Nadir Nadi’nin “Dostum Mozart” adlı
eseri, içte ve dışta ilgiyle karşılanmıştı. 12 Eylül 1980 darbesi
sonrasıydı. İçte, özgür konuşma yazma kısıtlıdır. Yapıt, Mozart’ın
ülkesi Avusturya’da büyük sevinç yaratır. Oradan bir televizyon ekibi
Nadir Nadi ile söyleşi yapmaya gelir. Nadir Nadi, onlara sadece kemanını
konuşturur! Söylemek istediklerinin daha çoğunu bu duruşuyla dile
getirir. Bir tepki göstermesi gerekiyordu. Baskıya, kemanıyla karşı
koyar. İnceliğe bakar mısınız?
Yasakların en katmerlisini şimdi yaşıyoruz. Yunus Emre’nin
şiirine tarihte ilk kez sansür uygulanıyor! Hepsi sayılsa sayfalar
yetmez. Nadir Nadi kemanıyla diklenirken biz ne yapıyoruz? Ses getirecek
etkili bir karşı duruş olması gerekmez mi?
Başbakan, “Batsın böyle basın!”
buyurdu. Hedefteki gazetenin en önemli iki kalemi anında durduruldu…
Gelen işaretle gazete yönetiminin iki gazeteciyi kapıya koyduğu haftanın
satışına baktım. Okurun tepki vermesi gerekmez mi? Tam tersi olmuş.
Gazetenin satışı artmıştı!
Erzurum’un İspir ilçesini, kimisi
fasulyesiyle bilir. Bir yöre, önce insanıyla, insan emeğiyle öne
çıkmalı. Ben İspir’i, emekli Milli Eğitim Müdürü Mehmet Türkgücü ile tanıyorum.
Türkgücü’ne
açılan ilk kapı, Köy Enstitüsüdür. Dünya klasikleriyle orada dost olur.
Mozart’ı, Bach’ı, Beethoven’i mandolinle seslendirir. On sekiz yaşında
öğretmenliğe başlar. Milli eğitim müdürlüğü, bakanlık üst düzey
yöneticiliği izler. Türkgücü, her konuya eğitim penceresinden bakıyor.
O, eğitimin niteliğini Atatürk’ün bir özdeyişiyle vurguluyor: “Eğitimdir ki bir ulusu ya özgür, bağımsız ve onurlu kılar ya da tutsak ve köle yapar”.
Eğitim dinselleşiyor, bilimsellikten uzaklaşıyor. Günümüz eğitimini
yerlerde sürünür görünce, Mehmet Bey gibi milyonların içi eziliyor…
Sunay Akın, televizyonda liseli gençlerle söyleşiyordu. Birinciye sordu: “Bir şair adı söyler misin?” Yanıt alamadı. İkinciye sordu: “Bir romancı adı?” Yanıt yok. Sıra üçüncüde: “Siz bir öykücü söyleyiniz.”
Karşılık yine gelmedi. Aman Tanrım bu ne? Çağdaşlığın damarları
kurutulmuş, anlaşılmıyor mu? Gençler sorumludur, sanılmasın. Onlar
üzerinden oyun oynayanları görelim. Çağdaşlık çalınırsa, geriye bir şey
kalmıyor.
Köleye sormuşlar. “Özgür ve bol paran olsa, önce neye sahip olmak istersin?” Köle anında yanıtlamış: “Çok kölem olsun isterim!” Galiba biz bu dönemi yaşıyoruz… Bundan acısı var mı? Çağdaşlık çalınıyor…
Yorum Gönder