İhanet Sarmış Dört Bir Yanımızı - Ali Eralp

Karanlıkla aydınlığın, akılla inancın, vatansızlarla yurtseverlerin kavgasına tanık olmaktayız şu günlerde…
Kıran kırana bir mücadele bütün şiddeti ile devam etmektedir.
İhanet sardı dört bir yanımızı. İhanet, kol geziyor…
AKP, kongreye girişi ulusalcı basına yasakladı. Ama Kukla Devlet Başkanı, ABD maşası Barzani’ye ve ülkesinde idama mahkûm edilen Haşimi’ye kapılarını ardına kadar açtı. AKP delegeleri Barzani için “Türkiye seninle gurur duyuyor” sloganları attı.
Sanki dünyada başka “gurur duyulacak” adam kalmamış gibi…
Bu şeriatçı çeteler, bağımsızlık savaşı yeren ulusalcı güçlere karşı, her zaman, yabancı devletlerle işbirliğine girerek onları arkadan hançerlemiş, “hıyaneti vatan” suçu işlemişlerdir. Zaten siyasal İslamcıların, tarihinde “emperyalizmi ülkeden kovmak” diye bir sorunları asla olmamıştır. Bu konuda herhangi bir çabaları da yoktur .
Denilebilir ki Kurtuluş Savaşı sadece dış düşmanlara karşı verilmiş bir savaş değildir; o aynı zamanda “şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit eden; gaflet, dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunan” işbirlikçiler ordusuna karşı da verilmiş bir savaştır.
Atatürk bir yandan “Ya istiklâl ya ölüm” parolası kılavuzluğunda yedi düvelle savaşırken, bir yandan da içerideki “hıyanet çeteleri”ni etkisiz duruma getirmeye çalışıyordu.
Zaman zaman en yakın arkadaşları bile onun düşüncelerine, eylemlerine katılmak istemediler.
“Bolu Mebusu” Cevat Abbas Gürer’in anılarında belirttiğine göre Mustafa Kemal, 26 Ağustos’ta başlayacak “Büyük Taarruz”u yönetmek üzere savaş alanına gidişini bile saklı tutmak zorunda kalmıştı.
Cepheye 19 Ağustos gecesi hareket edecekti. Bu hareketini gizleyebilmek için Anadolu Ajansı, gazetelerde Atatürk’ün “Çankaya’da çay ziyafeti verdiği” haberini yaymakta idi. Onun böyle önlemler alması elbette yerinde ve gerekli bir davranıştı. Çünkü hainler pusuda bekliyorlardı.
İçerideki ve dışarıdaki efendilerine yaranabilmek için yapamayacakları şey yoktu onların. Örneğin Bandırma’da yayımlanan “Adalet” gazetesi, “Büyük Taarruz”un başlamasına iki gün kala şunları yazıyordu:
“Hürriyetin ilanında muharebeler dolayısıyla milleti mahv ve perişan eden Talat, Cemal, Mahmut Şevket, Enver de gitti. Hamd olsun, darısı, cani Mustafa Kemal başına…” (24 Ağustos 1922)
Bu ihanet belgesinin yer aldığı gazetenin sahibi Ali Sami, Abdülhamit’in yaveriydi. Tarih sayfalarına adı “Hain Ali Sami” olarak geçti.
Yine bir başka gazete Peyam-ı Sabah ise Atatürk ve arkadaşlarına “Ankara’daki şımarık herifler! Artık durun! Haddinizi bilin! Bu şarlatanlık bitsin!” diye manşetler atıyordu.
Ekim 1919′da “Kahrolsun işgal” diye slogan atan halka, Harbiye Nazırı Camal Paşa şunları söylüyordu:
“İstanbul hükümeti, tutumunda ve yürütümünde yasanın gereklerini kollamak, yabancılara karşı daha konukseverce ve ılımlıca davranmak zorundadır.”
