T-Ayıp Demokratik Cumhuriyeti - 2 - Özgen Acar
Daha önce de yazmıştım… “Demokrasilerin” temel ilkesi birbirlerine üstünlük göstermeyen “4Y” kuralıdır: “Y”asama… “Y”ürütme… “Y”argı… “Y”ayın… Birinin ötekine üstünlük sağlaması ya da dışlanması “demokrasi” değildir.
“Balyoz Davası” kararı Türkiye’deki yönetimin, “T-Ayıp Demokratik Cumhuriyeti” olduğunu ortaya koymuştu. Son olarak da AKP kurultayını, başta “Cumhuriyet” olmak üzere Sözcü, Aydınlık, BirGün, Evrensel, Özgür Gündem, Yeniçağ gazeteleri ile Ulusal Kanal ve İMC TV’nin izlemesine “yasak” getirilmesi bu yargıyı güçlendirdi. Şimdi de “Y”ayına “Y”asak” getirildi…
AKP’nin yönetim piramidinde Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan’dan sonra gelen Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik’e “Y”asağın nedenleri sorulduğunda “Beni aşar…” diyor.
Onun üzerinde kim var? Erdoğan… AKP kurultayında karşısına rakip aday çıkmadı ya da çıkartılmadı… Tıpkı Hitler, Stalin demokrasilerinde olduğu gibi, 1424 oyun 1421’ini aldı…
Bu gelişme üç anımı tazeledi!
Bir zamanlar Ankara’da AST’ın sahneye koyduğu Fransız yazar Alfred Jarry’nin “Kral Übü’nün Önlenemeyen Yükselişi” oyununu anımsadım.
İkincisi ise İzmir’de Fuar’daki Lunapark’ta ziyaretçilerin kahkahalar atarak kendilerine güldükleri “dev aynalar” oldu! Çeşitli içbükey ve dışbükey aynalarda kendinizi görmeye, önce normal bir aynayla başlıyordunuz. Sonrasında ise ya boyunuz uzuyor, kısalıyor ya da şişmanlıyor-zayıflıyordunuz. Dolayısıyla doğalı çarpıtılmış halinize kahkahayı basıyordunuz. Şimdi AKP’nin ayna düzenlenmesinde bazıları için yalnızca “dev aynalar” geçerli.
1991-2’de Cumhuriyet’te yaşanan bölünmede 80 kişi istifa edince gazetenin satışı 110 binden 35 bine düşmüştü. Düşürenler çekilince biz göreve gelmiştik. Bana da Genel Yayın Yönetmenliği görevi verilmişti. O günlerde Sayın Rahmi Koç ziyaretime geldiğinde yaklaşık olarak şöyle demişti:
“Biz Cumhuriyet gazetesini yanlış algılamışız. Cumhuriyet’i sermaye karşıtı görmüşüz. Oysa Cumhuriyet bize yanlışlarımızı gösteren bir ayna tutarmış. Hatamızı anladık. Cumhuriyet gazetesi yaşamalı… Bu nedenle Holding’den Cumhuriyet’e ilan verilmesini istedim!”
Cumhuriyet, 88 yıldır Atatürk ilkelerini ve aydınlanma sürecini yansıtan ayna görevini sürdüregelmiştir. AKP yönetimindekiler de bu gerçeği belleklerine yazmalıdırlar. En azından Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın bu “Y”asaklamada Cumhuriyet hakkında “Üzüldüm! Günahı kadar AKP’yi sevmezler. Her gün eleştirmek için fırsat bulurlar. Ama biliyorum ki ben ne söylüyorsam onu da aynen yazarlar…” sözlerini dikkate almalıdırlar.
‘Do, Re, Mi, Fa…’
Kitle iletişim araçlarından izleyebildiğimiz kadarı ile AKP’nin dış siyasasında önemli değişiklikler algıladık! AKP kurultayının yalnızca parti ve Türkiye’nin iç siyasasında değil, dış siyasasında da bir “dönüm noktası” oluşturacağını gözlemledik.
AKP, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden hiçbir yöneticiyi bu toplantıya davet etmemişti. Anlaşılan AKP, AB’yi Karadenizli Temel’in deyimiyle “tanimayriydi oni”... Ayrıca, Başbakan konuşmasında AB’den tek kelime ile bile söz etmedi!
