Nebil Özgentürk harika bir iş yaptı: Geçtiğimiz asra damga vurmuş sanatçı öykülerini derledi.
(“Sanatımızın Hatıra Defteri”, Denizbank Kültür Yayınları, 2012)
Yılbaşı molasında, bir solukta okudum kitabı...
Sayfaları çevirdikçe kah şaşıp acıyarak, kah kızıp kahrolarak...
Yaratıcı beyinleri kaynattığımız kazana bir dalıp bir çıkarak...
Bugün baş tacı ettiklerimize hayattayken çektirdiklerimize yanarak...
* * *
“Hababam Sınıfı”nın yazarı Rıfat Ilgaz’ın, 70 yaşında yerleştiği Cide’de “İşte komünist papaz” anonsuyla gözleri bağlı halde sokaklarda dolaştırılışını anlatıyor Nebil...
Bilimin dahi çocuğu Prof. Mustafa İnan’ın Almanya’da üç gün rehin kalan cenazesinin güç bela toplanan borç parayla yurda getirilişini...
İnsanlığa Afrodisyas’ı kazandıran Prof. Kenan Erim’in çalışma belgesi eksik çıktı diye ceza yiyince kahrından ölüşünü...
Ulvi Uras’ın perdesini açık tutabilmek için aldığı borçların sıkıntısıyla kalbine yenik düşüşünü...
Erol Günaydın’ın aç bilaç turnedeyken “aksesuarı yiyor” diye ihbar edilişini...
Ahmet Arif’in “prangalar”ı Türkiye’yi kasıp kavururken kendisinin evini geçindiremeyişini...
Fazıl Say’ın babası Ahmet Say’ın piyanosunu, 4 yaşındaki kardeşinin tedavisi içinde satmak zorunda kalışını...
Hayatı boyunca delik ayakkabıyla gezmek zorunda kalan Orhan Kemal’in, oğluna söz verdiği bisikleti alamayınca intiharı düşünüşünü, yıllarca ödediği taksitlerle 56 yaşında nihayet küçük bir eve kavuştuktan hemen sonra ölüşünü...
Cüzdanından çıkan, eşine yazdığı notu:
“İnandığım doğruların adamı oldum; hep böyle yaşadım.
Kursağıma hakkım olmayan tek bir kuruş dahi girmemiştir.”
* * *
Sonra dünkü Habertürk’te Abdullah Kılıç imzalı haberde, Yassıada’daki “Örtülü Ödenek Davası”nda ortaya çıkan mektupları okudum.
Orada da kültür-sanat dünyamızın kah acındıran, kah utandıran yüzü vardı.
Necip Fazıl Kısakürek, Ankara’daki otelinde cinnet geçirirken Menderes’in Emniyet Müdürü’ne mektup yazıp 20 bin lira istiyor, “Benim yaptığımı yapanlara hükümetler servet ve nimet yağdırır” diyordu.
Orhan Seyfi Orhon, “Seçim öncesi, CHP’nin hicvini aynı silahla karşılayacak bir mizah dergisi” için örtülü ödenekten para isterken “Kalemimizi bu hizmette kullanmaya hazırız” diye yazıyordu.
Yusuf Ziya Ortaç, Başbakanlık müsteşarına, “İki bin dolar bulup bir arabacık getiremedim. Kırılıyorum” diye sitem ediyordu.
* * *
Tarih, belki gününde değil ama nihayetinde veriyor notunu, örtülü ödenekten beslenenin de, “komünist” diye hapsedilenin de...
İktidarlar, istediği kadar “gemicik”, “arabacık” ricacılarına rant akıtsın, istediği kadar yandaşını kayırsın, kalemini satmayana ceza, kiralayana servet yağdırsın, sonunda hükümetlerin adamı olanlar değil, “inandığı doğruların adamı” olanlar tarihe geçiyor.
Dünya Afrodisyas’ı alkışlıyor, Hababam Sınıfı izlenme rekorları kırıyor, dizi yapımcıları Orhan Kemal romanlarını kapışıyor, Ahmet Arif hala dilden dile geziyor.
Bu ülke, düşünen, yazan, üreten, onurlu evlatlarına insafsızca kıysa da tarih, sonunda haklının hakkını veriyor.
Yorum Gönder