Türkiye köklü bir gerici dönüşüm girişimi ile bu saldırıya direnen
güçler arasında cereyan eden bir siyasal çatışma sürecinden geçiyor. Bu
çatışma alanlarından biri de sistemi bütün menteşelerinden zorlayan Kürt
sorunu ve Kürt siyasal hareketinin içine girdiği yeni yönelimdir.
Bilindiği gibi Amerikancı, piyasacı, muhafazakâr ve İslami referanslara
sahip bir iktidar, Kürtlerin bu ülkenin geleceğindeki yerini tayin
etmeye yönelik kapsamı bilinmeyen, içeriği açıklanmayan bir “süreç”
başlattı. İktidarın sınıfsal ve siyasal karakteri bilinmesine karşın bu
hamleye liberallerin tamamı ve solun bazı kesimleri ne yazık ki, yine
sorgusuz sualsiz destek vermeye başladı.
Bu nedenle Kürt sorunu ve PKK hakkında daha önce çeşitli vesilelerle
yazdıklarımı, yer yer tekrara düşmeyi göze alarak İmralı süreci
bağlamında yeniden çözümlemek ve ‘tezler’ şeklinde paylaşmak istiyorum.
1- PKK, Kürt yoksullarına yaslanan, geleneksel aşiret düzeninin dışında
oluşmuş, başlangıçta bölge aristokratlarını dışlayan bir örgütsel
çıkışa, geleneğe ve yapılanmaya sahip. Cumhuriyet devriminin büyük
etkisiyle, Ortadoğu’daki diğer Kürt gruplarından farklı olarak görece
modern, aydınlanmacı ve laik bir çizgi izliyor.
Kürt kadınlarını özgürleştiren bir rol oynuyor. Bölgedeki feodal yapı
üzerinde fiilen çözücü bir etki yapıyor. PKK üst düzey yöneticilerinin
neredeyse tamamı Türkiye sosyalist hareketinden geliyor.
2- PKK, Abdullah Öcalan'ın yakalanmasından sonra programında ve
başlangıç ilkelerinde önemli değişiklikler yapmasına karşın Kürt
burjuvazisini, feodalitesini ve bölgede etkili olan İslamcı
yapılanmaları hâlâ ürkütüyor.
3- PKK'nın toplumsal taleplerini geri çekmesi, hareketin milliyetçi
karakterini daha belirgin hale getirirken, bölge egemenlerinin (toprak
sahipleri, tüccarlar vb.) bir kesimin de yan örgütlerde yer almasını
sağladı.
4- PKK, çizgisinde yaptığı önemli değişiklikle Türkiye'den ayrılmak
istemediğini, birlikten ve üniter devletten yana olduğunu ilan etti.
Öcalan, "Türkiyelilik" tanımını benimsediğini, hatta Kemalizm'i
“birleştirici kültürel bir üst kimlik/anlayış olarak
benimseyebileceklerini” açıkladı. Bunu “Demokratik Cumhuriyet” ismiyle
kitap haline getirdiği savunmalarında da açıkça yazdı.
5- Gerek PKK gerekse Öcalan, İmralı süreci başlamadan çok önce (yaklaşık
10 yıl) yerel yönetim yasasında yapılacak bir değişiklik ile sınırlı
bir özerkliğe "evet" diyeceklerini, Kürt dili ve kültürü üzerindeki
yasakların kaldırılmasının yeterli olacağını açıklamıştı.
Bu nedenle İmralı tutanaklarında Öcalan’ın bir siyasal af ve Avrupa
Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki Türkiye şerhinin kaldırılmasını
yeterli gördüğü yolundaki açıklaması gerçekte yeni bir durum değil.
Öcalan’ın artık en aza indirdiği istekleri, aslında PKK’nın 10 yıl önce
geldiği çizgiyle uyumlu. Ancak AKP, bu yeni çerçeveyi 10 yıl boyunca
dikkate almadı.
6- Diğer taraftan PKK'nin 10 yıl önce güncellediği siyasal/kültürel
talepleri, silahlı mücadeleyi gerektirmeyecek bir niteliğe sahip. Yerel
yönetimlerin özerklik alanının genişletilmesi, anadilde eğitim ve
savunma hakkı, tutuklu ve hükümlülerin serbest bırakılması gibi talepler
silahlı değil, barışçıl bir siyasal mücadelenin konusu.
