünü bir kez olsun kesip araya girsinler, sıkıysa Tayyip’e ters gelecek bir soru sorsunlar. Olacak bellidir.
Yayın sonrasında patronlarından azar işitirler, fırça yerler.
Örneğin ben orada olsam, kendisine en az yirmi soru sorardım ki, ağzını bile açamazdı. Örneğin çok kibarca sorardım:
“Bundan birkaç ay öncesine kadar geçmiş iktidarları ve özellikle Devlet Bahçeli’yi eleştirip ‘Bu Apo’yu asmanız gerekirdi, niye asmadınız’ diye sorar ve suçlardınız. Şimdi ise İmralı ile halvet oldunuz, terörün bitmesinde umudunuzu Öcalan’a bağladığınızı söylediniz. Bu çelişkinizi nasıl açıklarsınız?” Acaba ne derdi!!!
***
Her programın bitiminde Tayyip mutludur. Kendisine soru (!) soran gazeteci dostlarına kendisini mahcup etmedikleri, zora sokmadıkları için teşekkür eder.
Oysa Tayyip yürekli bir adam olsa, kendine güvense, karşısına her seferinde böyle yandaşlar korosu oturtmaz. Hiç değilse karşı görüşleri savunan bir gazeteci çağırır ve onun adam gibi soracağı sorulara yanıt vermeye çalışır. Ama ne yapacaksınız, korku dağları bürümüş, medya ele geçirilip susturulmuş. O halde böyle başa böyle tarak!..
Mehmet Ali ne diyor?
Adı Mehmet Ali Birand olan şahsı hepiniz tanırsınız da, onun geçmişini ve bazı özelliklerini bilmiyor olabilirsiniz.
Bu adam Türkiye’de gazeteciliğin en becerikli, işini en iyi bilen bir elemanıdır. Hacıyatmaz gibidir, her zaman ve her koşulda ayakta durur.
Belli patronları vardır, her dönem onlara sığınır.
Her iktidarın adamıdır. Başta kim varsa onun borusunu üfler.
Geçmişte PKK’nın sesi olarak yazdığı yazılar ve aynı doğrultudaki televizyon programları büyük tepki yaratırdı. Bir keresinde, şimdi tutuklu olan Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak kendisini azarlarken şöyle demişti: “Mehmet Ali dikkat et, PKK seni kullanıyor.”
Verdiği ve kayıtlara geçen yanıt muhteşemdi:
“Paşam beni siz de kullanın!”
***
Birkaç gün önce, 25 eylül tarihli yazısında aynen şöyle diyordu:
“Askeri vesayete ilk başkaldırıyı PKK başlattı. (Başlattığı) Silahlı mücadele, TSK’nın gücüne meydan okumaktı. (Askere) Asıl darbeyi ise Gül-Erdoğan ikilisi vurdu.
Hem uluslararası konjonktürün, hem de Cemaatin (Fethullah ekibinin) yardımıyla askeri vesayeti durdurmasını bildiler.”
Evet, adam yazısında böyle diyor. Demek ki PKK olayının en baştan beri amacı askerlerin gücünü kırmak, sonra Tayyip-Abdullah-Fethullah üçlüsünün katkılarıyla bu vesayeti sonlandırmakmış! Demek ki biz yedi bin şehidi boşuna vermişiz.
***
HHH Adı Mehmet Ali Birand olan bu şahıs, her dönemin şakşakçı gazetecisi, geçmişte devleti dolandırmaktan yargılanıp hapis cezası almıştı.
Zamanında Brüksel’de yaşar ve TRT’ye dışarıdan iş yapardı. (Aynı zamanda Belçika vatandaşıdır!) Yaptığı bütün harcamaları TRT’ye ödetirdi. Kendisine ödeme yapılması için fatura ve harcama belgelerini Ankara’ya gönderir, paracıkları tahsil ederdi.
