Yoldaş Chavez mazlum milletlere ışık olacak, kılavuz olacaktır

Bugün dünyamız iki kampa bölünmüş durumda. Bir yanda Atatürk’ün deyişi ile “mazlum milletler” öte yanda emperyalizm. Bir yanda ezen, sömüren uluslar, öte yanda ezilen, sömürülen uluslar…

ABD emperyalizmi yeryüzü egemenliğini sürdürebilmek için ulus, ulusal sözcüklerini beyinlerden silmeye, ulus devletleri ortadan kaldırmaya odaklanmış durumda.
Onun korkulu rüyası ise Çin, Rusya, Hindistan ve Latin Amerika ülkeleri.
Çünkü bu ülkeler giderek gelişen bir güç olma yolundadır ve tarihe müdahaleye hazırlanıyorlar. Antiemperyalist duruşları ile ulus devletlerin yanında ve sömürgeciliğin karşısında yer aldıklarını her koşulda, her durumda gösteriyorlar.
Kübalı Castro’nun yaktığı devrim ateşini Venezüellalı Chavez çoban ateşine çevirdi. ABD’li sömürgecilerin karşısında Bolivar’ın ulusal kurtuluşçu geleneğini sürdürdü. Brezilya, Arjantin, Şili, Uruguay gibi orta sol hükümetler de uyanış içerisinde.
ABD, Latin Amerika’da yeniliyor. ABD şaşkın. IMF; Dünya Bankası, Fedecamera (büyük işverenler örgütü) ve tüm tefeciler şaşkın.

