Hâkimler sanki aralarında anlaşmışlar ve “iyi hâkim-kötü hâkim” rolü yapıyorlar.
Yıllardır hep şu sahneyi yaşıyoruz; tutuklu sanıklar duruşma sırasında “tahliyelerini” talep ediyorlar. Mahkeme heyeti talebi değerlendiriyor ve “ret” kararı veriyor. Ancak mutlaka bir hâkim “muhalefet şerhi” düşerek tahliye talebi yönünde oy kullanıyor.
Talep daha sonra bir üst mahkemeye gönderiliyor. O mahkeme de benzer biçimde karar alıyor.
En son Ahmet Şık’ın tahliye talebinde yaşadık bu oyunu. Üç kişilik heyetten ikisi “talebin reddi” yönünde oy kullanırken biri “talebin lehine” oy kullandı. Üstelik haklılığını göstermek için bir de muhalefet şerhi yazdı.
İşte söylediğim bu. Kararlara bu tür muhalefet şerhleri yazıldıkça asla tahliye kararı çıkmaz, çıkamaz.
Bakın muhalefet şerhinde ne yazıyor:
1- Yapılan soruşturma bağımsız, tarafsız, adil ve insan vicdanına uygunluk kıstaslarına uygun değil.
2- Şüphelilerin emniyetteki delilleri nasıl karartacakları izah edilmemiştir.
3- Kitabı daha yayınlanmamıştır bile. Buna rağmen yayınlama düşüncesinde olduğunu belirterek bu kişiyi örgütle irtibatlandırmak hukuken mümkün değildir.
4- Bugüne kadar hiçbir yayıncı hakkında veya yazan kişi hakkında örgüt üyesi olduğu gerekçesi ile ülkemizde verilmiş tek bir karar yoktur.
Eğer tahliye talebi lehinde oy kullanan hâkim böyle bir gerekçe yazmasa belki bazı tahliyeler gerçekleşebilir. Ancak bu gerekçeler dikkate alınacak olursa adı geçen davaların tamamı çöker.
Çünkü Ergenekon, Balyoz ve ilişkilendirilmiş tüm davalarda aynı sorun var. Mahkeme herhangi bir sanık için bu gerekçeleri kabul ettiği an, durum diğer tüm sanıklar için de geçerli olacaktır.
Oysa bu kadar ayrıntılı gerekçeler yerine sadece “kaçma ve delilleri karartma ihtimali kalmamıştır” diye tek satır yazılsa belki etkili olacaktır.
Bunu muhalefet şerhi koyan hâkim bilmiyor mu? O halde neden yazıyor?
Sanıyorum vatandaş adil yargılama yapıldığına inansın “Bakın eğer mahkemeler kasıtlı davransa bu olur mu?” desinler isteniyor.
CHP yenilenmiş mi oldu?
Kılıçdaroğlu, medyanın “değişime destek” verme refleksinden de büyük destek alarak CHP’nin başına geldi.
Ama geldiği günden beri de partiyi bir türlü yerine oturtamadı. Şimdi yine değişikliğe gitti.
Peki son operasyonla CHP’de bir şey değişecek mi?
Hiç sanmıyorum. Çünkü gidenlere ve gelenlere bakınca “kafa yapısında bir değişiklik yok ki” düşüncesi ağır basıyor.
En çarpıcı değişiklik olarak Gürsel Tekin gösteriliyor. “İkinci adamlığı” gitmiş. Ne fark eder. Partinin en önemli yerine koymuş Gürsel’i Genel Başkan.
Gürsel şimdi gazeteci “kafalamada” daha etkin ve ilginç yöntemler bulur.
Gidenlere bakıyorum, çok da yanlış tercih değil hiçbiri.
Örneğin büyük hayal kırıklığı Süheyl Batum’un gitmesi çok olumlu. Bir insan arkasında böylesine büyük destek varken, bu kadar mı beceriksiz olur, bu kadar mı siyasetten bihaber olduğunu gösterir, şaşırmamak mümkün değil.
Neyse ki hiç olmazsa zararın bir yerinden dönülmüş.
Korutürk’ün yerine Loğoğlu’nun, Hurşit Güneş’in yerine Erdoğan Toprak’ın gelmesi bir şey ifade etmeyecektir herhalde.
