Memleketi Ne Hallere Düşürdüler - Emin Çölaşan

SEVGİLİ okuyucularım, bizim gazetenin Ankara bürosu başkentin göbeğinde, Kavaklıdere semtinde.
Ben yazılarımı her gün bürodan yazarım. Evden çalışamam.
Dün sabah saat 10′da bizim elektrikler kesildi.
Arıza servisini arıyoruz, karşımızda otomatiğe bağlamış, metalik bir kadın sesi. Önce görüşmelerin kayıt altına alındığını bildiriyor, birkaç dakika sonra öğreniyoruz ki elektrik saat 15′te gelecekmiş!
Elektrik olmayınca internet, faks ve bilgisayar çalışmıyor. Okuyucu mesajları elimize ulaşmıyor. Adeta değil, tam anlamıyla dünyadan haberimiz yok.
İşi gücü bıraktık yazı yazabilmek için elektrik bekliyoruz.
Enerjisa Başkent Elektrik Dağıtım isimli şirketi aradıkça karşımızda canlı muhatap bulamıyoruz.
En sonunda müşteri hizmetlerinden birini bulabildik. Bu kez karşımızda canlı bir ses vardı. Bu erkek arkadaşa durumu anlattık. Kendisine gazetenin ismini, benim ismimi ve telefon numaramı verdik.
Tek ricamız, elektriğin ne zaman geleceğiniz bize bildirmesi idi.
Arkadaşın kesintiden haberi yoktu!
Durumu öğrenip haber vereceğini söyledi. Bu kez umutla ondan gelecek haberi bekledik ama herhalde işleri yoğundu ki, arama zahmetine katlanmadı!
Şu işe bakın ki, 21.yüzyıl Türkiye’sinde başkentin göbeğinde elektrik kesik, ne zaman geleceği belli değil ve konuşabileceğimiz bir tek canlı muhatap yok.
Elektriğimize saat16′da kavuştuk ve bu yazıyı yazmaya başladım!
Türkiye’nin dört bir yanında her gün elektrik kesiliyor ve hiçbiriniz karşınızda sizi bilgilendirecek bir kimse bulamıyorsunuz.
Elektrik dağıtımını para uğruna özelleştirdiler, işte bu durumu getirdiler.
Enerjisa isimli dağıtım şirketini kutluyorum, başarılarının devamını diliyorum!
***
“Memleketi ne hale düşürdüler derken, AKP’nin içindeki ciddi çatışma ve sürtüşmelere de ayrıca dikkatinizi çekmek istiyorum.
Önce Tayyip çıktı, Türkiye’de “Tek din olmalı” dedi
Müthiş bir gaf yapmıştı.
Bunun üzerine kendi iktidarının yetkili olan şahıslar “Dili sürçtü” diye başbakanlarının bu gafını örtbas etmeye çalıştılar.
Arkasından bir AKP milletvekili çıktı ve “Hükümetimiz genel af çıkaracak” deyiverdi. Genel af Abdullah Öcalan’ın affedilip salıverilmesi anlamına geliyor.
Bu kez Tayyip başta olmak üzere o milletvekiline çok kızdılar “Sen sus, saçmalama” demek zorunda kaldılar.
Daha sonra ortaya İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin çıktı! Beyefendi Uludere’de öldürülen vatandaşlar için “Onlar PKK figüranı idi” deyiverdi.
Hemen ardından partisinin genel başkan yardımcısı Hüseyin Çelik tarafından uyarıldı:
“Şahin’in üslubunu ve yaklaşımlarını insani bulmadık…”
Ortalıkta bir İçişleri Bakanı var ki sürekli gaf yapıyor ve pot kırıyor.
Karşısındaki vatandaşa “Takla at da görelim” diyebiliyor.
Sonra birilerini yalanlıyorlar, “Ona öyle demezler, peynir ekmek yemezler, ben de seni uyarmazsam bana adam demezler…” deyip yalanlamaya başlıyorlar!