7- Yukarıda da işaret edildiği gibi, ucunu açık bıraksa da ayrılık
taleplerini uzun süredir geri çeken; orta vadeli politik programını
sistem içi idari ve kültürel taleplerle sınırlayan PKK’nın zaten bu
program için silahlı mücadele yürütmesinin anlamı kalmamıştı.
Çünkü, PKK'nın ilan edilen yeni amaçları ile kullandığı yöntem arasında
derin bir çelişki bulunuyor. Amaç ve araç arasındaki bu çelişki
giderilmediği için derin bir meşruiyet sorunu yaşıyor.
8- Çatışmaların durması, siyaset alanının kaçınılmaz olarak genişlemesi
anlamına da gelecektir. Bu durumda sosyal taleplerin öne çıkması
kaçınılmaz. Bu olgu hem Kürt milliyetçiliğini geriletecek hem de
sınıfsal bir ayrışmaya yol açabilecektir. Cumhuriyetin kuruluşundan
itibaren egemen sınıflarla ittifak ve işbirliği içinde ülkeyi yöneten
Kürt burjuvalarına, toprak ağalarına ve bölgedeki gerici şeyhlik
düzenine karşı mücadele etmenin şartları da olgunlaşacak.
9- AKP iktidarı bir yandan Kürt sorununun negatif çözümünü zorlayarak,
Türkiye’nin gerici dönüşümü için elverişli ortam yaratmaya çalışırken,
diğer yandan da bu sürecin kontrolsüz bir demokratikleşme dalgasına yol
açmasını önlemek istiyor.
10- Bu arada, İmralı sürecinin Türk milliyetçiliğinin yeni bir
yükselişine yol açma olasılığı da yüksek. Kışkırtılan kitlelerin Samsun
ve Sinop’ta olduğu gibi çatışmayı sokağa ve toplumun derinliklerine
doğru taşıma tehlikesine karşı uyanık olunmalı. Milliyetçi
saldırganlığın tırmanması, Kürtlerin çözüm heyecanı ve birlik
duygularının yıkımına yol açabilir.
11- Öte yandan, Kürt sorununun onurlu bir çözümü de, genel olarak Türk
halkının, özel olarak da Türk aydınları, emekçileri ve gençliğinin bu
davaya kazanılmasıyla mümkündür. O nedenle Kürt politikacılar ve kanaat
önderleri bu olguyu dikkate almalı, dillerini buna göre kurmalıdır.
Ancak, hakaret ederek bu desteğinin alınamayacağı görülmelidir.
12- Merkezinde PKK ve BDP’nin bulunduğu Kürt siyasal hareketi hızla
Türkiye'nin ilerici tarihsel birikiminden ve aydınlanmacı damarından
uzaklaşıyor. Bütün sınıfsal taleplerini geri çeken Kürt hareketi soldan
da kopuyor. Durum böyle olunca ortada milliyetçi taleplerinden başka bir
program kalmıyor. İmralı tutanaklarının ortaya koyduğu gibi, Öcalan ve
PKK (dolayısıyla BDP) eğer solun şiddetle reddettiği yeni anayasayı
destekler ve başkanlık rejimine destek verirse, Kürt sorununun gerici
çözümüne de ‘evet’ demiş olacak.
Sonuç olarak Kürt hareketi, Türkiye’nin ve bölgenin tarihinde pozitif
bir rol oynamak istiyorsa kendisini yeniden bu toprakların ilerici
birikimi ile ilişkilendirmeli, onun bir bileşeni olarak konumlanmalıdır.
Kürt siyasetçileri eğer bölgedeki emperyalist hesapların bir parçası
olmak istemiyorsa, solla ilişkilerini hızla onarmalıdır.
Çünkü aksine her tutum Türk ayrılıkçılığını güçlendirmekten başka bir
sonuç yaratmayacak, bir avuç provokatör için elverişli bir ortam
oluşturacaktır.
Sürecin facia ile sonuçlanması, örneğin bu toprakların Yugoslavyalaşması
uzak bir olasılık değildir. O zaman bizi "Bin yıllık kardeşlik"
retoriğinin bile kurtaramaycağı acı şekilde görülecektir.
Hâkim ulus şovenizmini ve etnik milliyetçiliği geriletecek; ılımlı İslam
projesini yenilgiye uğratacak, gerçek bir demokratikleşme dalgası
yaratacak, Türklerin ve Kürtlerin kardeşliğini güçlendirecek; bölgedeki
ABD hegemonyasını geriletecek bir çözüm için mücadele edilmelidir.
İlerici çözüm budur.
Yorum Gönder