Kur’an’ın ilgi çekici bölümlerinden birisi de “Zülkarneyn“ kıssasıdır. Zülkarneyn ismi Kur’an’da geçer. Çok fazla tartışmanın odağı olmuştur. Kur’an’a “göre” Zülkarneyn, doğu ve batıya yolculuklar yapar. Bozguncu bir kavimle, mazlum kavim arasına sedd çeker. Hatta “kıyamet alameti olarak görülen” Yec’üc ve mec’üc saldırılarından bunalan kavmin talebiyle, Yec’üc ve mec’üc ile insanlar arasına büyük bir set çeker.
Kimilerine göre Zülkarneyn bir uzaylıdır. Ali Şeriati’ye göre (Vehb bin Münebbih’den alarak bu kanaate varır) “Pers kralı Kurus’tur.” Çoğu müfessir “Büyük İskender” bazıları da “zülkarneyn’in çektiği seddin “Çin Seddi” olduğunu söyler.”
Zulüm edene büyük azab
Elbette biz Kur’an metnine tam sadakat içerisinde konuyu irdeleyeceğiz. Buyrun, başlayalım;
“Zülkarneyn” sözcüğü “zü” edatı ile “karn” sözcüğünün tesniyesi “olan “karneyn“ sözcüklerinden meydana gelme bir tamlamadır. Anlam olarak “iki karn sahibi” demektir.
“Karn” sözcüğü, “boynuz”, “büyük çadır”, “bir çağdaki insanların ömür süresi; çağ”, “aynı zaman diliminde bulunma açısından bir araya gelmiş toplum, nesil, kuşak” anlamlarındadır. (Lisanü’l Arab, c. 7, s.336- 340; el-Müfredat, “krn” mad.]
Zülkarneyn bu manada “iki çağın sahibi” manasına gelir. Bu iki çağ tıpkı şöyledir; “Afrika’yı işgal eden Fransızlar ile ilkel bir kabilenin karşılaşması durumu.” Bu hususta, her iki koşulun da bilgisine vakıf olan, iki toplulukla da iletişim kurabilen “Zülkarneyn” olur.
Zülkarneyn, her kim ise; bu ikisine de şahidlik etmiştir. Bakalım Zülkarneyn kim?
O’nu yeryüzünde kuvvetlendirdik ve kendisine her konuda bir yol-yöntem-araç kullanma/çözümleme yapma yetisi verdik. (Kehf Suresi 84)
(Batıya doğru giderek) günün birinde güneşin battığı yere vardı; (güneş) ona kopkoyu, bulanık bir suya dalıyormuş gibi göründü. Ve orada (kötülüğün her çeşidine gömülüp gitmiş) bir kavme rastladı. Ona, “Sen ey Zulkarneyn!” dedik, (“Onlara) azap da edebilirsin, yüce gönüllü de davranabilirsin!” (Kehf Suresi 85)
O şöyle cevap verdi: “(Başkalarına) zulmeden kimseye gelince, ona bundan böyle azap edeceğiz; ve o kimse sonunda Rabbine döndürülecek; ve O da ona görülmemiş bir azap çektirecek. (Kehf Suresi 86)
Ama Allah’a güvenip erdemli davranışlarda (ameli salih) bulunan kimseye gelince, böyle biri (yaptıklarının) karşılığı olarak (ahiret hayatının) nihai güzelliğine, iyiliğine ulaşacaktır; ve Biz de onu (yalnızca) yerine getirilmesi kolay olanla yükümlü tutacağız.”(Kehf Suresi 87)
Vahiy, ilim, bilgi
Bu bölümden anlaşıldığı üzere Zülkarneyn (iki zamanın/çağın farkında olan) bir gezi düzenlemiş. Güneşin battığı yere doğru bir yolculuk yapmış. Bu yolculuğu yaparken “kendisine verilmiş bir sebeb/bilgi” kullanmış. Orada, “kötülüğe gömüşmüş, zalim bir topluluk bulmuş...”
Devam edelim;
Sonra bir yol daha tuttu (Kehf suresi 89)
Nihayet, güneşin doğduğu yere vardı. Onu [güneşi] bir toplum üzerine doğuyor buldu. Öyle ki Biz onlar için, onun [güneşin] astından/dunundan bir siper kılmıştık. (Kehf Suresi 90)
Şüphesiz biz onun yanındakileri ilimce kuşatmıştık! (Kehf Suresi 91)
Görüldüğü gibi ikinci bir yolculuk yapıyor ve Güneş ile arasında siper olmayan bir topluluk buluyor. Lakin “güneşin astından/dünundan” bir siper kılınıyor. Ve o siperin yanındakiler “ilimce kuşatılıyor.”haberguncel.blogspot.com
Ast nedir? Bir şeyin “temsilcisi” demektir. Askeriyede kullanılan “ast-üst” kavramları burada ki kavram ile aynıdır. “Dunn/ast” temsilci demektir.
Güneş’in astı ibaresi, Kur’an’da geçen “güneş tahayyüllerinden birinin burada tecelli olduğunu gösterir.” Bu, bildiğimiz manada güneş değildir. “Vahiy, ilim, bilgi” manalarına gelen bir benzetmedir. Benzetme olmasının sebebi; “ast-üst ilişkisine dahil edilmiş olmasıdır.”
Demek ki Zülkarneyn “ilk yolculuğunda, vahiysiz; ilimsiz ve zalim bir toplumla karşılaşıyor.” İkincisinde ise “bilge, vahye muhatap, alim bir toplum ile karşılaşıyor.” Üstelik bu iki toplum da, “farklı çağları temsil ediyor.” Tıpkı “ilkel kabile insanı ve modern çağ insanı” gibi.
Yorum Gönder