Günün birinde TRT Muhasebe Servisi bu sahteciliğe uyandı. Mehmet Ali kuruma sahte, düzmece, hayali faturalar gönderip para tırtıklıyor, üstelik bazı harcama belgelerini de kendisi düzenliyordu. O günlerde TRT Genel Müdürü olan ve kamuoyunda Bizanslı Tayfun olarak bilinen Tayfun Akgüner, Mehmet Ali’nin adamıydı ve onu koruyordu. Sahte belgeler bana geldi ve kovulduğum gazetede olayı yazmaya başladım. Tayfun mecbur kaldı, soruşturma başlattı. Teftiş Kurulu’ndan iki müfettiş Avrupa ülkelerine gidip araştırma yaptı ve inanılmaz raporlar hazırlandı.
Mehmet Ali’nin düzmece belgeleri ortaya çıktı. Bu hayali belgelerle TRT’yi dolandırmış, dolar, sterlin, Fransız Frangı, İsviçre Frangı, Alman Markı olarak TRT’den çok büyük paralar tırtıklamıştı.
***
Olay mecburen mahkemeye intikal etti. Ankara 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk davasında 11 ay 20 gün hapis cezası aldı. 12 ay alsaydı içeri girecekti.
İkinci davada ise suçu yine sabit görüldü, ancak dosya zaman aşımı nedeniyle düştü. Oradan da böylece yırtmış oldu!
Bizim Mehmet Ali’nin bu dolandırıcılık ve evrakta sahtecilik olayı da bir süre sonra unutuldu gitti.
Yüz kızartıcı suçtan hüküm giyen ve hapis cezası alan bu adam bugün bile bazı medya patronlarının koruması altında “Gazetecilik (!)” yapıyor, köşe yazıları yazıp ekranlarda haber sunuyor!
Başka bir ülkede olsaydı, böyle yüz kızartıcı suçtan hüküm giyip hapis alan biri değil gazetecilik yapmak, sokağa çıkıp insanların yüzüne bakamazdı.
Ama burası Türkiye abicim, olur böyle vakalar!
Utanması gereken biz değiliz. Utanması gereken odur.
Bu adamı iyi tanıyın, yüzüne şöyle dikkatlice bir bakın!
Hep bana bir açıklama gönderip “Sen yalan yazıyorsun, ben devleti dolandırmadım, hapis cezası almadım” demesini bekledim.
Daha da çoook beklerim!
Çalışma Bakanı açıklıyor
Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in kızı Zeynep Çelik’e Tıp Fakültesi’nin olumsuz kararına karşın Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü tarafından Hacettepe İngilizce Tıp’a nasıl yatay geçiş yaptırıldığını yazmıştım. Faruk Çelik açıklama gönderdi:
“Üniversiteler, diğer üniversitelerden şartları taşıyan öğrencilere yatay geçiş hakkı tanımaktadır. Kızım İngilizce eğitim veren Acıbadem Üniversitesi’nde okumakta iken Bursa Uludağ ve Hacettepe Üniversitesi’ne yatay geçiş için başvurmuştur. Gerekli şartları taşıdığı için her iki tıp fakültesi kızımı kabul etmiştir.
Benim de Ankara’da bulunmam sebebiyle kızım İngilizce eğitim veren Hacettepe Üniversitesi’ni tercih etmiştir. Yatay geçiş için son başvuru tarihi 17 Ağustos’tur, kızım başvurusunu 16 Ağustos’ta yapmıştır. Herhangi bir müdahale söz konusu değildir.”
Beni vicdanımla baş başa bıraktığını belirtiyor.
Bakan Bey’e Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Yatay Geçiş Komisyonu’nun 23 Ağustos 2012 tarihli raporunu okumasını öneriyorum. Zeynep Çelik’in yatay geçiş başvurusunu reddeden ve oybirliği ile alınan o kararın altında Hacettepe Tıp Fakültesi’nden beş profesör ve bir doçent doktor hocanın imzaları var! Ben de Bakan Bey’i vicdanıyla baş başa bırakıyorum.
http://sozcu.com.tr/tayyip-evinizde.html
Yorum Gönder