PKK’nin iki yıldır elinde bulunan askerler, bir polis ve bir kaymakam aileleriyle buluşmanın mutluluğunu yaşıyor...
Bir barış havası egemen!
Gerçekten 30 yıldır süren örtülü savaş biter, Türkiye barışla kucaklaşır mı?
İyimser olmak istiyorum!
Demokrasinin gerçek anlamda yaşama geçmesi, özgürlüklerin gelişmesi, din, dil, ırk, mezhep ayrımı gözetmeden toplumun tümlük içinde yaşamasından yanayım.
Eşitlik!
Dayanışma!
Kardeşlik!
Sömürüye ve emperyal güçlere karşı çıkarak onların maşası olmadan...
Kullanılmadan, Malatya Kürecik’e kalkan kurmadan, İncirlik Hava Üssü’nden ABD’nin bomba yüklü savaş uçaklarını komşularımızın topraklarına saldırtmadan.
Türkiye’de gerçek bir barışın sağlanması için önce gelir dağılımındaki uçurum ortadan kaldırılmadır.
Bunu AKP iktidarı yapmaz!
Çünkü Türkiye’de bugün “kölelik düzeni” sürüyor, “sadaka toplumu” yaratılarak.
Özellikle Güneydoğu’dan gelen Kürtler, sigortasız olarak AVM inşaatlarında, Tuzla tersanelerinde çalıştırılıyor boğaz tokluğuna...
Ya AVM inşaatının yanı başına kurulu naylon çadırlarda gece uyurken yanarak can veriyor ya da Tuzla’da elektrik çarpması sonucu ölüyorlar.
İş yok, aş yok, ekmek yok varoşlarda yaşayanlara...
Gençlerin çoğu sokaklarda Güneydoğu kentlerinde!
Çocuklar okula gönderilmiyor...
Devlet ve özel sektör oralara yatırım yapmadı hiçbir dönem, şimdi de yapmıyor.
Birkaç yatırım, küçük işletme karın doyurmuyor!
***
Çocuklarına kavuşan aileler mutlu!
Onların mutluluğunu elbet toplum olarak paylaşıyoruz...
Sekiz kişinin serbest bırakılmasının “jest olup olmadığını” henüz bilmiyoruz.
Umarım jesttir ve bu süreç işleyecektir...
Burada gözden kaçan bir nokta, AKP hükümetinde birkaç kişinin bildiği ve BDP’de ise tümümün haberinin olduğu “müzakere sürecinin içeriğini” CHP ve MHP’nin bimemesidir.
Çözüm süreci gizli kapaklı olunca şu soru geliyor akıllara:
“İmralı’da neler konuşuldu?”
Çözüme, akan kanın durmasına “evet” ama kapalı kapılar arasında ne gibi bir pazarlık yapıldı?
Türkiye’de neler olup bittiğini ben de anlamış değilim...
Kim ne diyor, ne istiyor?
1990’lı yıllarda kaçırılan sekiz askerimiz hâlâ yaşıyor mu yoksa PKK onları öldürdü mü?
Bilinmiyor!
Halkımız o sekiz askeri unuttu ama aileleri unutmadı.
Şöyle geriye dönüp baktığımızda, ülkemiz insanının ister Türk olsun ister Kürt, ne acılar çektiğini biliyoruz.
Devleti yönetenlerin 80’li yıllarda örgütlediği Hizbullah, Güneydoğu’da Kürt aydınlarını, derin güçlerle birlikte öldürdü.
90’lı yıllar en kanlı dönemdi...
80’li yıllarda ülkeyi yönetenler PKK’yi “bir avuç eşkıya olarak” gördü...
Aynı bakış 90’lı yıllarda sürdü...
SHP lideri Erdal İnönü olayı fark etti, 1991 seçimlerinde bugün BDP’de siyaset yapanları milletvekili olarak Meclis’e taşıdı, oy kaybını göze alarak...
Tüm bunlar bugün unutuldu...
Kürt milliyetçiliğine karşı Türk milliyetçiliği ivme kazandı.
Uzun bir ince yol var!
O nedenle CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bu konuda fazla konuşmuyor!
***
Milliyet gazetesi bir gerçeği manşet yaptı, iktidar partisi ve yandaşları neredeyse gazete yönetimini “hain” ilan etti.
Nerede ileri demokrasi ve özgürlükler?
Gazetecilikte en basit kural, ele geçirilen belgenin doğru olup olmadığı...
Bu dünyanın gelişmiş demokratik ülkelerinde böyledir...
Anımsayın geçmiş yıllardaki Pentagon belgelerini, ETA’nın cezaevindeki lideri Otegi’nin mektubunu...
Yargı Pentagon belgeleri için ne demişti:
“Halkın öğrenmeye hakkı var!”
Otegi’nin mektubunun yayımlanması İspanya’ya barışı getirmedi mi?
***
Atatürk 1920’lerde “Türkiye ahalisi” kavramını kullanmıştı. Bakın CHP’li Atilla Kart ne diyor:
“Bu kavram 1924 Anayasası’nın özünü oluşturdu.”
90 yılda kavramın içi doldurulmadı.
“Ahali”nin (Arapça) Türkçesi şu:
“Aralarında aynı yerde bulunmaktan başka hiçbir ortak nitelik düşünmeksizin bir ülkede, kentte semtte oturanların tümü...”
Onun için çağdaş, laik, demokratik, özgürlükçü bir anayasa birincil koşul...
Yorum Gönder