Ortadoğu’yu avucunun içi gibi tanıdığı varsayılan Robert Fisk’e bakılırsa fazla bir şey olmayacak. “Washington’ın büyük kükreyicisi tarafından zikredilen sözcükleri Beşşar fark etmiş olmalı! Obama Esad’a; ‘kenara çekil/step aside’ dedi. ‘Görevi bırak’ anlamına gelen ‘step down’ ifadesini kullanmadı! Madam Clinton da, önce ‘görevi bırak’ demişken; sonra bunu düzeltti ve (o da Obama gibi) ‘kenara çekil’ yani ‘step aside’ diyerek çark etti. Artık ne demekse! ‘Büyükler’ bu türden cümleleri tesadüfen kurmazlar. ‘Kenara çekil’in anlamı, bir savaş suçları mahkemesi kovalamasını kellesi üzerinde sallandırmak yerine Beşşar’ın Suriye’de kalmasına olanak tanımak ve yerine (mevcut düzen içinden!) başka birilerinin geçmesine fırsat vermektir. Sanırım (Obama-Clinton) kükremeleri bununla ilgili!”
Dün “Independent”da yayımlanan köşe yazısında Fisk, Obama-Clinton ikilisinin Esad’a yaptığı nüanslı “istifa çağrısı”nı böyle yorumluyor.
“Esad’ı asıl ilgilendiren hızla yok olan milyarları. Washington’ın sözleri değil” başlığını taşıyan yazıda özellikle bu paragrafın ilgimi çekmesine yol açan neden, yabancı bir gazeteciyle hafta başında yaptığım bir sohbet oldu.
Türkiye’yi yıllardır izlemekte olan gazeteci, “Davutoğlu’nun kafa yapısına hayran olduğunu” uzun uzun belirttikten sonra; “Ama şu son Suriye krizindeki tutumunu pek beğenmedim!” dedi.
“Neden?” dedim.
Muhatabım; “Çünkü bu defa statükodan yana olduğu izlenimini aldım” diyerek sözlerine devam etti.
Ben “Nasıl yani?” diye üsteleyince, aynen Fisk’in yukarıda Obama ve Clinton için söylediklerine benzer şeyler söyledi: “Çünkü aldığım izlenim Davutoğlu’nun Şam’da sahici bir rejim değişikliği görmek yerine; aynı rejimin başka aktörlerle devamından yana olduğu şeklinde!”
Washington ve Ankara’dan alınan izlenimler, yani bire bir örtüşüyor.
Varan bir.
İran Esad’ı sonuna dek destekler mi?
Varan iki… “Guardian”da, Meir Javedanfar’ın yazmış olduğu şu yazı:
Javedanfar’ın 13 Ağustos tarihli yazısını, uzun yıllar İran’da büyükelçilik yapan, İran’ı tanıyan bir diplomat dostum bana gönderdi.
Özetle, “Tahran’ın Esad’ı sonuna dek destekleyeceğini kim söyledi?” diyen yazı; “Esad’ın gitgide yalnızlaştırıldığını ve bir topal ördeğe dönüştüğünü gören İran, Suriye devlet başkanının dayanamayacağı sonucuna ulaşırsa, uzun dönemde Suriye ve de müstakbel Suriye yönetimini yitirmemek adına dizginleri Esad’dan devralacak olanlarla anlaşabilir... İran bunu asla uluorta yapmayacaktır!” diyen Javedanfar’ın yazısı; “Esad ailesini İran, dış dünyaya karşı sonuna dek destekliyor gözükecektir ama kapalı kapılar ardında Tahran pekâlâ Esad sonrasıyla uzlaşabilir” mesajını veriyor.
Bölgedeki ‘gölge oyunu’
Diyeceğim o ki, karşıt saflara savruluyor görüntüsü veren ABD-Türkiye cephesi ile; Esad’ın son güne dek baş destekçisi olan İran, “Esad sonrası devamlılık çizgisinde” “reel politik” dengede hizalanabilir.
Hiçbir şeyin asla göründüğü gibi olmadığı bölgemizde, her şey müthiş değişmiş gibi görünürken böylelikle aslında hiçbirşey (esaslı biçimde) değişmemiş olur.
Mısır ve Tunus’ta olduğu gibi tıpkı, Suriye; “Şarka bu kadar yeter/Bon pour l’orient” ayarında bir “demokrasiye geçiş” şablonuna oturtulur.
ABD sözümona “Suriye’ye demokrasi getirmiş” olur!
Türkiye, Suriye’nin bu tarihi “dönemecinde” başrolde yer almış sayılır ve kendince paye kazanır!
İran; Esad’ın devamıyla bağlarını -eskisi gibi sıkılaştırır.
Taraflar, kâh birbirlerine meydan okuyup; kâh flört ederek Ortadoğu’daki “gölge savaşlarını” -şimdiye dek yapmış oldukları üzere- “uzaktan oynadıkları satrançlarıyla” sürdürür.
ABD ve Tahran’ın bile -Hatemi yıllardında olduğu gibi- dönem dönem karşılıklı flört edebildikleri düşünüldüğünde, Ortadoğu’da dostluk ve düşmanlıkların tamamen siyah ve tamamen beyaz olmadığı, kolaylıkla gri alanlara kayabildiği ortaya çıkıyor.
Bölgenin bir diğer özelliği de bu.
“Gri alanda” olanlar, Suriyelilere olur!
Garibim Suriyeliler ola ki “demokrasiye geçtiklerini” düşünür.
Bunu düşünmeyi reddedenlerin araziye - türlü çeşitli yöntemlerle(!)- uyumu hızla temin edilir.
Asayiş berkemal olmasa da Ortadoğu’da, bir üçüncü dünya savaşının çıkması böylece engellenir!
Suriye’de karşımıza çıkabilecek farklı senaryolar var.
Kısa -orta dönemde karşılaşabileceğimiz senaryolardan sadece biri bu.
Gerçek şu ki Şam ve Şam’ın yakın müttefiği Tahran’da olan biteni kimse doğru dürüst bilmiyor.
En “baba” Ortadoğu uzmanları bile “tahmin”, “spekülasyonlar” üzerinden konuşuyor.
Esad ailesi, kabilesinde -varsa!- acaba ne tür pazarlıklar dönüyor?
Ordu ya da Muhaberat’ın Esadlara sırt dönme olasılığı ne oranda gerçek?
Şam rejiminde olanları bilmiyoruz.
Saddam’ın ipi çekildiği dönemde, Bağdat’ı nispeten daha yakın izleyebiliyorduk.
Ama tabii o dönemde Türkiye’de gazeteciliğin üzerine ölü toprağı serilmemişti.
Konu komşuya demokrasi gelirken -ne hikmetse!- bizde gazetecilik bitti.
Nilgün Cerrahoğlu/Cumhuriyet
Yorum Gönder