Son yapılan bir etkinlik ve bir gezi, CHP’deki yenileşmenin giderek derinleştiğini kanıtladı.
İstanbul’da gerçekleştirilen “Değişen Mevsimler, Arap Halklarının Demokrasi ve Özgürlüğe Yürüyüşü Konferansı”nda Arap ülkelerinde gerçekleşen ABD destekli turuncu devrimleri “bahar” olarak niteleme, CHP yönetiminin dış politikada kime göz kırpmaya başladığının önemli bir göstergesiydi.
İşbirlikçi Müslüman Kardeşler örgütleri üzerinden yürütülen Arap turuncu devrimlerinin CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu tarafından “Mustafa Kemal’in önderliğindeki Türk halkının 1919’da başlattığı mücadele”ye benzetilmesi de ayrı bir veri olarak gözüktü. Dünyadaki ilk ve kendine özgü ve mazlum ülkeler için esin kaynağı olmuş antiemperyalist Türk bağımsızlık savaşının, emperyalizmle doğrudan göbek bağı bulunan “Arap Baharı”na örnek gösterilmesi, CHP’nin yeni yönünün pusulası gibiydi.
Medreseleşme karşısında “zaten imam hatipleri CHP açmıştı” algısı, Bosna-Hersek gezisi ile boyutlandırılmış oldu ve CHP, DSP çizgisine doğru bir kez daha evrildi. ABD’nin koruyuculuğuna sığınmış olan emekli vaizin “camiası”nın kurduğu Sema Koleji’ni ziyaret ve Miladı Müslüman Derneği’nin verdiği yemek, yazılanlara bakılırsa, Kemal Kılıçdaroğlu’nu çok “memnun” etmişti. O memnuniyeti, emekli vaizin camiasını hoşnut etmeye dönük bir sorumluluk olarak da algılayabilirsiniz.
Muhafazakâr tiyatro, muhafazakâr sanat olur da, muhafazakâr muhalefet olmaz mı?
Olması istenen de o: Majestelerinin muhalefeti.
Böyle bir rolü, CHP üyeleri üstlenir mi, CHP’li seçmen içine sindirebilir mi, bilemeyiz. Ancak, AKP gibi yaptığında, CHP’nin oy alamayacağı kesin.
Eğitim Kadrosu
Cumhuriyet Bayramı’nı yasaklayanların 19 Mayıs’ı kısıtlayan genelgesini durduran Danıştay’ın kararı “hukuki bir garabet”miş!
Bunu söyleyen kim?
Ensar Vakfı kurucusu, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer.
Amacını, “herkesin kendi dini ve felsefi inançlarına göre eğitim ve öğretim yapma hakkını kullanmasına destek ve yardım sağlamak” olarak belirlemiş Ensar Vakfı, 16-18 Kasım 2012’de düzenlenecek, “Uluslararası Değerler ve Eğitim Sempozyumu” için çalışmalarını sürdüyor.
Sempozyumda neler mi görüşülecek? Kimi konu başlıkları şöyle:
“Değerler eğitimi açısından ders kitapları ve materyalleri. Din ve değerler eğitimi. İslam ve değerler. Öğretmen yetiştirme programlarında değerler eğitimi.”
Sempozyumun “Bilim Kurulu” da belli. Bunların arasında Prof. Dr. Emin Karip de var. Emin Karip, Ömer Dinçer’in, Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı’na atadığı kişi.
Ulusal eğitim, küçücük kız çocukları için “mükellefiyet”, yani “kadın olabilme” koşulunu tutturabilmek için yasada yaş sınırı ayarlayan, lise öğrencilerine evlilik yolunu açmak için yönetmelik değiştirmeye çalışan bir kadronun elinde!
31 Mart Mağdurları
Recep Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı’nın 3 saat boyunca baş başa görüştükleri gün, Akşam gazetesinde eski TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk ile yapılan bir söyleşi çıktı. Cindoruk, bugünkü iktidarı şöyle tanımlamış: “31 Mart’tan bu yana kendilerini mağdur, ezilmiş hissedenler, hilafetin kaldırılmasına üzülenler, laikliğin Türkiye’de geçerli bir ideoloji olmasından rahatsız olanlar iktidara gelmişlerdir. Onların sıkıntısı 28 Şubat’la hesaplaşmak değil; 31 Mart’tan bu yana ortaya çıkan sonuçları tekrar yaşamamak ve Türkiye’yi en azından seküler bir devlete döndürmek istiyorlar.”
Cindoruk’un iktidarın askere yönelik operasyonlarına ilişkin görüşü de ilginç:
“Türkiye’de asker 31 Mart’ı bastıran Yıldırım Orduları’nın devamıdır. Bundan hiç kuşkunuz olmasın. Dün de öyleydi, bugün de böyle yarın da öyle olacaktır. O bir temsil kabiliyeti, bir nitelik, nicelik ve bir inkılâpçılık hadisesidir. Boşuna çıkmaz olaylar. Bu olaylarla ‘askeri yıldırdık, hapse soktuk, bitirdik, Türkiye Cumhuriyeti’nde bizden başka kimse kalmadı, imam hatiplerin intikamını aldık’ falan diyenler, yanıldıklarını görürler.”
ORMANLAR GİTTİ, GİDER
Doğa dostu Yücel Çağlar, yeni yürürlüğe giren “2B” yasası ile, 21.2 milyon olduğu öne sürülen tüm “orman” sayılan arazilerin “orman olarak muhafaza edilmesinde yarar görülmediği” gerekçesiyle yerleşime açılabilmesinin alabildiğine kolaylaştırıldığını, bu “kolaylıktan” yararlanabileceklerin sayısının anayasada öngörülenin yaklaşık üç katına çıkarıldığını ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın her türlü keyfi uygulamasına da olanak tanındığını duyuruyor bizlere.
CHP tarafından da büyük ölçüde desteklenen bu düzenlemelerin anayasaya açıkça aykırı olduğunun altını çizen Yücel Çağlar diyor ki:
“Yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilme olanağı artık son derece kısıtlıdır; vurulması durumunda ise Anayasa Mahkemesi’nin verebileceği kararı kestirmek de güç değildir.”
Yorum Gönder