Bugüne kadar nasıl bir başarısı olduğu bilinmeyen, Ecevit’in himmeti ile ayakta duran birine ana muhalefet partisinin maliyesi emanet edildiğine göre Kılıçdaroğlu’nun da bir bildiği vardır.
Üzerine belki biraz da “dini köken” eklemek gerek. Zaten CHP’nin yeni yapısındaki ilk üç isim de aynı dini kökenden geliyor.
Karşısında “dini siyasete alet etme ustası” bir iktidar varken CHP’nin işi pek kolay değil.
Yeni yönetimde yer alan Mehmet Zeki Gürbüz de milletvekili adayı olamayınca Kılıçdaroğlu’na “faşist” demişti. Herhalde Kılıçdaroğlu “En yaramazı en yakınında tut ki bir şey yapamasın” taktiği uygulamaya çalışıyor.
Kendi köyünden bile tek oy alamayan Sezgin Tanrıkulu da vazgeçilemeyen isimlerden, herhalde başka üstünlükleri vardır.
Bu ne şiddet bu ne celal
İnsanda din iman, ahlâk vicdan, namus iffet olmayınca, bir de üstüne gazetecilik mesleği iktidar yalakalığı için kullanılınca işte böyle oluyor.
Düne kadar “demokratik açılım, barış, dostluk, kardeşlik, hukukun üstünlüğü” nutukları atan, “Peki bunu nasıl yapacağız, önerilerinizi ortaya koysanıza” diyenleri de “Statükocular, yeniliği okuyamayanlar, postal yalayıcıları, Ergenekoncular, Balyozcular, faşistler” diye suçlayanların bugün içine düştükleri “pespaye” durumu ibretle izliyorum.
Hepsi birer “şahin” kesilmiş; sonuna kadar diyorlar, bitirene kadar durmak yok diyorlar, akıttıkları kanda boğulacaklar diyorlar.
Birinci sayfalarını ekranlarını savaş uçakları fotoğrafları, bombalar, patlama anının hava fotoğrafları süslüyor.
Müthiş bir tatmin duygusuyla kahramanlık edebiyatına sapılıyor.
Ne oldu statüko karşıtlığı, yenileşme, değişim, barış, kardeşlik?
İktidar yön değiştirdi ya, biatçılar ne yapacak? Düne kadar yazdıklarını söylediklerini unutuverdiler işte.
Neyse ki bu baş döndüren şahinleşme sürecinde hiç olmazsa askeri unuttular da “Kendi askerimizi öldürdük” manşetleri atmadılar.
Gerçek surviver
Verilmiş sadakamız varmış. İnsani yardım için Somali’ye giden uçaklarımızdan biri inişte büyük tehlike atlatmış. İçinde çok önemli Türk büyükleri olan uçak neyse ki sadece kanadının yere değmesi dışında büyük hasar görmemiş, yolculardan da hiçbirine bir şey olmamış.
Yani bir tür survive (hayatta kalma) olayını yaşamışlar.
Uçakta Nihat Doğan da olduğuna göre bugünden itibaren müthiş surviver anıları dinleyeceğimiz kesin.
Hepsine geçmiş olsun.
Hedefler vuruluyor
PKK’nın alçak saldırıları fidan gibi Mehmetçiklerimizi şehit ederken, toplumun gösterdiği infialden çekinen iktidar da Silahlı Kuvvetler’e hava operasyonu talimatı verdi.
Çok uzun yıllardır oynanan bir oyundur bu. Halk ne zaman çok öfkelense hemen bir “Kandil” ya da “sınır ötesi”operasyon yapılır. Sinirler gevşeyince de her şey unutulur.
Genelkurmay son hava operasyonları ile ilgili güya “çok ayrıntılı” bilgiler verdi. “Bilmem ne kadar hedef vurulmuş.”
Peki nedir bu hedefler, önemi var mı, imha edilmesi sonunda PKK ne kadar zarar gördü? Bunları biliyor muyuz? Tabii ki hayır.
Neyse, belki son operasyonlar itibarı iyice sarsılan ordumuzu halkın gözünde bir parça yukarı çekmiştir. Asker de buna şükrediyordur.
Hasdal Askeri Cezaevi, kapasitesinin sınırlarına ulaştığı için tutuklulara yer kalmamış. Umarız bu yersizlikte adalet “yerini” bulabilir. (Gani Yıldız)
Can Ataklı/VATAN
Yorum Gönder