Hapisteki bir kişi için zorluklardan ikisi şu:
1- Kendisine yönelik suçlama ve eleştirilere hemen yanıt verememek.
2- Sık sık kendisini anlatmak durumunda kalmak.
Her ikisiyle de sık karşılaşıyorum.
Medyanın, sadece kalemiyle yaşamını sürdüren meslektaşlarımızın bugün karşı karşıya kaldıkları durum, artık gizlenemez şekilde ortadayken, belki biraz da bunu gölgelemek için arada bir şu söyleniyor:
- Balbay’ın yaptığı gazetecilik miydi?
Bu soruyu ortaya atarken de ne geçmişteki köşe yazılarımdan, ne kitaplarımdan ne de televizyon-radyo yorumlarımdan söz ediliyor. Varsa yoksa “Balbay’ın bilgisayarından çıkan notlar”.
Türkiye tarihinin neredeyse bütün aşamalarındaki yargılamaları ağır dille eleştirenler, bugün benim notlarımdan delil üretilerek tutuklu kalmamı seyretmekle yetinmiyorlar “bir tekme de bizden” deyip sicil amirliğine soyunuyorlar.
Gazetedeki odamdan alınan bilgisayarlarla ilgili tartışmalı durumları mahkemeyle ve kamuoyuyla paylaştım. Avukatlarımızın aldığı iki bilirkişi raporu bilgisayarların “delil hukukuna” göre zedelenmiş olduğunu söylüyordu.haberguncel.blogspot
Mahkeme bunları dikkate almayınca Şubat 2011’de mahkemenin bilirkişi tayin edip inceletmesini talep ettik. Bu rapor da 3 Ocak 2012’de mahkemeye ulaştı. Rapor, bizim baştan beri vurguladığımız gerçeklere hak veriyor. Üstelik bir saptama daha yapıyor; 14 Ocak 2010’da bilgisayarlara müdahale edildiğini söylüyor. Bunun önemi şurada; henüz delillerin değerlendirilmesi aşamasına gelinmedi.
***
İşi hukuka boğmak istemiyorum. Zaten yeterince boğulmuş durumda.
Her şeyi bir yana bırakıyorum, bana saldıran meslektaşları empati yapmaya çağırıyorum ve sesleniyorum:
8-10 yıl boyunca tuttuğumuz binlerce nottan sadece birkaç yüzü bir araya getirilse, bilgisayar ortamında yeniden kurgulansa, bütün bu notların oluşum tarihi aynı olsa, ortaya nasıl bir şey çıkar?
Bir gazetecinin arşivi, notları bir anlamda mesleki yatak odasıdır. Gazeteci gündemde olan herkesle görüşür. Ortaya çıkarmak istediği gerçekler için her yere gider.
Aynı meslektaşlara bir soru daha:
Haber kaynaklarının sözlerinden oluşan, yeniden düzenlenmiş bu notlar sanki sizin sözleriniz, görüşlerinizmiş gibi sunulsa ne yaparsınız?
Çoğunlukla bunu yapmaktasınız.
Böylesine her aşaması tartışmalı bu notlar üzerinden “darbeci” yaftalamasını en azından mesleğe hakaret sayıyorum. Gazeteciler görüştükleri kişi ya da kesimler üzerinden suçlanırsa ortada gazetecilik kalmaz.
Dünyadaki darbe yargılamalarına bakın, hiçbiri Türkiye’deki gibi değil. Bu ayrı bir yazı konusu.
***
Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Atilla Sertel’le birlikte İzmirli meslektaşlar Ali Ekber Yıldırım, Serdar Kızık, Ünal Ersözlü, Kaya Çelikkanat, Işık Ersan, Bülent Demirsoy, Nüvit Tokdemir, Okan Yüksel ve Halil Hüner ziyaretimize geldi. Hapisteki öteki gazetecilerle ve benimle ayrı ayrı görüştüler. Geçirdiğimiz bir saat, özgürlük gibi bir şeydi. Hapiste böylesi dayanışmalar, birinin yüreğinizi tutması gibi bir şey.
Onlara da kalemi ne olursa olsun bırakmayacağımı anlatırken yeni sorumluluğumun yani İzmir milletvekilliğinin hakkını verememekten yakındım. Elimde olmayan nedenlerle bile olsa bu sorumluluk beni ayrıca gererken CHP’nin tarihiyle yaşıt kimi insanların, “Aklanmadan aday yapılmamaları gerekirdi” yorumları gerginliğin üstüne tuz-biber ekiyor.
Silivri’den milletvekili çıkmasının CHP’nin yükü değil, gücü olduğuna inanıyorum. Haksızlığa ve siyasal saldırıya verilebilecek en güzel yanıtlardan biri buydu.
Biraz çileli de olsa zaman bunu en güzel şekilde doğrulayacak.
Varlığımı buna adadım .
Mustafa Balbay/Cumhuriyet
Yorum Gönder