Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Muhammet Balta demiş ki: “Önceki yıl Kazakistan’da yapılan ‘Türk Dünyası Mühendislik, Mimarlık ve Şehircilik Kurultayı’nın 5’incisi 15-18 Ekim’de Trabzon’da...”
Türk ve İslam kültürüne uygun şehirciliğin yetersizliğini belirten Balta, “yeni Sinan’lar yetiştirmek” için “Mimar Sinan Uluslararası Proje Olimpiyatları”nın düzenleneceğini de açıkladı. (2 Eylül-Milliyet)
Yılların “özlem”ini okşayan bu gibi açıklamalara “Ama siz tersini yapmakta şampiyonsunuz” demek, gerçeği yansıtsa bile hoş olmuyor.
Özelikle TOKİ’nin tüm Anadolu’yu saran beton yığınlarına karşı “Yöreye uygun mimariyi; kenti ve çevreyi gözeten planlamayı hedefleyin” çağrılarımızın “Bizi engellemek istiyorsunuz” diye aşağılanmasını anımsatmak da insana zor geliyor.
“Türk ve İslam Kültürü”ne aykırılıkta doruğa çıkan kimliksiz rant projelerinden sanki “vazgeçileceği” umudu yaratılmasına “ama siz ülkeyi tipsiz bir ‘tip mimari’yle donattınız” diye yüklenmek de ayıp kaçıyor.
O halde efendiliği bırakmamak; “5. Türk Dünyası Mühendislik, Mimarlık ve Şehircilik Kurultayı”nın kararlarını beklemek; ev sahibi Türkiye’yi yönetenlerin de uyup uymadıklarını izlemek en doğrusu...
Kurultay jestleri
Bununla birlikte kurultay kararlarına güçlü imzalar atılabilmesi için yapılabilecek “jest”leri anımsatmak, bu ev sahipliğinin “milli mesuliyeti” sayılabilir.
Örneğin Türk ve İslam kenti karakterinin olmazsa olmazları arasındaki “geleneksel çarşılar”ımızın, “pazarlar”ımızın, hatta “semt pazarları”mızın yaşatılması; bunların başlıca düşmanı AVM’lere kent ve mahalle içlerinde kesinlikle izin verilmemesi; kent dışına taşınmaları için ivedi önlemler alınması…
Bunu amaçlayan yasa tasarısının yaklaşık 7 yıldır Başbakanlık’ta “bekletildiği”ni de anımsatırsak, tam da şu günlerde TBMM’nin onayına sunulması, Trabzon’da bizi en “sözü dinlenir” ülke yapmaz mı?
Benzer şekilde kente kapalı ve tüm kentlileri hırsız, katil sayan, geleneklerimize aykırı “site”ler yerine dünyada eşi olmayan “mahalle kültürü”müzü çağdaş yerleşim planlamasında da sürdürmek hiç de zor değil. Örneğin “kentsel dönüşüm” projelerinin “mahalle dokusunu gözeten” planlarla yapılabileceği de yasanın ilkesi olabilir.
Konunun en hassas ayrıntısı olan sokak ve semt “meydan”ları geleneğimizin tüm yeni yerleşim alanlarında da sürdürülmesi, Türkiye’nin “çağdaş ve kimlikli imar politikası” olarak kurultayda ilan edilebilir; böylece tüm kentlerimizdeki “yapı yabancılaşması” önlenebilir...
Konut mimarisinde de emlak rantına ve daire pazarlamasına değil, insana ve insanca yaşama öncelik veren tasarımlarla “gelenekten geleceğe” ilkesi temel alınabilirse, yalnızlaşan bireylerin kentsel bunalımları, yerini, “komşuluk”larla beslenen “toplu yaşam huzuru”na bırakmaz mı?
Trabzon sürecini -sadece şu “site”ci ve ‘AVM’ci sözde “muhafaza”kârlar çağrılsa bile- işte bu beklentilerle biz de izleyeceğiz.
Bakalım mimarlık ve şehirciliğin “Türk ve İslam” vurgusuyla, dinci-şoven siyasete alet edilmemesini kimler söyleyebilecek? Hele Türkiye’nin yeni Mimar Sinan’lara değil, mimarlarımıza sanatlarını gösterme olanağı verecek, “çevreye saygılı ve adaletli, uygarca imar düzeni”ne gereksinimi olduğunu kimler savunabilecek?
Yorum Gönder