Yalnızca Almanya Başbakanı’nın adını, diplomatik olmayan bir üslupla, “Eyyyyy! Merkel…” diye ağzına aldı… AKP’nin Türkiye’nin üyeliğini defterden sildiği anlaşılıyor. AB’den sorumlu Devlet Bakanı Egemen Bağış’ı MKYK’ye almaması da bir başka veri…
Toplantıya 200’e yakın yabancı davetliydi… Hepsini burada sayacak değiliz… Ancak kurultaydaki yabancıların yüzde 99’u Müslüman ülkelerdendi. Bu 200 davetliye AKP’liler, Erdoğan’ın dış siyasasının yönünü “İslam âleminin de liderisin” haykırışları ile de göstermiş oldular.
Bu arada komşu Irak’tan katılanlara bir göz atalım:
Meclis Başkanı Usame Nuceyfi,
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık el Haşimi,
Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani,
Eski Başbakanı İyad Allavi,
Eski Bölgesel Yönetim Başkanı Berham Salih,
Ulusal Gelecek Topluluğu Genel Başkanı Rafi İsavi,
İslami Partisi Genel Başkanı Ayad Samarrai,
Kürdistan İslam Partisi Genel Başkanı Muhammed Faraj…
Erdoğan, Irak Başbakanı Nuri el Maliki’yi de davet etmişti. Ama o gelmeyi reddetti… Nedenlerine bir göz atalım!
Hakkında, haklı-haksız “idam kararı” olan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Haşimi toplantıda başköşede olacaktı ve oldu da… Elbette Maliki, kan düşmanı Haşimi ile aynı yerde yan yana oturabilir miydi?
Ayrıca Türkiye’nin, Irak’ın gerçek başkenti Bağdat’ı dışlayıp Kuzey Irak’ta bağımsız bir devlet yaratma peşinde olan Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Barzani ile Kuzey Irak’ta petrolle ilgili anlaşmalar imzalamasını kabul edebilir miydi? Erbil’i “bağımsız devlet gibi gören” Ankara’yı “düşman ülke” ilan etmişti. Düşman ülkeye nasıl gelebilirdi? Anımsarsınız, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Bağdat’ı dışlayıp Kerkük’te Kürt yönetimine bir ay önce resmi bir ziyaret yapmıştı.
Toplantıda “vallahi de pes” dedirtecek bir başka olay daha yaşandı! AKP üyeleri, “Bağımsız Kürt Devleti” peşinde olan Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Barzani’ye “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye coşkulu gösteri de yaptılar!
AKP’lilerin “gurur duydukları” bu zat-ı muhteremin yönetimindeki topraklarda bulunan PKK kamplarında beş bin teröriste kim yataklık yapıyor? Barzani değil mi? O da kalktı, mikrofonlardan AKP’lilere “Kan dökülmesinin son bulması için elimizden gelen ne varsa yapmaya hazırız” dedi. Çeyrek yüzyılı aşan bir sürede kan dökülmesinde PKK gücünü kimden alıyor?
Pazar günkü Nev York Times gazetesinde Tim Arango’un Kuzey Irak çıkışlı haberinin başlığı “Kürtler Suriye’de de özerk bölge peşinde…” idi. Haberde, Suriyeli Kürtlere silahları Barzani’nin sağladığı bildiriliyordu. Irak’ta Barzani topraklarına konuşlanan Suriyeli Kürtler “Yakında Suriye’de bazı resmi binalara Kürt bayrakları asılacak, okullarda Kürtçe dersleri başlayacak” diyorlardı.
Bunlardan biri de PKK ile bağlantılı Iraklı Kürtlerin Demokratik Birlik Partisi’nin Başkanı Salih Muhammed “Bir Kürt toplumu olarak artık kendi toplumumuzu düzenliyoruz” diyordu. Oldu olacak, toplantıya Salih de davet edilseydi!
Bu arada Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Akçakale’ye düşen bomba hakkında Suriye’ye “nota” verildiğini açıkladı. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın da bu notayı bir solfej denemesi olarak “do, re, mi, fa, sol, la, si…” diye okuduğu söylenebilir!
Yorum Gönder