Adaletin ruhuna Fatiha - Emin Çölaşan
Sevgili okuyucularım, önce bir konuyu
itiraf etmem gerekiyor. Bu Balyoz davasında
verilecek karar konusunda ben yanıldım. Şöyle
düşünüyordum:
“Mahkemenin siyasi amaçla kurulduğunu hepimiz biliyoruz. Bir sürü haksız ceza
yağdıracağı kesin. Ama çok sayıda sanığa ya beraat verilecek, ya da hapis yattıkları süre dikkate alınarak tahliye edilecekler. AKP ve bunların kamuoyu böylece ‘Bakın işte,
adaletli bir yargılama yapıldı’ diyecek.”
İyi niyetle düşünüyordum ve tamamen yanıldım. Cezalar yağdırıldı, beraat kararları sadece tutuksuz yargılanan astsubaylar için verildi.
365 sanıklı, 250’si tutuklu bir dava
düşünün ki, tutuksuzlar da eklenerek 324
kişiye hapis layık görülüyor, tutuksuz
yargılanan subayların da tutuklanmasına karar veriliyor. Olacak şey değildir.
Efendim bunun daha Yargıtay aşaması varmış da, son sözü Yargıtay söyleyecekmiş de!..
Hangi Yargıtay, hangi yüksek yargı var bu saatten sonra?
Yargıtay’ın bu davayı inceleyecek dairesi de, aynen öteki daireler gibi son furyada AKP’nin eline teslim edildi. AKP’nin arka bahçesi olan HSYK, Danıştay’a olduğu gibi Yargıtay’a da yandaşları seçti ve işi bitirdi.
Bu davanın dosyalarındaki sayfa sayısı bir
milyonu geçiyor. Hangi Yargıtay bu dosyaları didik didik edip okuyacak da nasıl karar verecek?..
Ve kararını acaba kaç yıl sonra verecek?
Haksız yere ceza yağdırılan bu insanlar daha kaç yıl hapishanelerde bekleyip
duracak, belki de çürüyüp ölecek?
* * *
AKP‘nin yargıyı ele geçirmiş olduğunu burada belki yüz kez yazdım ve olanları artık hepimiz
biliyoruz.
Yargı, yargı olmaktan çıkarıldı.
Tarafsızlığını tümüyle yitirdi.
Yargı, hükümetin arka bahçesi oldu.
Balyoz davasının başından beri sanıklar
lehine karar veren bütün hakimler HSYK
tarafından sürgün edildi, dikensiz gül bahçesi kuruldu ve bu kararın verilmesi işte böyle sağlandı.
Şimdi bu mahkemenin hakim ve savcılarının da en kısa zamanda ödüllendirilip HSYK tarafından
Yargıtay üyesi seçildiğini duyduğunuzda hiç
şaşırmayın. Bekleyin, göreceksiniz!
* * *
Mahkeme adil değildi. Amaç Türk Ordusu’nun tasfiye edilmesi idi… Çünkü yargılanan ve tümü hapis cezası alan sanıklardan hiçbiri AKP’nin adamı değildi. Onların ordumuzdan şutlanması
gerekirdi ve bu yapıldı.
Yargılama aşamasında deliller incelenmedi.
Avukatlara ceza verildi. Avukatlar duruşmalardan
çekildi. Sanıklara savunma yaptırılmadı. Düzmece belgelere yapılan itirazlar, bilirkişi raporları asla
dikkate alınmadı.
Mahkemenin onları tahliye etmeme gerekçesi hep aynıydı:
“Sanıkların kaçma tehlikesi vardır,
deliller henüz toplanmamıştır, delilleri
değiştirebilirler!”
Oysa o sanıkların bazıları yurtdışında gemilerde veya askeri ataşe olarak görev yaparken
kendiliklerinden tıpış tıpış gelip teslim olmuşlardı.
Mahkeme, sanıkların kanıtladığı sahtekarlıkları, düzmece ve imzasız belgeleri asla dikkate
almadı.
Balyoz mahkemesi adeta düşmanları, vatan hainlerini yargılıyordu!..
Hak, hukuk, adalet rafa kaldırılmıştı…
Ve açıklanan bu kararla, Ergenekon,
casusluk, fuhuş çetesi gibi öteki “Kardeş
davaların” mahkemelerine de yol gösterilmiş oldu:
“En ağır cezaları verip sizinkileri de
gündemden silin. Şeytan azapta gerek.
Burası Türkiye. Bu işin tantanası birkaç gün sürer, sonra unutulup gider! Sonra da
Yargıtay gereğini yapar. O zamana kadar kim öle kim kala!”
* * *
Silah arkadaşları, orgeneraller, general ve
amiraller, nice subaylar şimdi mahkum oldu.
Acaba sayın ve muhterem Genelkurmay Başkanı Necdet Bey bu konuda ne düşünüyor? Zahmet edip kamuoyuna bir açıklama yapar mı? Silah
arkadaşlarına ve geçmişte önlerinde esas duruşta beklediği eski komutanlarına hiç değilse bir
biçimde “Merhaba” der mi? Hatırlarını sormayı düşünür mü?
