Türk milleti, Türk milliyetçiliğini karalayanlara ve hedef alanlara haklı
olarak soruyor: “Madem milliyetçilik kötü bir şey, neden Türk milliyetçiliğini
karalarken, Kürt milliyetçiliğini kutsuyorsunuz?”
Baskın Oran, bu soruya bir yanıt(!) bulmuş. Şöyle açıklıyor bir
röportajda: “Milliyetçilik milletini sevmek ve yüceltmek değildir. Milletini
yüceltmeyi başkalarını aşağılamaya dayandıran ideolojidir. Kürtler, ‘Biz
Türklerden üstünüz’ dediğinde bu milliyetçiliktir. Fakat ‘Biz kendi dilimizi,
eğitimimizi istiyoruz, kendimizi yönetmek istiyoruz’ dediklerinde bu
milliyetçilik değildir.” (Milliyet, 4 Mart 2013)
Kuşkusuz Baskın Oran, bu kavramları çok iyi bilecek bilgi ve birikime
sahiptir. Ancak taraf olmak ama yanlış tarafta olmak, Oran’da bilgiyi
eğmeye, bükmeye vesile olmuş. Fakat bizi asıl hayal kırıklığına uğratan,
Baskın Oran’ın yaratıcılığının “ırkçılığı milliyetçilik” diye yutturmaya
çalışmak seviyesinde kalmasıdır.
TÜRK ÜLKÜCÜSÜ DEĞİL TÜRKİYE ÜLKÜCÜSÜ!
Kavramları eğme bükme işlemi hükümet katında da uygulanıyor. Örneğin Sanayi
ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan…
Biliyorsunuz Çağlayan Kürt olduğunu ilan etti! Zafer Çağlayan’ı
uzun süredir tanıyanlar ve onun ilk defa Kürt olduğunu duyanlar, haliyle
şaşırdılar.
Fakat daha ilginci, Çağlayan’ın kendisini eski “Türkiye ülkücüsü”
olarak da ilan etmesiydi. Anlaşılan AKP katında “Türk milliyetçiliği” dememek
için “Türkiye milliyetçiliği” gibi bir kavam da uydurulmuş. Yanıt vermek
kuşkusuz o dönemin ülkücülerinin eğitiminden sorumlu olan Devlet
Bahçeli’ye ve diğer MHP yöneticilerine düşer!
KÜRT SORUNU İÇİNDE BİR ÇELİŞKİ
Aslında Kürt sorunu içinde yaşanan 40 yıllık iç çelişkilerden biri de budur.
Şöyle ki, üç tür Kürt vardır:
1. Etnik olarak Kürt olan ama Türk milletinin bir parçası olduğunu
bilen Kürtler. Ki bir kısmı, (soya dayalı) milliyet ile (dil, kültür, ortak
pazar ve ortak vatana dayalı) milletin farkını bilir; zira ya 70’lerin sol
ikliminde bulunmuştur ya da milli devletin ve Cumhuriyetin kazanımlarının
farkındadır! Özellikle 80 öncesinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun ağırlıklı
olarak CHP’li olması iyi incelenmelidir.
Ancak yine de bedel ödemişlerdir. Özellikle 70’lerle birlikte şehirlere göç
edenler, horlanmaya, dışlanmaya maruz kalmıştır.
2. Milliyet, millet ayrımını bilmeden Kürt kimliğiyle yaşayanlar. Bu
Kürtlerimizin büyük kısmı bedel ödemiştir: Sırf Kürt köyü olduğu için devletin
imkânlarından yararlandırılmayan köylerden tutun, kimliği nedeniyle varı yoğu
olan iki ağacına kastedilen köylüye kadar geniş bir kesim geçmişte, sağ
iktidarlar döneminde ağır bedeller ödediler.
Başına gelenlerin Kürt kimliğinden kaynaklandığını görenlerin bir bölümü,
maalesef etkisi günümüze kadar uzanan “ayrılıkçılığa” işte o dönemde
saptılar.
Kuşkusuz bu kitleyi “bilinçli” olarak ayrılıkçılığın neferi olanlardan
ayırıyoruz.
SAHTE KİMLİKLİLER
3. Kürt olduğunu gizleyen, bu etnik kökenini perdeleyerek yükselen,
sistemin nimetlerinden faydalanan fakat günü geldiğinde Kürt olduğunu hatırlayan
Kürt’ümsüler! İşte Zafer Çağlayan bu Kürt’ümsü türündendir.
Çelişki ilk iki grup ile sayısı az olan bu üçüncü grup arasındadır:
Yani bir yanda Türk milletinin bir parçası olarak Kürt milliyetine mensup
olan birinci gruptaki yurttaşlarımız ile millet, milliyet ayrımı bilmeden
Kürt’üm diyen ve bir kısmı maalesef ayrılıkçılığa sapan, ABD planlarına alet
olan yurttaşlarımız vardır.
Bir yanda da Zafer Çağlayan gibi Kürt’ümsü isimlerin içinde bulunduğu,
zor günlerde başka kimliklerin altına gizlenerek yükselen, küpünü dolduran, günü
geldiğinde de “Ben de aslında Kürt’üm” diye ortaya çıkanlar vardır!
İlk iki grup kimliği nedeniyle bedel öderken, üçüncü gruptakiler sahte
kimlikle dolaşmış, sistemden nemalanmıştır!
Kuşkusuz Kürt’ümsüler gibi ABD projeleri içinde olduklarından Türk’üm
diyemeyen Türk’ümsüler de vardır. Hem Türk’ümsülere hem de Kürt’ümsülere
verilecek en iyi yanıt ise kararlılıkla “Ne mutlu Türk’üm ve Kürt’üm
diyene” demektir!
Yorum Gönder