Eğitimi, eğitimcilere vermiyorlar - Rıza Zelyut

Eğitim; bir toplumun yolunu ve yönünü belirler.
Çağdaş bir eğitim; sizi dünyanın ileri ülkelerinin arasına sokar.
Çağdışı eğitim ise sizi, zamanda geriye götürmese bile yaşam tarzında geriye götürür.
Bunun en açık örneği, İslam coğrafyasının halidir.
Daha 9. Yüzyıl’da bilimsel ve teknolojik eğitimde dünyaya yön veren bu coğrafya idi. Çünkü; hilafet merkezi olan Bağdat’ta, eski Yunanlı bilginlerin eserleri Arapça’ya çevrilmişti. O eserlere; “zındıkların görüşü” diye sansür uygulanmamıştı. Bu çizgi; İspanya’daki Müslümanlar tarafından geliştirilmişti. Hemen peşinden Türkistan coğrafyasında da çağdaş, yani akılcı bir eğitim yaygınlık kazanmış; Farabi, İbni Sina gibi birçok bilim adamı ortaya çıkmıştı. Bu akılcı bilginler sayesinde, tıpta, matematikte, gökbiliminde önemli adımlar atılmıştı.
Bu süreçte; batı dünyası; kilise tarafından dayatılan dinci eğitimin etkisindeydi. Toplumlar; “yasaklar ve günahlar” örtüsü altına atılmış uyutuluyordu. Hıristiyan halklar; dünyayı tanımadıkları için bu koyu karanlığı normal sayıyorlardı.
Sonra; zengin doğuyu yağmalamak için Hıristiyan Batılı, Haçlı seferlerini başlattı. Yüzyıllar süren bu sürecin sonunda Batı; Doğu’yu tanıdı; onun neden üstün olduğunu sorguladı ve eğitimi bilimselleştirmenin kaçınılmaz olduğunu gördü.
OSMANLI SÜRECİ
İslam dünyasının en son imparatorluğu olan Osmanlı yönetimi; en başlarda akılcı ve dünyacıl bir eğitim veriyordu. Öyleki, daha 15. Yüzyıl’ın ortalarında Osmanlı ordularında tüfek ve top kullanılmaya başlanmıştı. Bu teknolojik üstünlük karşısında Avrupalılar duramıyorlardı.
Ne zaman ki Kanuni Sultan Süleyman 1548 yılında okullardaki akılcı ilimleri atıp yerine nakilci ilimleri (Hadis, fıkıh, kelam, tefsir gibi dinsel bilgiler) koydurdu; o zaman bu milletin kara talihi başladı. Eğitimde dinin öne çıkartılması sonucunda 1450’lerde top ve tüfek kullanan Osmanlı ordusu 300 sene sonra kılıç ve oka dönüvermişti.
Bu dönemde; Türklerin eğitimine yön verenler; eğitimciler değildi; din adamları idi. Bu ulema; kendi çıkarlarını sağlama almak için bir kast bile oluşturdular. Öyle ki; bugün nasıl YÖK; kendine göre doçent ve profesör yetiştiriyor, ona göre unvan dağıtıyor ise; 300 sene önce İstanbul’da da; bir âlimin çocuğu; doğar doğmaz âlim ilan ediliyor; kendisine kadro veriliyordu. Böylece “Beşik Uleması” dediğimiz bir sınıf oluşmuştu. İşte kaderini beşikteki çocuğa bağlamış olan sistem; Osmanlı Devleti’ni çökerten temel etken oldu.
YA ŞİMDİ?
300 sene önceki beşik uleması sistemi; günümüzde YÖK aracılığı ile yürütülüyor. Günümüzde; belli siyasi ölçülere uyanlar; kısa sürede doçent ve profesör yapılıyor. Böyle olunca; üniversitelerimiz bilim yuvaları değil; siyasal dinciliğin örgüt yuvaları haline geliyor. Üniversitelere CERN benzeri laboratuvar istemiyoruz da cami istiyoruz.
Bütün Türkiye’de eğitime yön veren Milli Eğitim Bakanlığı’nın durumu da tam böyle.
Düşünün ki; eğitim gibi bir milletin kaderini ilgilendiren bakanlığın başına “eğitimci” getirilmiyor.
Önceki bakan; avukat idi.
Şimdiki Bakan Ömer Dinçer ise “işletme” fakültesi mezunu; eğitimle hiçbir ilgisi yok.
Ama; sanki Türkiye’de hiç eğitimci kalmamış gibi tutup onu Milli Eğitim’in başına getirdiler.
Sebebini tahmin edebilirsiniz: Kuralları bile olmayan Kürtçe’yi bölücü örgütün arzusuna uygun olarak eğitim sisteminin içine sokuşturmak. Ve eğitimin ilkelerini dincileştirmek...
Biliyorum ki bazı okurlarım; “Ne varmış bunda? Dinci olması kötü mü?” diye sorabilirler.
Biz en başından beri neyi anlatıyoruz: Eğitim; inanca değil akla dayalı olmalıdır. İnanca dayalı eğitim ilkeleri; toplumu geriye götürür; sonunda da batırır.
Tıpkı Osmanlı İmparatorluğu’nda olduğu gibi...
Tıpkı bugün İslam dünyasının her yerinde olduğu gibi...
***
Hem unutmayınız:
Aklı olmayanın imanı da olmaz.
Eğitimde aklı atıp bunun yerine “hükümetin tarifini yaptığı bir din” kalıbını getirmek; Türkiye’nin kaderiyle oynamaktır.
Zorunlu eğitimi parçalayıp 4 yıla indirmek de bu geriye gidişin en açık örneğidir. Okulların başına getirilen yöneticilerin de artık din kökenlilerden seçilmesi bu şanssızlığın yansımasıdır.
İmamlarımız çok saygın insanlardır ama onlardan eğitimci olmaz.
Olur ise de ancak Ömer Dinçer’in bakanlığı gibi olur.
Taş yerinde ağırdır; efendim...

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget