SEVGİLİ okuyucularım, Fetullah ekibinin sadece Türkiye’de değil, dünyanın neredeyse her ülkesinde inanılmaz bir örgütlenme gücü var. İsmini duymadığımız ülkeleri bırakın bir yana, bunların ABD’de bile açtığı okullar var.
Yaptıkları gerçek dışı propaganda şöyle:
“Biz bu okullarda Türkçe öğretiyoruz, Türkiye’yi sevdiriyoruz. Bütün dünya Türkçe öğreniyor!”
Yurtdışındaki okul sayısı bin’e yakın. Rakamın büyüklüğüne bakar mısınız!
Türkiye’de ise üniversiteleri, sayısız okulları, kolejleri, dershaneleri, kursları, öğrenci yurtları var. Ülkemizin dört bir yanını örümcek ağı gibi sarmış durumdalar.
Bu kurumlarda yüzbinlerce genç beyin onların ilkeleri doğrultusunda eğitiliyor, beyinleri yıkanıyor.
Çocuklar, Fetullah’ın direktifleri doğrultusunda askeriye, mülkiye ve adliyeye girme peşinde.
Böylece Türk ordusunun okullarına girmeyi başarıyorlar. Sonrası subaylık ve astsubaylık. Durum çakılmasın diye, örneğin imam hatip mezunları askeriye sınavlarına girmiyor. Oralara normal okullardan, ya da kolejlerden mezun olan parıltılı çocuklar sokuluyor.
Bundan sonraki en büyük amaç, o çocukları mülkiyeye sokmak.
Başka bir deyişle, onları polis, kaymakam, vali yapmak. O nedenle, bu konuyla ilgili okullara giriyorlar.
Üçüncüsü ise onları hakim-savcı yapıp adliyeyi, yargıyı ele geçirmek. Çocuklar hukuk fakülteleri için teşvik ediliyor ve mezun olanlar adliye sınavlarına sokuluyor.
Mülkiye ve adliyeyi zaten ele geçirmiş durumdalar. Darısı ordumuzun başına!
***
Buraya kadar anlattıklarım işin genel boyutu ve Türkiye’de olanlar. Bir de yurtdışı boyutu var.haberguncel.blogspot.com
Oralarda adına “Türk okulları” dedikleri okullar kurdular.
Dünyanın neresinde olursa olsun, okul yapmak zor iştir. Önce ilgili makamlardan izin alacaksınız. Sonra arazi bulacaksınız, üzerine binalar yaptıracaksınız.
Madem bunlar Türk (!) okuludur, Türkiye’den yandaş öğretmenler bulup dünyanın bütün ülkelerine göndereceksiniz.
Sonra sizin okullarınıza öğrenciler gelecek ve bunları eğiteceksiniz. Atılan her adım paradır.
Sonra da, adına Türkçe olimpiyatları denilen bir organizasyon düzenleyip beş kıtadan yüzlerce çocuğu her yıl topluca ülkelerinden Türkiye’ye getirecek, onları seyyar gösteri kumpanyası gibi dolaştıracak, başkalarının önünde şarkı söyletip oyun oynatacaksınız!
***
Bu yıl da aynısını yaptılar. Getirdikleri yüzlerce çocuğa, ülkelerinde ezberlettikleri Türkçe şarkılar söylettiler, halk oyunları oynattılar.
Bu seyyar kumpanya Türkiye’nin dört bir yanını gezdi. Stadyumlarda, salonlarda konserler verdi.
Tanıtım ve konser gecelerinde ünlü şovmenler, sunucular, sanatçı geçinenler görev aldı. Tamamı, bir gecelik reklam uğruna cemaatin hizmetine girmişti.
O çocukların sırtından hava basılıyordu:
“İşte gördünüz, dünyanın dört bir yanındaki çocuklara biz Türkçe öğretiyoruz!”
Tamamen yalan.
Her ülkede müziğe ve halk oyunlarına en yetenekli olan çocukları topluyorlar, onlara Türkçe şarkı ve oyunlar öğretiyorlar, sonra buraya getirip işi cemaat propagandasına dönüştürüyorlar.
***
Şimdi anlatacağım tabloya dikkat ediniz: Çocukları gruplara ayırdılar. Her grupta şarkıcı ve türkücü birkaç öğrenci var. Türkçe söylüyorlar.
Beş kıtadan, her cins ve renkten çocuklar…
Başlarında öğretmenleri ve cemaatin bazı önde gelenleri.
