Önceki gün akşam Silivri’den çıkacak kararı bekliyorum Cumhuriyet’in haber merkezinde arkadaşlarla birlikte.
O saatlerde Akçakale sınır kapısının hemen ilerisinde, Suriye ordu birlikleri, Telebyad’da muhaliflerin ele geçirdiği önemli noktalara top atışı yapıyor.
Savaş sınır kapımıza 500 metre uzaklıkta oluyor...
İşte tam bu sırada “Balyoz davası”nın karar açıklanıyor.
Balyoz iddianamesini öteki meslektaşlarım gibi ben de okudum...
Dava sürecini elimden geldiği kadar izlemeye çalıştım.
İddianamede “darbe girişimi” tezi var Sedat Ergin’in yazdığı gibi. Ancak bu tez beni de ikna etmemişti.
Zaten çıkan kararda hapis cezalarının (kararın gerekçesini henüz bilmiyoruz) “darbeye eksik teşebbüsten” verildiği açıklanıyor.
Peki darbeye eksik teşebbüs nedir?
Hukukçu değilim ama darbe düşünülmüş fakat yapılmamış...
***
Dava sürecinde sanıklar hakkında pek çok kanıtın mahkemece önemsenmediği ortada...
O zaman insan ister istemez soruyor:
“Adalette eşitlik ve hukukun üstünlüğü ilkesi nerede?”
5-7 Mart 2003 tarihlerinde İstanbul’da Birinci Ordu Karargâhı’nda düzenlenen “plan semineri” Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan habersiz mi yapılmış?
Hayır!
Seminerde “iç tehdit konusu” işleniyor, kimi asker katılımcılar Türkiye’deki siyasal gelişmelerle ilgili kaygılarını anlatıyor.
AKP iktidara gelişinin birinci yılını bile doldurmamış...
Kimi kuşkular var!
Dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök bunu açık seçik Ergenekon duruşmasında tanık olarak dinlenirken söyledi.
***
Seminerde yaşananlarda Sedat Ergin’in belirttiği gibi bazı ölçüsüzlükler olmuş olabilir...
Savcı iddianamesini sanırım bu ölçüsüzlükler üzerine kurmuş.
Yine Sedat Ergin’in değindiği gibi 365 sanık arasında 2003 yılında seminere katılanların sayısı 50.
İddianame çok kafa karıştırıyor.
Seminere katılan 50 kişi, sanık sayısı ise 365.
Hapis cezası alanların çoğu seminere katılmayanlar.
Seminerde bulunmayıp adları görevli belgelerinde olanlar da “darbeye eksik teşebbüsten” mahkûm oluyorlar.
Önemli olan, adalette eşitlik ve hukukun üstünlüğü ilkesinin çiğnenmesi.
Bu örnek ve kimi dijital veriler bir gerçeği ortaya çıkarıyor.
Öç alma!
Dijital ortamda üretilmiş imzasız “Word” belgelerini çürüten kanıt ortaya konduğu halde mahkeme heyeti bunu hiç önemsememiştir.
2003 yılında hazırlanan “görevlendirme belgeleri”nin önemli bir bölümünün 2007’de kurulmuş tüzelkişiliklerin adlarına çıkması en çarpıcı örnek değil midir?
***
Türkiye’de böyle pek çok dava var...
Ergenekon, Devrimci Karargâh, KCK vb.
Bu davalarda neler olup bittiğini az çok biliyoruz...
Hiçbir davada ayrım yapmadan, Türkiye’nin darbecilerle, darbe severlerle, teröristlerle mücadele etmesini savunuyoruz.
Bunları yaparken kimse Türkiye’nin bir demokratik hukuk devleti olduğunu unutmasın...
Düzmece dijital verilerle, kasetlerle insanlarımızın hayatlarıyla oynanmasın...
Parasız eğitim isteyen, Hopa’da HES eylemlerine katılan, geçmişte “çokuluslu altın avcılarına” karşı eylem yapanları terörist, vatan haini, casus yaftasıyla yargıladılar.
Bu ülkede cumhuriyet mitinglerinde konuştuğu için Prof. Dr. Türkan Saylan, ölüm döşeğinden kaldırılıp Ergenekon torbasına konulmak istendi.
Bugün Balbay, Soner, Tuncay, Hikmet Çiçek, Prof. Dr. Hilmioğlu yıllardar Silivri zindanında yatıyor.
KCK ve Devrimci Karargâh davası da bunların benzeri...
Kim suçlu, kim suçsuz belli değil...
***
Balyoz’dan çıkan karar benim vicdanımı acıttı...
Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman bu davanın en önemli tanığıydı...
Özden Örnek ve kimi arkadaşlarımızın yazdığı kitaplar ortada.
Evet!
TSK’nin genlerinde “darbe” vardır, burası doğru!
Darbeler hiçbir zaman tarikatçılara, din pazarlamacılarına zarar vermez.
Solcuları, sosyalistleri, devrimcileri, aydınlanmacı aydınları silindir gibi ezip geçer, darağacında sallandırır.
Yandaşlar, cambazlar sevinçten uçuyor!..
“Yaşasın demokrasi”ymiş!
Hay ben sizin demokrasinizi seveyim...
Yorum Gönder