“Denizatı” 15-35 cm. boyutlarında, sevimli bir deniz hayvanıdır. Yunanca kökeninden dolayı genelde “hippocampuse” denilir.
Bu hayvancık, mitolojide denizlerin, depremlerin ve atların tanrısı Poseidon’un denizde arabasını çeken benzeri, ancak dev yaratıklara dönüşmüştür. Çeşitli antik mozaik, resim ve heykellerde Poseidon “denizatları” ile betimlenmiştir.
Ancak hiçbirinde “kanat” yoktur. Bizimkine “kanatlı denizatı”
denilmesi, kanadından ötürüdür. Demek ki bizimki at gibi karada
yürüyen, balık gibi denizde yüzen, kuş gibi havada uçan ilginç bir
hayvana inancın dünyada bilinen en eşsiz örneğidir.
16 yıllık araştırmam ve Nev York’ta yaklaşık 2 milyon dolara (40 milyonluk rakam palavradır!) mal olan yedi yıllık mahkeme aşamasından sonra 1993’te Türkiye’ye dönen som altından, 14.3 gr. ağırlığındaki bu eşsiz “kanatlı denizatı” broşunun Uşak Müzesi’nden çalındığı Ocak 2006’da fark edildi.
Broş, hazinenin geri getirilmesine her aşamasında önemli
katkıları olan müze müdürünce alınan kalıbından dökülen sahte broşla
2005’te değiştirilmişti.
Sonrasında başta müdür olmak üzere yargılanan 10 kişi çeşitli
hapis cezalarına çarptırıldılar. Müdürün iki ayrı suçtan 17 yıl 6 aylık
cezası Yargıtay’ca onandı.
Olay ortaya çıktığında 2 hafta boyunca doğru dürüst uyuyamamıştım. Nedenlerden biri “dürüstlüğüne” sonsuz güvenim olan müdürün olayın baş aktörü olmasıydı. Ayrıca, “damgalı eşek”
konumundaki bu eşsiz eseri satamayacakları için sanıkların altınından
yararlanmak üzere bu eşsiz eseri eritmelerinden korkuyordum.
Yıllarca “kanatlı denizatı”
hakkında çeşitli haberler yazıldı, çizildi. Önceki hafta gelen bir
haberde broşun Alman polisince Hagen kentinde bulunduğu bildiriliyor,
yönlendirilen resimlerden eserin özgün olup olmayacağı hakkında görüşüm
soruluyordu.
Bu bilgi üzerine olayı araştırmaya başladım. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nce broşu incelemek üzere Almanya’ya Selçuk Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Ertekin Doksanaltı ve Anadolu Medeniyetleri Müzesi uzmanı Mahmut Aydın’ın gönderildiğini öğrendim.
İki Türk yetkili, Essen Savcılığı’nda 3.5 saat kimyasal, ölçüm ve biçim incelemeleri yaptıktan sonra broşun özgün “kanatlı denizatı” olduğu yolunda raporlarını verdiler.
Aynı kanıda olan Alman polisi broşu hemen vermeye hazırdı,
ancak iki ülke arasındaki adli anlaşmalara göre gerekli başvurunun
Adalet ve Dışişleri bakanlıkları aracılığı ile yapılması gerekiyordu.
Geri verme işlemi henüz tamamlanmadığı için, herhangi bir sorun yaratmamak amacıyla gazeteciliğin “gentleman’s agreement (çelebiler anlaşması)” gereği haberleştirmedim.
UNESCO, “Güneydoğu Avrupa ülkeleri” için “kültürel varlıkların yasadışı ticareti ile mücadele” konusunda Gaziantep’te düzenlediği üç günlük çalıştaya bildiri sunmaya beni davet etti.
Toplantıda bu konuda yaşadıkları deneyimi “Uluslararası Polis Örgütü’nün (Interpol)” temsilcisi bildirisini sunarken şu açıklamayı yaptı: “Bugün öğrendiğime göre Alman polisi, Türkiye’den kaçırılan kanatlı denizatı broşunu bulmuş…”
Bu açıklamayla olay yayımlanabilirdi. Ancak toplantıdaki Türk yetkililer durumu Genel Müdür Osman Murat Süslü’ye, o da Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a iletmişti. Bakan da öncelik almak için İstanbul’da Kitap Fuarı’nda olayı palas pandıras, ayaküstü açıkladı!
Açıklanmayan bazı bilgileri aktaralım. Uşak’ta mahkûm olanlardan birinin kayınbiraderi, pazarlamak üzere broşu Almanya’ya götürüyor. “Damgalı eşek” gösterilen kişilerce reddediliyor. Birisi ihbar ediyor. Olayla bağlantılı kişiler altı ay “teknik takibe” alınıyor. Bu kişilerden biri de Türkiye’nin “muhbiri”!
Kayınbirader, izlendiklerini fark edince bir avukat aracılığı ile broşu savcılığa teslim ediyor. Kişiler ile birlikte “muhbir” de gözaltına alınıyor. Sanıklarda “The Lydian Treasure (Lidya-Karun Hazinesi)” adlı kitap da ele geçiyor. Ayrıca muhbir, “eroin kaçakçılığı” konusunda da Alman polisince izleniyor ve sonrasında bu bağlantısından dolayı tutuklanıyor.
Türkiye’ye bilgi verilince uzman Mahmut Aydın Uşak’a
gönderiliyor, müzedeki sahtenin ölçümlerini yapıyor. Bir metal nesnenin
içinde ne gibi madenlerin, ne oranda bulunduğunu belirleyen çağdaş bir
aracı da götürüyor. Araçla sahtenin metal yapısını inceliyor.
Ankara’ya döndüğünde herhangi bir kuyumcudaki günümüz altın takılarda da aynı ölçümleri yaparak Uşak’taki sahte ile kıyasladığında benzer sonuçlara ulaşıyor. Bu aracı da Essen’e
götürüyor. Oradaki incelemede bu benzerliklere rastlanmıyor. Ayrıca
özgünün 14.3 gr. ağırlık, 3.4 cm. yükseklik ve 2 cm. genişlik ölçüleri
de tutuyor. Sahtesi kalıptan döküldüğü için farklı sonuçlar vermişti.
Şimdi, artık yasal ve diplomatik yazışmaların tamamlanması bekleniyor. Bu tamamlanınca broş 20 yıl sonra yeniden Türkiye’ye dönmüş olacak.
Bu arada belleğimde bu hazineyle bağlantılı bir başka olay canlandı. Almanya’da kaçakçılarda bulunan “Lidya Hazinesi” kitabını dönemin genel müdürü, doçent eşine hazırlatmıştı. Doçent eş, kitapla bağlantılı çalışmayı Ankara’da müzede yaparken, eni boyu 1.5 cm, ağırlığı 0.15 gr. olan bir “altın kuş” kaybolmuştu. Havaya atsanız yere düşmeyecek kadar hafif olan “altın kuş” bugün acaba nerelerde? Bilen varsa lütfen haber versin...
Yorum Gönder