Bu konuşmaya Atatürk şöyle yanıt vermişti:
“Baylar, Rıza Paşa Hükümeti ve o hükümete Harbiye Nazırı olan kişi, sevgili yurdumuza giren, süngülerini ulusun can evine saplayan yabancıları konuk sayıyor ve ılımlıca davranmakta zorunluluk görüyor. Bu ne düşüncedir, bu ne kafadır?”
Oysa Cemal Paşa’nın “konuk” saydığı ve “konukseverce” davranılmasını istediği İngiltere, Amerika’nın bugün yaptığı gibi, halkın direnme gücünü kırabilmek için, din – ırk temelinde, kendisine bağlı birtakım mandacı “sivil toplum örgütleri(!)” kurdurmuştu.
Bu örgütlerin başında “İngiliz Muhipler Cemiyeti” (İngiliz Dostluk Derneği), Teali-i İslam, Kürt Teali Cemiyeti geliyordu. Mustafa Kemal, 26 Şubat 1920′de Kazım Karabekir ‘e yazdığı bir mektupta bu konuda şunları söylüyordu:
“İrtica hareketinin teşvikçisi İngilizler olup, merkez dimağı da (beyni) İstanbul’dadır.”
Günümüzde ise irtica hareketlerinin teşvikçisi ABD olup, temsilcisi ise BOP eşbaşkanıdır. Atatürk’ün deyişi ile “merkez dimağı (beyni) ise Ankara’dadır…
Emperyalizm, Ortadoğu’yu bütünüyle ele geçirebilmek için kendisine göbekten bağlı Barzani, Talabani, Haşimi ve Recep Tayyip gibi yardımcıları ile birlikte her çeşit kirli oyunu oynamakta; ırk, mezhep, cemaat, din ayrımında ülkeleri parçalayabilmek için elinden geleni ardına koymamaktadır.
Hapishaneler bunun için ağzına kadar vatanseverlerle doldurulmuştur. Komutanlar bunun için zindanlara atılmıştır. Amerika, emir erleri ile birlikte düzenlediği operasyonlarla bunun için orduyu ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Yargı, bunun için siyasal iradenin emrine girmiştir.
Bugün PKK, ortakları ABD, Barzani, Talabani ile Türkiye Cumhuriyeti’ne, Türk ulusuna, Türk ordusuna karşı kirli bir savaş yürütmekte, alçakça kurduğu pusularla askerlerimizi şehit etmektedir.
AKP Kongresinin delegeleri ise “onlarla gurur duymaktadır…”
Saldırılar karşısında iktidar, Katiller sürüsüne hak ettiği cevabı vermek bir yana, onlarla müzakere hazırlığı içerisine girmiştir. Gizli gizli görüşmeler yapmaktadır.
Günümüzün medyası ise bugünkü ortamda “Mütareke Basını ve mütareke yazarları”ndan daha çok ihanet bataklığına saplanmış durumdadır.
Mütareke Basını onların yanında yunmuş arınmış, sütten çıkmış ak kaşık gibidir…
Şimdiden AKP – PKK görüşmeleri üzerine övücü, pohpohlayıcı sözler söylemeye, yazılar yazmaya başladılar bile.
“Türkiye’nin yüzde 10’luk hain kontenjanı var” diyen değerli üstat, yüce yurtsever Attila İlhan’ın sözleri ile bitiriyorum yazımı:
“İşte yeniden Tanzimat zihniyeti, yeniden mandacılık. Üstelik bu hainlerin içinde kendisine solcu diyenler var. Hadi şeriatçıları, bölücüleri, liberalleri anlıyorum, ama bu namussuzlar kendine solcu deyip Türkiye’yi pazarlayanlar… Al birini vur ötekine.
Bak, bazı televizyon kanallarında her hafta hep birlikte boy gösteriyorlar, söylediklerini alt alta yaz, oku, ihanet belgesi çıkar.”
(“Attilâ İlhan’la Bin Saat”, Erol Manisalı) Ali Eralp

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget