Cezaevinden mektup var: Vicdanımız tertemiz
Değerli Dostum “Deniz”,
Sana bu mektubu, özgürlüklerin demir parmaklıklara takılı kaldığı Hasdal Cezaevi’nden yazıyorum. İnanmak çok zor gelecek ama “sözde” bir darbe iddiasına istinaden 21 aydır haksız yere tutuklu bulunduğum “Balyoz” davasında, “adaletsiz hukuk” nedeniyle 18 yıla mahkûm edildim. 13.5-20 yıl ağır ceza alarak Hasdal, Silivri, Hadımköy ve Maltepe cezaevlerinde halihazırda “esir tutulan” diğer vatansever dostların gibi.
Biliyorsun seninle ilk tanışmamız ve kucaklaşmamız, azgın dalgalarına ev sahipliği yapan Fatsa kumsalında oldu. İstiklal Savaşı’nda ordumuza silah, cephane, mühimmat taşıyan Karadeniz’e has mübarek teknelerin, “takaların ve çektirmelerin” arasında oynadığım oyunların heyecanını, dalgalarına yenik düşüp beni fındıkkabuğu misali kumsala geri gönderişini, “balık bahçene” oltamı salladığımda göstermiş olduğun cömertliği halen “ben-deniz” unutmuş değil.
“Denizaltıcı” kimliğimle birlikte, bana yüreğinin sonsuz derinliklerini de açtın. “Dalış, dalış” komutu ile birlikte kara kızımızla (denizaltı) mavi vatanın derinliklerine yelken açtığımızda bu sefer sen bize ev sahipliği yaptın.
Seni anlamak isteyenlere ve sevenlere karşı her zaman hoşgörülüydün. Kalleşlik yapmaz, arkadan vurmazdın. İkiyüzlülüğü affetmemeyi, baskılara boyun eğmemeyi, zorluklar karşısında mücadele etmeyi, sabrı ve umudu sen bize öğrettin.
İyi ki, dürüstlükten ve samimiyetten uzak, “yalana karşı çıkmak kadar gerçekleri savunmanın da çok önemli olduğunu” kavrayamayan korkak sahte dostlardan değilsin.
Pruvamızı (rotamızı), her ne şart altında olursa olsun, yüce Türk milletine hizmet etme aşkı ile hep doğruya, iyiye ve güzele çevirip “viya böyle” dedik. Biliyorum, aksi bir durumu sen de ihanet olarak kabul eder, bizle kader ortaklığı yapmazdın.
Değerli Dostum “Deniz”,
Gel gör ki, yıllarca vatana şerefle hizmet etmiş yüzlerce dostun, bugün maalesef “sessiz ve derinden” yürütülen adi bir planın içerisine dahil edilerek, hukuki delil niteliği bulunmayan sahte dijital veriler ile kendi ülkesinde “ihanete” kurban edilmiştir.
Dünya tarihinde emsali görülmemiş alçakça bir saldırıya uğrayan, özgürlükleri ve gelecekleri iftira ve yalanlarla çalınan dostlarının millete, devlete ve bayrağa asla ihanet etmeyeceğini ve vatanını satmayacağını sen çok daha iyi bilirsin.
Işığına, sesine, kokuna, hasret kaldığım. Emin ol, vicdanımız tertemiz.
Maddi gerçeğin ortaya çıkması adına, iyi niyetle yaptığımız tüm savunma ve taleplerimiz, hiçbir karşılık bulmaksızın, adalet ve vicdan duygusundan tamamen arınmış mahkemenin “PEKİ” sözcüğüne hapsedildi. Mahkeme, siz ne söylerseniz söyleyin “O hüküm verilecek” demeye getiriyordu, nitekim öyle oldu.
11 Şubat 2011 günü verilen haksız tutuklama kararı ile bu vatan toprakları için uygun olmayan fidanların “dikimine” onay veren mahkeme, aldıkları ara kararlarla bu fidanları “gübrelemeye ve sulamaya” devam etti. 21 Eylül 2012 tarihinde verdiği mahkûmiyet kararı ile de ilk “meyvelerini” topladı.
Ve ne acıdır ki, yaşanan haksızlıklar karşısında, “Hukuk sustu, yetmedi vicdanlar sustu, o da yetmedi insanlık sustu”. Yüreğimizin yangın yerine dönmesinin asıl nedeni de işte buydu. Şimdi bizler hiçbir somut gerekçe olmaksızın verilen bir hükmün gerekçeli kararını bekliyoruz. Senin de aklın ve mantığın almıyor değil mi?
Aristo, “Hukuk her şeyin üzerinde olmalıdır” derken, “adil yargılamadan uzak, insan haklarına vurulan bu darbeyi” kastetmemiş olsa gerek.
“İrade” tarafından gizli ölüm fermanı imzalanarak Karadeniz’de ipi çekilen “Struma” gemisinin yolcuları gibi, bizler de siyasi bir davanın esirleri olarak kin, nefret ve intikam duyguları ile Hasdal, Hadımköy, Silivri ve Maltepe zindanlarında karanlığa terk edildik.
Ama, yürekten inanıyorum ki, hukuksuzluğa ve adaletsizliğe karşı yürüttüğümüz bu zorlu mücadelede şehitler vermemize, yakınlarımızı yitirmemize ve sağlığını kaybeden dostlarımız olmasına rağmen, “kirlenen adalet denizinde” bizler değil, günü geldiğinde bu adi planı tertipleyen ve destekleyenlerin yanı sıra, susmaya anlam yükleyenler de boğulacaktır.
Değerli Dostum “Deniz”,
Dünya ve Türk hukuk tarihine, “utanç abidesi” olarak geçen “Balyoz davası”nın “takdiri ilahi veya kader” olmadığının artık sen de farkındasın.
Bu acı gerçekler karşısında, hukukun olmadığını bile bile hukuka saygılıyız diyerek iki büklüm eğilenleri, dünden bugünü, bugünden geleceği okumada safı olanları gördükçe, benim gibi senin de bu durumu anlamakta güçlük çektiğini, adaletsiz hukuk karşısında öfke ile kabardığını ve isyan ettiğini görür gibiyim.
Sana arzı veda ederken, söyleyebileceğim tek şey, atalarımızın bizlere miras bıraktığı “İt işemekle deniz kirlenmez(*)” sözü olacaktır.
Karadeniz’de başlayıp denizin karanlıklarında devam eden dostluğumuzun, adalet ve özgürlüğün hâkim olduğu demokratik günlerde ömür boyu sürmesi dileğiyle, mavini yeşilini, sütbeyazını sevgi ve hasretle kucaklıyorum.
Selam olsun, dostluğunu kazanan, güler yüzlü, yardımsever, yürekli insanlara, senin için şehit düşen vatanseverlere selam olsun.
(*) Her zaman toplumun takdir ettiği ve dürüstlüğüne, saygınlığına inandığı kişiler, çok zaman asılsız karamalara ve iftiralara hedef olurlar. Aşağılık kişilerin bu tavırlarından dolayı, o kişilere bir zarar gelmez, dürüstlüğünden, şan ve şerefinden bir şey eksilmez.
BORA SERDAR/ Deniz Kurmay Albay/29 Ekim 2012
Cezaevinden Mektup Var: Yaşadıklarımız sanki şaka gibi
Yorum Gönder