Latin Amerika ABD denetiminin dışına çıkıyor. Latin Amerika artık ABD’nin arka bahçesi değil. Artık onları eskisi gibi talan edemiyorlar, diledikleri gibi at koşturamıyorlar oralarda. “Komünizmle mücadele” bahanesi ile yurtseverlere saldıramıyorlar. Yeniden kredi verip, onları soyup soğana çeviremiyorlar.
Alınan borçlar ödenmiş ya da ödenmek üzere. İçlerinde IMF’ye borç verenler bile var.
Yoksullar, ”Pabuçsuzlar” kararlı adımlarla ilerliyorlar. Devrim dalga dalga büyüyor, gelişiyor…
Bu baş kaldırma, direniş bir Latin Amerika geleneğidir. Onların tarihi işgalcilere, sömürgecilere karşı verilen kurtuluş savaşları ile doludur.
Önderleri (1783-1830 yılları arasında yaşayan) Simon Bolivar’dır.
O, Tüm Latin Amerika ülkelerinde bağımsızlık mücadelesinin ateşini yakan kişidir. Ama ondan da önce direnişin bayraktarlığını yapan iki yurtsever vardır ki, bunlardan birisi Simon Rodriguez, (aynı zamanda Bolivar’ın da öğretmeni idi) ötekisi ise tüm halkın generali olarak anılan Ezequil Zamora’dır.
Bu nedenle Chavez, Bolivarcılık’ı “üç köklü bir ağaç” diye tanımladı.
“Üç köklü ağaç” geçmişte, Hugo Chavez’in emperyalizme karşı verdiği savaşta ona esin kaynağı olmuş, kılavuzluk yapmıştı.
“Üç köklü ağaç” bugün de tüm dallarıyla, kökleriyle dimdik ayaktadır. Küba’nın ardından Venezüela’nın da devrimci bir yönetime kavuşması, öteki Latin Amerika ülkelerine umut ışığı oldu.
Bu mücadeleyi örnek alan sol kadrolar iktidarları ele geçirdiler.
Hükümetlerin nitelik değiştirip sol bir kimlik kazanması, ABD emperyalizmini temellerinden sarstı. Onun yeryüzündeki güçlü görünümünü zayıflattı ve “kâğıttan bir kaplan” olduğunu tüm uluslara kanıtladı. ABD cephesinde onarılmaz gedikler açtı.
Gedik giderek büyümektedir, büyüyecektir.
Tüm dünya Mustafa Kemal Atatürk’ün emperyalist devletleri yenilgiye uğratmasını örnek alıp, kurtuluş savaşlarını nasıl başlattıysa; Latin Amerika ve Chavez devrimleri de Asya, Afrika ve Ortadoğu’da ABD’nin varlığına son verecek bir kıvılcım olacaktır.
Peki, Chavez bugünkü konumuna nasıl gelmişti? Hangi aşamalardan geçerek başarıya ulaşmıştı?
1980’lerde ABD, tüm dünyada yeni bir akım başlatmıştı. Bu akımın adı “yeni özgürlükçülük” anlamına gelen “neoliberalizm” idi.
Küba devlet başkanı Fidel Castro, “Neoliberalizm, emperyalizmin dünya çapındaki hegemonyasının bugünkü ideolojisidir” diyerek bu konuya dikkat çekmişti.
Bu konuda Chavez şunları vurgulamıştı:
“Biz Venezüellalılar için emperyalizm konusunu tartışmak büyük önem taşır, çünkü bu kavram konuşmalardan, tartışmalardan silinmişti. 500 yıldır dünya üzerinde varlığını sürdüren çirkin ve kokuşmuş emperyalizm, yüzüne makyaj yaparak, gülücükler dağıtıyordu.
Onun dişleri görülmüyordu, onun pençeleri görülmüyordu, onun uzun gölgesi görülmüyordu…”
Ülkemizde de dinciler, bölücüler, liboşlar vatanı parçalama, satma konusunda öyle kenetlenmişler, öyle bir dayanışma ve bütünleşme içerisine girmişler ki ”emperyalizmin ne keskin dişlerini ne de yırtıcı pençelerini” gösteriyorlar. Onları iç ve dış sömürü perdesinin arkasına gizlemeye çalışıyorlar.
Ona sevimli bir görünüm verebilmek için tüm yeteneklerini sergiliyorlar. AKP iktidarının çabaları ile günümüzde emperyalizm iyilik, güzellik, demokrasi perisine dönüştü… Yeni bir görünüm kazandı.
Kuzu oldu. Kuzucuk oldu… Şimdi bu sevimli kuzucuk neyi emrederse AKP onu yapıyor.
Bu açıdan bakınca Latin Amerika devrimleri, emperyalizme karşı savaşım verenler için zengin bir kaynak oluşturmaktadır. Hele bir de ülkelerimiz arasındaki yakın benzerlikler göz önüne alınırsa bu deneyimlerin ve pratiğin değeri bir kat daha artar.
Örneğin neoliberaller, işbirlikçiler, kaşarlanmış vatan satıcıları, sarı sendikacılar Latin Amerika’da da vardı. Toprak ağaları orada da köylünün kanını, iliğini sömürmekteydi.
Orada da yandaş basın kitleleri uyutmak, boş işlerle beyinlerini yıkamak için tüm gücüyle çalışıyordu? Peki, bizdeki koşulların bir benzerini yaşayan Chavez’ler, Morales’ler, Lula’lar nasıl başarmışlardı? Neydi yöntemleri?
Önce şunu belirleyelim:
Chavez her zaman ve her koşulda Atatürk gibi antiemperyalist bir çizgi izledi. Yaşamını ezilen ulusların ve halkların davasına adadı. Bağımsızlık bayrağını hep yükseklerde tuttu.
Geçmişin devrimci birikimlerinden ve deneyimlerinden yararlandı. Bizim numaralı solcuların yaptığı gibi geçmişi, geçmişin devrimci mirasını yadsımadı… Hepsinden önemlisi yozlaşma ve neoliberal düşüncelerle her zaman mücadele etti. Başıbozukluğa, serüvenciliğe, bireysel davranışlara asla izin vermedi.
Başarısızlığı hiç aklına getirmedi. Disiplinli bir mücadele yürüttü. Halka güvendi. Onları örgütledi.
Birleştirici oldu. Başından beri kitlelerle birlikte hareket etti. Halkla bütünleşti.
Örneğin,11 Nisan 2002’de ABD, kilise, bazı yüksek rütbeli subaylar ve gerici bürokrasi Chavez’e karşı bir darbe düzenlemiş, onu iktidardan uzaklaştırmıştı. Ama halk Öyle bir dayanışma, bilinçlenme içerisine girmişti ki olaydan birkaç gün sonra sokaklara dökülmüş, darbeye izin vermemişti.
Karşı devrimciler ve emperyalizm bir “Şili örneği”ni Venezülla’da da uygulamak istemişler ama karşılarında emekçileri ve yoksul halkı bulmuşlardı.
Çünkü onlar, önderleri büyük devrimci, yoldaş Hugo Chavez’e güvendi, onun izinden gitti, bizde olduğu gibi aslanları çakallara boğdurmadı.
Dünya durdukça, sonsuzluğa dek Hugo Chavez yüreklerde yaşayacaktır.
Yaşayacak ve emperyalizmle mücadele yolunda mazlum milletlere ışık olacak, kılavuz olacaktır…

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget