Bugünkü yazı TÜYAP’tan geliyor.. Evde olsaydım başka konu yazacaktım! TÜYAP’tan ise insanın içinden mutluluğu ve umudu doğrudan dillendirdirmekten başka bir duygunun dışa çıkası gelmiyor!
Toplantıya katılan dostların her biri kısa ve güzel şeyler söyledi.
Ben de söylediğim birkaç cümleyi sizlerle paylaşayım... Çünkü bu umut yayılmalı:
“Mustafa Balbay kendini içeride sanıyor..
Biz de kendimizi dışarıda!
Özgürlük her zaman fiziksel, yani maddi bir olay veya durum değildir! En azından pek çoğumuz için bu böyledir.
Özgürlüğün, beyin ve düşüncelerimizle ilgili, nesnel değilmiş gibi görünen, çok güçlü bir yanı vardır.
Düşüncelerimizde kendimizi tutuklu duyumsadığımız zamanlar
çoktur. Böyle zamanlarda bedenlerimizin de ne kadar özgür olduğu
tartışmalıdır. Çünkü bir ruh / düşünce ve beden birlikteliğinden
bahsedeceksen, bu birlikteliğin olmadığı her zaman ya bütünüyle ya da
kısmen tutukluyuz demektir!
Çünkü düşüncenin kısmen bile tutukluğu, bedenimizi engelli yapar! Hareketimizi, davranışımızı etkiler. Bütünlüklü davranamayız!
Aslında burada söylediklerim, kendimizi Mustafa’nın;
ve Silivri esaretinde adalet düşmanlığına, hak-hukuk düşmanlığına maruz
kalan bütün tutukluların ve mahkûmların yerine koyma çağrısıdır.
Buna ‘empati (yapmak)’ diyorlar. Bir duygudaşlık / düşüncedaşlık, durumdaşlık.. Bir yer değiştirme durumu...
Empati ile, içimizdeki ‘tutuklu bireyi’ veya tutuklu yanımızı, dahası bedenimizi ve / veya düşüncelerimizi özgürleştirebiliriz!
Bu yolla, beden ve düşüncemizi maddi bir güce dönüştürebiliriz. Özgür beden ve düşüncenin yolunu açabiliriz.
Özgürleşme, bakmışsınız zalimin / zulmün duvarlarını yıkmış...”
***
İşte böyle...
Bu haksız, adaletsiz, hukuksuz davaların sürdürülmesini
onaylayan, destekleyen, tezgâhlayanların, davaların arkasında olanların,
her kimlerse, yüzleri karadır. Nasıl bir Türkiye yarattıklarına
bakarak, daha nasıl bir Türkiye planladıklarını öngörebilirsiniz..
Cemaatse cemaat, iktidarsa iktidar, medyaları ve kalemşorlarıyla... Her
kimlerse ne insan haklarından kendilerine düşecek bir pay vardır ne de
başka bir şeyden.. öncelikle de, hiç anlayacaklarını sanmadığım din ve
imandan...
RTE, kendini ve adamlarını bu karanlıktan ve vahşilikten kendini kurtarmak için mahkemeleri feshetmiştir.
Ama suçsuz insanları canavarın ağzında bırakmıştır. O canavar
ki, birlikte yarattıklarıdır. Aralarında bir uzlaşma olmamıştır. İktidar
ve yasa gücüyle cemaatçileri durdururken mealen de “Sen bunları ye bitir ama bana dokunma, orada dur” demiştir. İşte bu birliktelikten doğan ucube veya hilkat garibesi, insanlarımızı öğütmeye çalışıyor.
Ama bu ucube, aha şuraya yazıyorum, aslında cemaatin (her kimse
onlar!) ve iktidarın hapishanesidir. Olay, kendilerinin esaretine
dönüşmektedir. Aslında kendi özgürlüklerini demir parlaklıklar ardına
kapatmaktadır!
Bunun bile farkında olmamalarına ve adaletsizlik zulmünü sürdürme çabalarına ise sadece acıyorum!
***
Varsayılan “yargılama” tamamen
siyasidir. Bunu herkes biliyor. Oradaki savunmalar ise ne yazık ki
yasalar temelinde sürdürülmeye çalışılmaktadır. Hak, hukuk, belge, delil
olmadığını bile bile... Durum şudur:
Garabet diyor ki, hem hiç utanmadan ve hiçbir şeyden korkar görünmeden: Seni yiyeceğim, bütün bahanelerim var, sen ne desen de...
Kurbanlar diyor ki: Ama bu yasalara ve hukuka aykırı!
Bu ters durumu değiştirecek ve her şeyi normalleştirecek olan, milletin beden ve düşünce özgürlüğüdür öncelikle...
***
Balbay’a Özgürlük toplantı ve hele kitap imzasında neredeler diye sık sık sorduğumuz gençler ve gençler.. sel gibi aktılar imzaya.. saatlerce...
Dün orada var olan ülkenin vicdanıydı, adalet isteğiydi, gelecek dinamizmiydi, başkaldırı ve direnişti.. reddetmeydi...
Hepsine selam olsun!
Not 1: Bugün TÜYAP’ta, CUMOK İstanbul’un düzenlediği, CHP İzmir Milletvekili Prof. Birgül Ayman Güler ile katılacağım panel var: 12.00 - 13.00 arası. Konu: “Mustafa Balbay ve özgürlüğünden hukuksuz biçimde yoksun bırakılan tüm yurtseverler için; basın, ifade ve milli irade özgürlüğü.” Saat 13.00 - 14.30 arası da Doğan Kuban Hoca ile birlikte Cumhuriyet standında kitap imzalayacağız... Bekleriz!
Not 2: Hazır TÜYAP varken henüz üzerlerine yazamadığım iki kitabı anımsatırım: Güldal Mumcu’nun “İçimden Geçen Zaman” ve Haluk Şahin’in “Soruşturmacı Gazetecilik”...
Yorum Gönder