Son olarak ortaya AKP Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar çıktı. Sözleri inanılır gibi değildi:
“Gaziantep polisi benim ve yakınlarımın telefonlarını dinliyor. Sadece beni değil, bakanımız Fatma Şahin’i de dinliyorlar.”
Şamil, kendilerini dinlediğini iddia ettiği polisleri “Şebeke” olarak tanımlıyordu.
Bunlar, kendi içlerinde nasıl birbirlerine girdiklerinin sadece birkaç örneği.
***
“Memeleketi ne hallere düşürdüler” derken, en acı olayları asla unutmayalım. Bu ülkede her gün asker ve polis şehitlerimizi toprağa veriyoruz.
İktidar yetkilileri şehit cenazelerine göstermelik olarak katılıyorlar.
Dün Kayseri’deki patlamada bir polisimiz şehit düştü.
Birkaç gün önce Muş’ta bir astsubayımız şehit edildi.
Lojmanı yoktu, evde işe gidip gelirken mahalle arasından, PKK’lı katillerin arasından gidip geliyordu. Aynı olayları daha önce Hakkari’de yaşamıştık.
Şehit Astsubay Erdinç Aydın’ın ailesi feryat ediyordu:
“Bize bir lojman bie vermeden katillerin arasına gönderiyorlar.”
Burada defalarca yazdım. Bu iktidar mensuplarının yaşadığı lüks hayatı, şatafatlı ortamı dilimin döndüğü kadar sizlere anlatmaya çalıştım.
Kendi keyifleri ve hava basmaları için her türlü harcama mubah!
Jet uçakları, helikopterler , Mercedes’ler, görkemli davetler ve aklınıza gelen her şey…
Ama o gencecik fidanları, askeri ve polisini terör bölgelerine gönderirken, onlara lojman vermiyorsun!
Sorulduğunda yanıt hazır!
“Efendim ne yapalım, lojman ödeneğini kullanmış bulunuyoruz! Seneye şu kadar lojman daha yaptıracağız!..”
Bunun adı cinayettir.
Sen korumasız güvenlik görevlilerini oralara göndereceksin, bütçede para olmadığı için onlara lojman yaptırmayacaksın!
Beylerin özel jetlerine, helikopterlerine, Mercedes’lerine, zırhlı araçlarına gelince para bol!
Vatan evladının can güvenliğine, onlara Güneydoğu’da lojman yaptırmaya gelince bütçe kısıtlı!
Her gün şehit cenazelerinin kaldırıldığı bir ülkede, bunların hesabını bir gün sorarlar.
***
Dünkü gazetelerde çok ilginç bir haber vardı. Maliye Bakanı İngiliz vatandaşı Mehmet Şimşek’le ilgili!
Kendisi açıklamış:
“Ben yurtdışında iken maaşım yıllık 770 bin dolardı”
770 bin bölü 12, eşittir 65 bin dolar.
Doğru söyleyip söylemediğini bilmem de, valla helal olsun!
Bu kadar maaşı Obama bile almıyor.
Vatan sevgisi işte budur! Sen bu kadar maaşı bırakıp Türkiye’ye gel, Maliye Bakanı olarak Kızılay menfaatine ayda 5 bin dolara çalış!
Elimde yetki olsa bu şahsın heykelini Meclis bahçesine diktiririm, altına da şöyle yazdırırım:
“İngiliz Mehmet paracıkları tepip vatan aşkı uğruna vatana döndü.”
Çünkü Mehmet, aldığı maaşı kıyaslarken bizim memurları örnek gösteriyor:
“Bizim yurtdışı finans sektöründe bile maaşımıza yılda yüzde 6 zam yapılırdı. Halbuki biz memurlarımıza yüzde 7 zam veriyoruz!”
Adama bak yaaa, kendi maaşı olan ayda 65 bin dolara yüzde 6 zam alırmış, memur maaşı ile bunu kıyaslamaya kalkışıyor!
Herhalde dalga geçiyordur!
Onun bu sözleri sonrasında söyleyecek sözüm kalmıyor, yazımı çok duygulu bir biçimde, kendisine bütün memurlar adına teşekkürler ederek bitiriyorum!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget