Alman mahkemesi açıkladı:
Deniz Feneri, “Yüzyılın en kapsamlı dolandırıcılık davası”dır.
Yapılan vurgun: 41 milyon, 634 bin Euro.
Yazı ile: (kırk bir milyon, altı yüz otuz dört bin Euro…)
Soygunun mağduru: 21 bin inanmış Müslüman.
Kendilerini destekleyen resmi ve özel yetkililerle birlikte Deniz Fenerciler, 5 yıl boyunca cami cami dolaştılar, yoksullara verilmek üzere “Allah rızası için” sepet sepet bilezik, yüzük, altın, gümüş, Euro topladılar.
Toplanan paranın 17 milyon Euro’su Türkiye’ye gitti. 8 milyon Euro’su Türkiye Deniz Feneri’ne verildi. Geri kalanı da şirketlere aktarıldı.
Kendisine gelen bir ihbar üzerine soygunu, dolandırıcılığı saptayan Alman mahkemesi, Nisan 2007’de dava açtı. Yargılama yaklaşık 1 yıl sürdü.
Alman mahkemesi bu yargılama sonucunda:
Deniz Feneri Derneği Yöneticisi Mehmet Gürhan’a 5 yıl 10 ay, Başkan Mehmet Taşkan’a 2 yıl 9 ay, dernek muhasebecisi Firdevsi Ermiş’e 1 yıl 10 ay hapis cezası verdi…
Yargıç Jochen Müller, derneğin “Türkiye’den yönetildiğini ve asıl faillerinin Türkiye’de bulunduğunu” belirtmesine karşın, ülkemizde dava 2008’de açıldı ve Ankara Cumhuriyet Savcılığı Nadi Türkaslan, Abdulvahap Yaren ve Mehmet Tanöz’ü soruşturmayı yürütmekle görevlendirdi.
Savcılar Almanya’ya gittiler. Sanıkları sorguladılar. Mahkeme evrakının Türkçeye çevrilmesini sağladılar. Binlerce sayfalık belgeyi inceleyip tasnif ettiler.
Sonunda, 520 sayfalık bir iddianame hazırlayarak, “Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, nitelikli dolandırıcılık, evrakta sahtecilik” suçlamasıyla Deniz Feneri davasının Türkiye ayağını oluşturan eski RTÜK Başkanı Zahid Akman’ın, Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman’ın, Kanal 7 Yönetim Kurulu üyesi İsmail Karahan’ın, Kanal 7 Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Çelik’in tutuklanmasını talep ettiler.
Sanıklar 11 Temmuz 2011’de tutuklandı.
Bu tutuklamadan ve iddianameden rahatsız olup, sıranın kendilerine de geleceğinden korkan bazı çevreler, savcılar hakkında HSYK’ya suç duyurusunda bulunulmasını sağladılar. Bunun sonucunda soruşturmayı yürüten 3 savcı görevden alındı.
Onların yerine geçen yeni savcılar, 3 yıl süren soruşturmayı 3 ayda tamamladılar.
Ne var ki bu tamamlamadan sonra ortada ne örgüt, ne dolandırıcılık ne de evrakta sahtecilik kaldı.
Dava kuşa döndü.
Dava konusu, sadece “Hizmet nedeniyle emniyeti suistimal”le sınırlandırıldı.
O kadar…
Bu yeni düzenleme ile birlikte sanıklarla savcılar yer değiştirdiler.
Savcılar suçlu, Sanıklar suçsuz oldu…
Şimdi savcılar hakkında 1 yıldan 11 yıla varan cezalar isteniyor…
Deniz Feneri Dosyasına gelince, mahkemeler arasında elden ele dolaşıyor.
Kimse sahiplenmiyor. Daha önceki savcılardan yeterince derslerini aldılar çünkü…
Böyle giderse o da zaman aşımından düşecek…
Türkiye’deki hukuk madalyonunun bir tarafı bu… Peki, öteki tarafında neler var?
Neler yok ki… Saymakla bitmez…
Poşu taktı diye 11 yıl ceza alan gençler…
ABD askerinin başına çuval geçirmeye teşebbüs ettikleri için haklarında 16 yıl hapis cezası istenen TGB’liler…
5 yıldan bu yana kanıtsız delilsiz zindanlarda yatan yurtseverler…
700 bin kişilik bir orduya kumanda etmiş, çete kurmakla, çetecilikle suçlanan bir Genel Kurmay Başkanı…
Hem yerli hem yabancı uzmanlar tarafından tertip, düzmece olduğu saptanan 25 kuruşluk CD’ler…
Savunmasız, avukatsız yargılamalar…
Telefonlara “sehven” yüklenen numaralar.
PKK ile kapalı kapılar arkasında görüşmeler yaptığı için hakkında soruşturma açılan, ama çıkarılan yasa ile bir gecede kurtarılan MİT Başkanları…
“Füze kalkanı değil, demokratik lise istiyoruz” diye pankart açan, bu nedenle “Örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” gerekçesiyle 7 aydan beri tutuklu olan genç kızlar…
Peki, Vatanını, ulusunu sevmekten başka bir suçu bulunmayan, duygulu, duyarlı kalem sahibi, kendi deyişi ile “kaleminden hep şefkat, merhamet, sevgi akan” gerçek bir yazar için, “Kaleminden hep pislik akan bir zat” tanımını yapan Başbakan yukarıdaki haksızlıklara ne diyor şimdi?
Niçin susuyor?
Sevgili Bekir Coşkun’un ne pisliğini gördü de bir Başbakana yakışmayacak sözlerle ona saldırıyor?
Peki, bir zamanlar Ergenekon’un savcılığını üstlenen Başbakan niçin şimdi, dini, Allahı, peygamberi aşağılık çıkarları için kullanarak din kardeşlerini dolandıran ve bu suçları Alman mahkemesi tarafından kanıtlanarak mahkûm edilen sahte Müslümanlar aleyhine tek söz söylemiyor?
Onun ileri demokrasisi bu mudur?
Onun ileri demokrasisinde adaletin kılıcı tek taraflı mı kesiyor?
Bugün, Deniz Feneri karşısında hukuk, işlevini yitirip kızağa çekilmiştir.
Etkisizleştirilmiştir. Hukukun eli kolu, gözleri bağlanmıştır.
Hukuk siyasallaşmıştır.
Bir yanda Ergenekon, Hasdal hukuku oluşmuştur, bir yanda Deniz Feneri hukuku…
AKP iktidarında o kadar çok suç işlenmiş, o kadar çok suç birikmiştir ki artık yere göğe sığmamaktadır.
Gidecekleri son durak yüce divandır .
Yorum Gönder