Geçen yılın sonunda bir dizi “laforizma” göndermişti. Bir türlü yayınlamak kısmet olmamıştı. Bu yıla kalmış demek ki.
Sizlere bugün Cihan Demirci’nin 2012’den kalma laforizmalarından bir demet sunuyorum:
Türkiye Gazeteciler Sendikası’na göre hapiste bulunan gazeteci sayısı: 71... Gazetecileri Koruma Komitesi raporuna göre: 61... Bülent Arınç’a göre ise: 3... Bunların enflasyon hesabının nasıl yüzde 6’larda dolaştığını şimdi daha iyi anladınız mı?
“Fareler ve İnsanlar” ile “Şeker Portakalı” kitapları için sansür talep edilmiş. Güzel de, bu kitaplar basılmış ve yıllardır okunuyor. Eyvah, basılmamış kitabın toplatılmasıyla zirveye çıkan ileri demokrasimiz inişe geçti!
Raporu’nu beğenmedik, alternatifini kendimiz yazdık” demiş. Üyelik yolunda uzun süredir “kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz” durumundaydık. Şimdi buna “kendimiz yazıp kendimiz okuyoruz”u da eklemiş olduk.
Yıldırım Tuna’dan gelen fıkralarla biraz daha gülelim:
Tamir
Karım, “Bugün arabamı tamirciye götürdüm” dedi. “Hay Allah, bana söyleseydin.. Seni dolandırmışlardır..” dedim üzülerek. “Saçmalama.. Bende öyle bir göz var mı?” dedi sinirlenerek, “Sadece sinyal lambasının yağı değişecekmiş, hallettiler işte!”
Voleybol maçı
Tatil köyünde voleybol maçı izlerken tam yanımda oturan iki turist ateşli bir şekilde aşk yapmaya başladılar. Bir gözüm onlarda diğeri maçta, konsantrasyonumu tamamen kaybettim, “Öffff!” dedim sıkılarak, “Yahu maçı mı seyrediyoruz bunları mı.. Anlamadım ki!” Karım, “Onları seyret!” dedi dişlerini sıkarak, “Nasıl olsa az veya çok voleybol nasıl bir şeydir biliyorsun!”
Şarkı
Kadın: Yahu ne zaman şarkı söylemeye başlasam balkona fırlıyorsun.. Saygısızlık bu..
Kocası: Hayatım ne alakası var? Komşular seni dövüyorum sanmasınlar diye uğraşıyorum bir tanem..
Muayene
Geçen gün çalıştığım fabrikanın dispanserine gidip viziteye çıktım. Doktorun odasına girince gördüğüm güzellik karşısında resmen nefesim tutuldu. Kumral, incecik, badem gözlü, müthiş bir kadın doktor şaşkınlığımı fark edince, “Sakin olun, ben bu dispanserde bugün işe başladım. Hangi konuda bir sıkıntınız varsa bana rahatlıkla açılabilirsiniz, anında çözerim” dedi. “S.. Sağ olun..” dedim yutkunarak, “Karım ‘öpüşürken dudaklarının tadı çok komik’ dedi, onun için buradayım!”
Merak işte
Adam bara gidip müthiş güzel bir kızın yanına oturmuş. İlk bakışta gözü kızın giydiği dap daracık üzerinde ne bir fermuar, ne de bir düğme olan deri pantolona takılmış. Bütün cesaretini toplayıp “Affedersiniz.. Bu pantolonu nasıl giyip çıkartıyorsunuz?” diye sormuş. “Öğrenmen kolay” demiş kız gülümseyerek, “İşe önce bana bir içki ısmarlayarak başlayabilirsin!”
“Şeker Portakalı” ve “Fareler ve İnsanlar” kitapları ‘Sakıncalı olabilir’ diye incelemeye almışsınız doğru mu?
Elbette..
Çocuklarımız bizim geleceğimiz değil mi? Bu kitaplarla onların beynine küçücük yaşlarında soktuğumuz dehşeti görmüyor musunuz?
Ormanda 7 tane erkekle yaşayan Pamuk Prenses’e ne demeli?
Tayt giyip orasını burasını teşhir eden “Örümcek Adam.”
Peki, pantolonunun üzerine donunu giyip ortalıkta gezen
Süpermen.
Tanrının verdiği nimeti hayasızca yerlere atan Hansel ve Gratel.
Gecenin 12’lerine kadar annesine haber vermeden orada burada sürten bir Kül Kedisi?
Erkekleri kulesine almak için saç uzatan azgın Rapunzel?
Yahu şimdi hangisini sayayım size?
Tarihi filmlerde, TV’lerdeki dizilerde şanlı tarihimizle de alay ediliyor. Bizans surlarının üzerinde ha bire Bayırgülü, tekfurlarımızın küçücük kızlarını sıkıştıran bir Malkoçoğlu, haremde dili dışarıda kadın kovalayan padişahlar, hanlarda şarap içip kafayı bulduktan sonra yanındaki sünepe sokak köpeğini kurt zanneden bir Tarkan...
Olmuyor işte...
Düzelecek bütün bunlar...
(Yıldırım Tuna)
Yorum Gönder