2012’nin en aklı başında önerisi 2 Aralık’ta
Milliyet yazarı Mehmet Tezkan’dan geldi;
“İstanbul’a İmar Yasağı” başlıklı yazısında diyordu
ki: “İstanbul’u seven, âşık olan bir belediye başkanı, bakan,
başbakanın yapması gereken budur. ‘Bu kadar yeter’ deyip
dondurmak. En az 5 yıl yeni konut yaptırmamak.” Tezkan tam bunu
söylerken, kıyılardaki 50 metrelik imar yasağını 10 metreye
indiren; meralar dahil tüm yeşil alanları “kentsel
dönüşüm arsası” yapan; bunlara ‘dur’ diyecek TMMOB
ve odaları susturup etkisiz kılmayı hedefleyen yeni bir “torba yasa”
hazırlanıyordu... Ellerinden gelse betonlaşmayı
sorgulayan yazıları bile yasaklayacak maddeleri koyabilirlerdi.Gözünü
“imar rantı” bürümüşler, kentlere, kıyılara, her yere.. en
büyük “saldırı yasası”nı hazırlarken, Tezkan’ın adeta
“eşzamanlı” teklifi kadar değerli ne olabilirdi; özetleyerek
aktarıyorum:“İstanbul’u büyüttükçe büyütüyor, yaşanmaz hale gelen
kenti içinden çıkılmaz hale de getiriyoruz. Her yer imara açılıyor, her köşe
başına bir AVM dikiliyor. Bu gidişe ‘dur’ demek elimizde.
Beş yıllık imar yasağıyla İstanbul kendine gelir,
kurtulur.”Katılıyor, kutluyorum.
Gelişmişlik, ilkellik
Yürürlükteki mevzuatın sağladığı imar talanıyla yetinmeyip
daha fazlasına kavuşmak için adeta “çuvallaşan” yasalar
hazırlayanlar acaba düşünüyorlar mı; “gelişmiş ülkelerin kentleri
neden gelişmiyor!”...Çünkü kentleri, kıyıları, her yeri apartmanlarla
doldurmak; mahalle aralarına bile gökdelenler dikip AVM’ler
sıralamak; yaşam çevrelerini yaşanılmaz hale getirmek, gelişmişliğin değil
ilkelliğin, kalkınmanın değil batağa saplanmanın, aklın değil akılsızlığın
göstergesi…Yurtdışına çıkanların “hayran” kaldığı;
“Neden bizde böyle değil” diye hayıflandığı “uygar
kentler”in imar tüzüklerine bir
bakın:“Bu kentte yeni yapı yasaktır. Ancak çevreye uyumlu katılan,
kültürel kimliği sürdüren, kenti daha da güzelleştirecek ve kent planına uygun
projelere imar ve estetik kurulunca izin verilebilir.”“Yeni
binalar kentin karakterine uygun cephelerle tasarlanacak; komşu tarihi
yapılardan daha yüksek olmayacak; perdelerin dışa bakan yüzleri dahil tüm cephe
renkleri o sokak için belirlenmiş kataloglardan seçilecek.”Bu kurallar
17. yy’dan bu yana neredeyse hiç değişmiyor! 20. yy’da monarşilerden
demokrasilere geçildiğinde de bu temel ilkeler aynı kaldı; çünkü o demokrasiyi
“talan yerine yaşam”ı esas alan; “rant yerine
insan”ı önemseyen kent kültürü yarattı.Türkiye’de
ise inşaat-emlak pazarına sevdalı, ayrıcalıklı yapı izinlerine düşkün
seçilmişlerin egemen olduğu sözde demokrasiyle, ne kimlikli kent kaldı, ne
yeşil, ne de insanca bir yaşam çevresi...Sonuç, tüm Avrupa’da
25 bin olan müteahhit sayısı bizde 300 bin... Kentlere, kıyılara ve
her yere sadece “arsa” gözüyle bakan bir kazanç anlayışının
tahribatını yaşıyoruz.2013’ün, başta yöneticilerimiz olmak üzere herkesin aklını
başına topladığı; sadece İstanbul’da değil tüm kentlerimizde “inşaat
özgürlüğü yerine imar disiplini” başladığı bir yıl olması
hayaliyle…
Yorum Gönder