Hiç sanmıyorum ama aklımdan geçen bu soruları burada yazmadan da edemiyorum.
Ya 2003 yılında Genekurmay Başkanı olan Hilmi Bey!.. Ya aynı dönemde Kara Kuvvetleri Komutanı olan Aytaç Bey!..
Darbe hazırlıklarının yapıldığı iddia edilen o
seminer sırasında komutan onlardı. Elbette bazı
bildikleri vardı. Lehte veya aleyhte, Balyoz
davasında tanıklık yapmadılar. Tutuklu subaylar
ısrarla onların tanıklık yapmasını istediler, mahkeme her nedense kabul etmedi. Onlardan da bu konuda
bir başvuru gelmedi.
İkisi de sütre gerisine çekilmişti. Bir gün olsun
kamuoyu önünde “Biz tanıklık yapmaya
hazırız, yeter ki mahkeme çağırsın” demediler,
diyemediler.
Mahkemeye tanıklık için başvuruda bulunamadılar.
O yürekliliği ve mertliği silah arkadaşları için gösteremediler.
Varsayalım mahkeme sizi çağırmadı. Kamuoyuna bir açıklama yapamaz mıydınız paşalarım, benim güzel, benim onurlu paşalarım!
O dönemin en üst düzey komutanı olan, her şeyi bilen ve kilit adam konumunda olan bu iki kişiye
tanıklık yaptırılmıyor, onlardan tık yok ve yüzlerce komutana ağır hapis cezaları yağdırılıyor.
Bu nasıl adalettir? Neyin nesi bir adalettir?
Hilmi Bey ve Aytaç Bey’in vicdanları şimdi herhalde çok rahattır!
Aynen o kararları veren mahkemenin
hakimleri gibi!
* * *
Balyoz gibi siyasi davalarda nice yüz kızartıcı
olaylar yaşadık. Düzmece bilgiler ve belgeler
yandaş medyaya ya savcılar, ya da polis
tarafından servis edildi. Bunlar her gün Fethullah medyasında ve öteki yandaşlarda yayınlanıyordu.
Masum insanlara iftiralar yağdırıldı, pislikler atıldı, hakaretler edildi. Onlar hapisti, ses vermeleri
mümkün değildi.
Eşleri ve kızları orospu ilan edildi. Üstelik eşleri hakkında da sudan sebeplerle ceza
davaları açıldı.
Bu manevi işkenceye dayanamayan nice
subaylar intihar etti, nice aileler yıkıldı.
Dillerinden Allah, peygamber, din, iman gibi
sözcükleri düşürmeyen yandaş Allahsızlar, hiç utanmadan bu pisliğin içinde yer aldılar.
Amaç belliydi:
Okyanus ötesinde kurgulanan plan
uygulanacak, Türk Ordusu’nda tasfiye
hareketi başlatılacak, bu amaçla özel yetkili yargı kullanılacak, gerektiğinde eski
Genelkurmay Başkanları bile üzerlerine
“Terörist” damgası vurularak tutuklanacak, bu yolla herkese, bütün topluma gözdağı
verilip susturulacaktı…
Sonuçta ayrıca sessiz, tepkisiz, Atatürk ve Cumhuriyet ilkelerini benimsemeyen,
takmayan, kişiliksiz bir Türk Ordusu
oluşturulacaktı.
İşte bu iğrenç planların aşamalarını adım adım
izliyoruz:
Necdet Bey döneminde harp okullarına artık imam hatip mezunları alınacak, imam subaylar, imam generaller, Tayyipçi
komutanlar yavaş yavaş yetiştirilecek.
Evet, açıkça söyleyelim ki bu plan bugüne kadar “Başarıyla” uygulandı.
Haaa, bundan sonra neler olur, onu şimdiden
bilemeyiz.
* * *
Bu oyunun ardında oynanan başka bir komediyi de gözden kaçırmayalım. Varsayalım AKP’nin
Yargıtay’ı bu Balyoz cezalarını onadı ve iş bitti. Ceza alanların bu hukuksuzluğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürmeleri bile artık söz
konusu değil. Ya nereye başvuracaklar?
AKP’nin çıkardığı yeni yasalar uyarınca, Anayasa Mahkemesi’ne!
Hangi Anayasa Mahkemesi’ne?
Tüm üyelerini AKP’li Bay Abdullah Gül’ün seçtiği ve üyelerinin çoğu şimdi AKP
takımından oluşan o mahkemeye!.. Ve karar için dosyaları orada da yıllarca bekletecekler! Dedim ya, şeytan azapta gerek!
* * *
Bu ülkede yargı ve adalet iktidar tarafından
zaptedilmiş, siyasete alet edilmiş, ölmüştür. Adalet yoktur. Bu ortamda Balyoz mahkemesi de gereğini işte böyle yapmıştır.
Şimdi bütün iktidar takımının ve yandaşların ellerini ovuşturduğunu, “Helal olsun bu
mahkemeye” dediğini hep birlikte görüyoruz,
duyuyoruz. Ama unutmasınlar:
Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.
http://sozcu.com.tr/adaletin-ruhuna-fatiha.html
Yorum Gönder