Yıllardır yazdığım “Evet Hayır”lar çok zamandır yok.
Elimde olmayan bir gecikme ya da unutmak değil. Yakama yapışan
rahatsızlıklar...
Hangi birini saymalı? Muğla Özel Yücelen ve İzmir Başkent
hastanelerinde tedavi süreci... Yaşamını daktilo başında geçirmiş biri için
üzücü.
Beni seven, şöyle böyle elli yıldır okuyan on binlerce okuruma başka
ne diyebilirim. Kiminiz duydunuz, kiminiz okudunuz benim son yazılarımda
çektiklerimi. Diyeceksiniz ki yaşlandın dost, yazdın yazdın doymadın. Bu bir
kendini beğenme mi, yoksa kendini aldatma mı?
Susmak, bir kenara çekilip olup
bitenleri izlemek bana yakışmıyor. Gazeteciliğe başladığım günlerde, bir eski
gazeteci dostun dediklerini arada bir anımsıyorum. Sen yaşamını gazetecilikle
geçireceksin, yazar olması da var, ama o güç bir iş, bir gazete köşesinde
dünyada, ülkede ne var ne yok yazacaksın. Türk toplumu ne yazık ki sağlam
yolundan dışarı çıkmış durumda. Bir ülkede gerçek devrimciler, halkın gerçek
kurtarıcıları, özgürlüğü yaşam kadar önemli bulanlar gelmiş gitmiş, yazılar,
kitaplar hep halkı bilinçli olmaya çağırır. Bir insanın bilinci kolay kolay
oluşmaz, çoğu kez kendini aldatır. Bilinç sahibi olmak önce bilgiye dayanır.
Bilgi de tepeden düşmez kafaya, nice yıllar kitaplar, çalışmalar gerekir kendini
bilinçli bir adam saymaya.
Yataklarda geçen birkaç ay sonra konuşan bir eski
yazar, daha çok yazmak, daha çok ülkenin, halkın bitmeyen sorunlarını işlemek
ister. Her yazı bir sorumluluktur. Yanlış bilinçleme diye de bir şey vardır, o
da gerçeklerden kaçan, dinsel konuları benimseyip yaymaya çalışan kişilerin
bilincidir. Buna ben yanlış bilinçlenme diyorum ki en büyük tehlikedir...
Bu
yanlış tutumlar, aldatıcı nitelikleriyle de toplumların ileri gidememesine neden
olurlar. Çare ne, okumak okumak...
Yanlış bilinçlenme üstüne daha çok
yazmalı. Ama milyonlara gerçeği anlatmaya kalkmak da ayrı bir
sorundur.
Yorum Gönder