Önce Türkiye’nin dört bir yanında stadyum ve salon konserleri verildi.
Sonra, aklınıza neresi gelirse önceden randevular alındı ve ziyarete gidildi.
Bakanlar, gazeteler, televizyonlar, şirketler, sivil toplum kuruluşları, okullar…
Ve yüksek yargı kuruluşlarının başkan ve üyeleri!..
Her ziyarette aynı şey oluyordu. Başlarındaki yöneticiler çocuklara sesleniyordu:
“Haydi bakalım, söyleyin birkaç şarkı da amcalar teyzeler duysun!”
Seyyar gösteri kumpanyasının emre amade yabancı çocukcağızları söylemeye başlıyordu.
Amcalar ve teyzeler “Maşallah” diye alkış tutuyor, çaylar ve limonatalar içiliyor, cemaatin o mekandaki propaganda gezisi son buluyordu.
Sonra, gidilecek başka duraklar vardı.
Bu gösteriler “Türkçe olimpiyatları” adı altında ve yabancı ülkelerden getirilen küçük çocukları kullanarak böyle propagandaya alet edildi. Canlı yayınlarda bol bol cemaat propagandası yapıldı.
Yandaş medya, Fetullah ekibinin gazete ve televizyonları ve üstelik TRT, bu süreçte baş rolü oynadı.
***
Sevgili okuyucularım, bütün bunları niçin yazıyorum, sizlere neyi anlatmaya çalışıyorum?
Kafaları kurcalayan soru şu:
Bu değirmenin suyu nereden geliyor?
Bunlar 100’den fazla ülkede okullar kurmuş durumda. Okulların hangi parayla, hangi kaynakla kurulduğu ayrı ve meçhul bir konu.
Ama işin başka boyutları var:
Türkiye’ye Türkçe olimpiyatları için beş kıtadan yüzlerce öğrenci getirdiler. Bir sürü ilde stadyumları ve salonları kiraladılar.
Bu yüzlerce öğrenci ve başlarındaki cemaat öğretmenleri buraya uçaklarla getirildi.
Bunlar Türkiye’de yediler, içtiler, yattılar.
Atılan her adım yeni harcamalar getiriyordu. Stadyum ve konser kiraları, sunucu ücretleri, kiralar, yol paraları ve öteki harcamalar.
Böyle kapsamlı bir organizasyon yapmak için trilyonlarınız olması gerekir.
***
Şimdi aynı soruyu bir kez daha soruyorum:
Bu değirmenin suyu nereden geliyor? Bu harcamaların parası hangi kaynaktan sağlanıyor?
Aynı organizasyon sadece bu yıl yapılmadı. Her yıl tekrarlanıyor. O halde kaynak nedir?
Biliyorsunuz, bunların gazetesi olan Zaman’ın bayi satışı sadece 21 bin. Ama gelin görün ki, bu gazetenin satış rakamını bir milyondan fazla gösteriyorlar. Aradaki farkı sorduğumuzda “Abonelerimiz var (!)” diyorlar. Bir milyondan fazla gazeteyi her gün beleş dağıtıyorlar. Para kaynağı meçhul!
Bu “Türkçe olimpiyatlarının, seyyar gösteri kumpanyasının” maddi kaynağı nedir?
Dikkat ediniz, işin propagandasını bol bol yapıyorlar da, işin parasal boyutu hep gizli!
Bu soruyu onlara sormak kimsenin aklına gelmediği gibi, bazı güvendiğim kimselerden bile şöyle duymuşluğum oldu:
“Ne güzel yani abicim, her yerde Türkçe öğretiyorlar. Fena mı!”
Şaşırıyorum.
Bu “Olimpiyatların” parasını ya birileri, örneğin devlet veya bazı işadamları bunlara veriyor, ya da bu cemaatin elinde böylesine korkunç bir para var.haberguncel.blogspot.com
Devlet veriyorsa, bütçenin hangi faslından?..Eğer işadamları veriyorsa, vergiden düşüyor veya kaçırıyorlar.
Eğer cemaatin elinde böyle bir para varsa, o daha da korkunç.
Şunu iyi biliniz, sorduğum şu basit sorulara, aynen Zaman gazetesi olayında olduğu gibi, hiçbir zaman yanıt vermeleri mümkün olmayacaktır.
Çünkü bunların Müslümanlığı başka, kazanç ve para işleri başkadır! İş Müslümanlığa gelince konuşurlar, paraya gelince suskunluğa bürünürler.
Yorum Gönder