Kısmetse bugün Suriye’de olacağım. Önceki yıllarda da Şam’a iki defa gitmiştim. Son gidişimizde, Uluslararası Çalışma İçin Şark Merkezi’nde yapılan yuvarlak masa toplantısına katılmıştık. Nuray Mert, 11 Eylül ile başlayıp Afganistan ve Irak’ın işgalini ve Lübnan’a İsrail saldırısını hatırlattıktan sonra “Türkiye’den bir takım çevreler, hâlâ olup bitenleri gerçek olarak kavramış değil. Irak işgali sırasında tezkerenin reddedilmesi ile başlayan eğilimin süreklilik arz etmesini ümit ediyorduk, ancak son Lübnan meselesinde öyle olmadı. Bugün Türkiye’de medyaya da hakim olan güçler, ’ABD süper güçtür. Onun yarında yer almak gerekir. Suriye’den yana mısınız, yoksa medeni dünyadan yani ABD ve AB’den yana mısınız?’ diye soruyor ve Suriye’yi uzak durulması gereken bir veba gibi gösteriyor. Tablo budur” demişti.
Aradan yıllar geçtikten sonra da tablo değişmedi.
***
Ben de konuşmamda konu başlığı olan “Değişen Orta Doğu” kavramının yanlış olduğunu, ortada kendiliğinden bir değişmenin olmadığını, aksine Orta Doğu’nun değiştirilmeye çalışıldığını anlatıp sormuştum:
“Değişen değil, değiştirilen Orta Doğu! Peki değiştiren kim? Özne kim? Araplar mı, İranlılar mı, Türkler mi? Yani bu coğrafyanın kendi sahipleri mi değiştiriyor Orta Doğu’yu? Hayır. Peki kim değiştiriyor? Yabancı güçler? ABD, İngiltere ve İsrail.. Ardından Avrupa Birliği!
Bu bölgeye yönelik küresel saldırıyı üzerinde güneş batmayan İngiltere İmparatorluğu başlatmıştı, savaşın sonunda imparatorluğunu kaybetti.
Şimdiki saldırı ABD önderliğinde yapılıyor. ABD imparatorluğu da bu savaştan gücünü kaybederek çıkabilir.
Türk-Suriye ilişkilerine gelince, öteden beri Batılı güçler Türkiye ile İran’ı ve Türkiye ile Suriye’yi savaşa tutuşturmak istemiştir. Türkiye basınında ABD’den destek alan işbirlikçiler devamlı İran ve Suriye aleyhtarı yayın yapıyor. Tabii İran ve Suriye de geçmişte bu kötü niyetlilere malzeme vermiştir. Suriye, Türk kamuoyunu, Türkiye de Suriye kamuoyunu kazanmaya çalışmalıdır.”
***
Şam’daki Şark Merkezi Başkanı Samir Seifan ise Yuvarlak Masa Toplantısı’nda Suriye’nin stratejisini; “ABD’ye karşı tavır almanız; almamanız halinde ödeyeceğiniz bedelden çok daha ucuzdur” diye özetleyip devam etmişti:
- “Burada yapmak istedikleri, bölgesel ittifakları, ulusal kimlikli devletleri çökertmektir. Yemen’de, Sudan’da, Somali’de, Irak’ta ve Lübnan’da bunu görüyoruz. Mısır’da bile devlet tasfiye ediliyor, devlet çürüyor. Bu ülkelerde, devletin halkın gözünde zayıf düşürülmesi lazım ki küresel güçler at oynatabilsin. Devletlerin büyüme oranlarındaki başarısızlığı, onların üzerine fırtına bulutu olarak geliyor. Devletin inisiyatif kullanmadığı yerde halk kullanıyor. Devletler, halkları temsil etmediği zaman sonuç budur.
- ABD’nin Orta Doğu projesi ise tamamen çıkmaza girmiştir. ABD, bu bölgeye Irak’taki gibi askeri müdahale yapamayacak. ABD, her yerde kendi dostlarını zayıflatıyor, düşmanlarını güçlendiriyor, bölgede tedricen bir boşluk oluşuyor. Bu boşluk karşısında yeni siyaset ürütemeyecekler.
- Lübnan’da ABD’yi kahrettiler diyemeyiz ama ABD politikalarına galip geldiler. ABD, bu durumu değiştirmek için bir şeyler yapacaktır ama daha da gerileyecektir. Hizbullah kaybetseydi Şam’a giden yol İsrail’e açılmış olurdu. Fakat böyle bir şey olsaydı, bölgede bir kara delik oluşurdu; Doğu Akdeniz’den Çin’e kadar.. Bir ihtimal, Avrupa da bu kara deliğe dahil olurdu.
- Biz aynı geminin yolcularıyız; bu bölge ya açık bir savaşa gidecektir veya varolan durum bir bölgesel işbirliği veya ittifakla korunacaktır. Uzun süreli bir barışın tesisi için yeni bir dönem başlayacaktır.”
Arslan BULUT/YENİÇAĞ
Yorum Gönder