AKP’nin dördüncü olağan büyük kongresinde aralarında Cumhuriyet’in de bulunduğu kimi yayın organlarına getirilen yasak üç noktada dikkat çekiyor. Bunlardan birincisi, AKP’nin ne kadar “demokrat” olduğudur.
O zaten malumdu.
İkincisi, bu yayın organlarının eleştirilecek kimi yanları olsa bile onurlu, bağımsız kuruluşlar olduklarının kanıtıdır.
Üçüncü olarak da bu olay, önümüzdeki dönemlerde bu yayın organları üzerinde yoğunlaşacak olan iktidar baskısının habercisidir.
Kongre aslında, AKP’nin, kendi amaçlarını gerçekleştirmesi açısından çok başarılı. Genel Başkanı, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bu dönemden sonraki siyasi yaşamını, Maurice Duverger’nin deyimiyle “seçimle gelen kral” olarak, “Başkancı” sistemin bir numaralısı olarak sürdürme amacını gerçekleştirmeye yönelik düzenlemelerin zeminini oluşturmaya yönelikti.
Böylelikle 2012 senaryosunun 2023 hedefine yönelik bir aşama olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek.
Kendi amaçlarını gerçekleştirme açısından, tarihimizde Fatih ve Atatürk’ten sonra en başarılı siyasi figür olan Tayyip Bey’in hesapları tutar mı?
Kongre konuşması bu açıdan hangi ipuçlarını içermektedir?
Bütün bu hususlar, AKP’nin uzmanlarının merceği altında...
***
AKP’nin önderinin bugüne kadarki başarısının tartışılmaz olduğunu belirttikten sonra, bütün bu gibi hallerde görülen objektif koşulların elverişliliğinin de göz ardı edilmemesi gerektiği gerçeğini vurgulamak isterim.
Laik rejimin zaman içinde kendini gerçek bir savunma mekanizmasıyla donatmaktaki yetersizliği, merkez sağ yolsuzluk, kokuşmuşluk ve atalet çukurunda çürürken orta solun kendini yenileyememesi, dinamik bir yapıya kavuşamamasının yanı sıra küreselleşmenin oluşturduğu uluslararası ortamın da genelde ulus devletlerin, TC özelinde ise laik ulus devletin karşıtı bir hava yaratması, uyumlu İslamla küresel emperyalizmin ortak çıkarlarda buluşmalarını kolaylaştırıcı bir etki yaratmış, kuruluş amacı bu buluşmayı gerçekleştirmek olan AKP de bundan fazlasıyla yararlanmıştı.
Tabii burada, AKP’nin dinamik kadroları, örgütlenmede ve halka ulaşmada çağdaş yöntemleri kullanmaktaki ustalığyla liderinin karizmatik kişiliğinin de etkisi büyük.
Washington’un, 1 Mart tezkere olayınının sorumluluğunu da AKP’ye değil de TSK’ye yüklemesiyle Tayyip Bey, baş dayanağı olan ABD desteğine halel getirmeden, politikasını geliştirmiş, birbiri ardından gelen oylamalarda Cumhuriyet tarihinde, daha önce ancak üç kez görülen bir destek oranını tutturmayı ve Türkiye’yi temelden dönüştürmeyi başarmış bulunmaktadır.
***
Ancak artık nesnel koşulların daha elverişsiz olduğu bir ortama doğru girilmektedir.
Bu ortamda Tayyip Bey’in, becerisiyle elverişli nesnel koşulları bütünleştirip sonuç alması gittikçe daha güç hale gelmektedir.
Suriye fiyaskosunun bu şekilde yönetilmesi halinde, istenmeden yol açabileceği karışıklıklar, yine de dikkatli davranılması halinde üstesinden gelinebilir türdendir.
Ama bugüne kadar AKP mucizesinin temel ayaklarından biri olan ekonomik yapıdaki büyük tehlike işaretleri önümüzdeki günlerde büyük bir krize dönüşebilir.
Sürdürülebilir bir kalkınmaya dönüşmemiş, dönemsel büyük büyüme dönemlerinin, tehlikeye açık ekonomik yapılarda, büyük krizlere dönüşmesi kaçınılmazdır.
AKP bunu bugüne dek başarıyla ertelemeyi başardı?Ama daha nereye kadar başarabilecek?
Öte yandan, Kürt sorunu konusunda bir türlü kafası netleşmemiş olan Erdoğan’ın Cumhuriyet tarihinin en büyük hesaplaşmasıyla karşı karşıya gelerek bunun altında kalması söz konusudur.
Kürt politikasını “terörle mücadele, siyasi alanda müzakere” ayakları üzerinde dikmiş olduğunu söyleyen Tayyip Bey işin ne terörle mücadele ne de müzakere yönünü tam olarak becerebilmektedir.
Bu koşullarda, seçimle gelen kral olma hayalinin gerçekleşmesi çok güç görünüyor.
Yorum Gönder